Paylaş
Laik cumhuriyetin temel değerleri ayaklar altına alınıyor. 677 sayılı devrim yasası, dolayısıyla Anayasa'nın 10. ve 174. maddelerinde yazılı Cumhuriyet'in temel niteliği laiklik ve çağdaşlık yok sayılıyor.
Cumhuriyet hükümetlerinde bakanlık yapmış bir politikacı, ‘‘Coşan şeyhimizdir’’ diyebiliyor.
Tarikata yakın bir milletvekili, ‘‘Ne olmuş yani orası -Süleymaniye- boş mu kalsın?’’ diye sorabiliyor.
Başbakan, devletin televizyonundan ‘‘Dört kez kararname verilmiştir. Beşinci kez verilmesinde engel yoktur’’ diyebiliyor.
Daha önce verilen izinlerin kötü örnek olmadığı savunulabiliyor.
Bir şeyhe gösterilen hoşgörü, öteki ezilen insanlara gösterilmiyor.
Depremzedelerin kira yardımının uzatılması için Bakanlar Kurulu'nda alınan kararla ilgili kararname, 10 gündür imzadan çıkamıyor.
Abdullah Öcalan'ın idamını isterken alkışlanan savcı, yolsuzlukların peşine düştüğü için şimdi horlanıyor.
Bir kişinin özel mezarlıklara gömülebilmesi için ülkesi ya da insanlık adına yararlılık göstermiş olması gerekmiyor mu?
ANITKABİR'E KARŞI GÜÇ GÖSTERİSİ
Hükümetin bu kaçıncı gafı!..
Hukukçular isyan ediyor.
Ali Rıza Yengin, ‘‘Ben Aleviyim. Ölürsem Hacıbektaş Veli Türbesi'ne gömülebilir miyim? Merve Kavakçı'ya karşı çıkan bir zihniyet bunu nasıl imzalayabilir?’’; Hasan Kale, ‘‘Ecevit'in, Özallar'dan, Erbakanlar'dan ve diğerlerinen ne farkı kaldı?’’; Metin İplikçi, ‘‘28 Şubat'ta aynı mealde bir kararnameyi Refah-DYP koalisyonu imzalasaydı, ne olurdu? Tahmin edebiliyor musunuz?’’ diye soruyorlar.
Nurettin Kaptan, Cumhuriyet hükümetlerinin suç işlediğini, rejime sahip bir vatandaş kimliğiyle sorumlular hakkında CMUK'un 151-153. maddelerine göre inceleme başlatılması gerektiğini söylüyor.
Okurlarımız, ‘‘Buraya defnedilenler veya defnedilecekler elektriği mi icat etmişler? Kanser ilacı mı bulmuşlar?’’ diye soruyorlar.
Emekli Savcı Rahmi Özel, demokrasilerde şıhlar ve şeyhlerin devlet tarafından özel işleme tabi olamayacaklarını vurgulayarak şöyle diyor: ‘‘Bu tür girişimler, Anıtkabir'e karşı bir güç gösterisi ve karşı devrim davranışının çağrışımıdır.’’
Ancak Cumhurbaşkanı, yurttaşlar arasında ayrım yapılamayacağını bildirerek Bakanlar Kurulu'nun kararını veto ediyor.
Bir anlamda milletvekillere, ‘‘demokratik ve laik cumhuriyete, Atatürk ilkelerine sadakatle bağlı kalacakları’’ biçimindeki yeminlerini anımsatıyor.
Cumhuriyet'in değerlerine karşı çıkılamayacağını gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyeti'ni sevenlerin yüreğine su serpiyor.
Garip ihaleye imtiyaz
TÜRKİYE, Nahcıvan'ın ekonomik kalkınması için her türlü kolaylığı gösteriyor. Bu çerçevede pancar üretimini Türkiye alıp, Ağrı Şeker Fabrikası'nda işliyor. Nahcıvan'a da bunun karşılığında kristal şeker ve suni gübre veriyoruz.
50 ton pancarın Nahcıvan'dan Ağrı'ya getirilmesi için taşıma ihalesi açılıyor. Ancak geçen yılın ürünü için Temmuz 2000'de Türkiye Şeker Fabrikaları'nın açtığı ihalede değişik bir yöntem ortaya çıkıyor:
İhaleye yörenin taşıma firmaları katılıyor. Ancak Iğdır'ın MHP'li Belediye Başkanı Nurettin Aras'ın kardeşi Turgay Aras ile Ağrılı Kösedağ firması ilginç tekliflerde bulunuyor. Kösedağ kilo başına 10 bin, Aras ise 10 lira veriyor. İhale Kösedağ'da kalması gerekirken iptal ediliyor. 13 gün sonra yeni ihale açılıyor; Kösedağ bu kez kilo başına 450 bin lira öneriyor; Aras ise 'bedelsiz' diyor.
İhale, Aras'a verilince iki tarafın adamları arasında kavga çıkıyor; bir kişi öldürülüyor. 'Ballı börek' ihalenin ardında dönenler, Başbakanlık’a şikáyet ediliyor.
Bedelsiz taşıma
Bunun üzerine durum Gümrük Bakanlığı'na, oradan da Valiliğe iletiliyor. İhalenin neden bedelli olmadığı soruları ortaya atılıyor. Ancak bunun yanıtı, MHP'ye bağlı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. yetkililerince biliniyor ama açıklama getirilemiyor.
Aras, nakliye işini başka araçlara yaptırırken, Valiliğe ‘‘bedelsiz akaryakıt getirmek’’ istiyor. Valilik ise kararname ile bölge halkına tanınmış yetkiyi bir firmaya veremeyeceğini bildirerek, ‘‘Sizin istediğiniz ancak kararname ile olabilir’’ yanıtını veriyor.
Geçen temmuzdaki ihaleden dört ay sonra kasımda Bakanlar Kurulu'ndan özel bir kararname yayınlanıyor. 'Gizli' kararda, Iğdır'ın Dilucu Gümrük Kapısı'na tanınan aylık 15 bin ton olan kontenjana, 10 bin ton motorinin daha ilave edildiği ortaya çıkıyor. Bakanlar Kurulu'nun bu özel kararıyla Araslar'a bir anlamda, Türkiye'deki 12 dağıtım şirketine verilmiş hak tanınmış oluyor.
10 BİN TON
Iğdır ve Ankara'da bazı siyasi çevrelerde olumsuz sesler yükseliyor. Vali ile Nahcıvan Konsolosluğu, 10 bin ton kontenjana direniyor.
Uygulamanın yasadışı olduğu, 'karar'ın bir yönetmeliğinin bulunmadığı ileri sürülüyor. İşin arkasında bazı MHP'li Bakanlar ile bölge milletvekillerinin olduğu söyleniyor.
Sonunda MHP'li Devlet Bakanı Prof. Tunca Toskay'a bağlı Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda toplantılar yapılarak, 5 bin tonluk kontenjan verilmesi görüşü ortaya atılıyor.
Sözleşmeye göre, taşıma işi 21 Şubat’ta sona eriyor.
Şimdi geride ‘Bedelsiz taşıma yapacağım deyip sonradan Bakanlar Kurulu'ndan özel kararname çıkartanlar kimdir? Bakanlar, bu kararnameyi okumadan nasıl imzalar?’’ soruları kalıyor.
Ey efendiler!
DSP İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak, Cumhurbaşkanı'nın vetosundan önce, hükümetin defin kararını protesto etti. Bakanların imzalarını geri çekmesini istedi. ‘‘Bu nasıl bir ayrımcılıktır. Bu işlemin, 54. hükümetin başbakanının çağdışı kıyafetli birtakım adamları Başbakanlık Konutu'na çağırmasından ne farkı vardır. 28 Şubat döneminin ülkemizde yarattığı gerginlikler ne çabuk unutuldu?’’ dedi. Ve Atatürk'ün 1.12.1921'de TBMM'de yaptığı tarihi konuşmayı aktardı:
‘‘Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz! En doğru, en hakiki tarikat, tarikat-ı medenidir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için káfidir. Rüesayi tarikat bu dediğim hakikati bütün vuzuhiyle idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müridlerin artık vasılırüşt olduklarını elbette kabul edeceklerdir.’’
MESAJ
TEŞEKKÜR... İzmir'de polisin 'Balina Operasyonu'nun sonucunda örnek bir çalışmayla 350 klasör belge ve 8 bin sayfalık Maliye raporuna dayalı 576 sayfalık örnek bir iddianame hazırlayan İzmir DGM Savcısı Cevdet Ulu, adeta Türkiye'nin nasıl soyulduğunu ortaya çıkarmış. Okurlarımız adına kendisine teşekkür borçluyuz. Bu iddianameden alıntıları yerimiz yettiğince aktaracağız.
Paylaş