Paylaş
Olayı okurlarımız tarafından kınanırken, bu husumetle Türkiye'nin nereye gitmekte olduğu soruları dikkat çekti.
Resmi kayıtlara geçen gerçekler karşısında bu olayın doğru olamayacağını saunanlar da çıktı. Hatta bazı 'kafalar' ise bunun haşemalıların ve tesettürlülerin 'rövanşı' biçiminde saydıkları görüldü.
Bütün bunlara karşın en güzelini bir din adamı söyledi:
"Olay ibret vericidir, İslamla uzaktan yakından bağdaşır bir hali yoktur. Bu bir husumettir. Çünkü İslam'da kimsenin başkalarını tahkir ve taciz etmeye hakları yoktur."
Bu konu ile ilgili olarak çok sayıda gelen tepkilerden bazıları özetle şöyle:
DİN DEVLETİNE GİDİŞ
- İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) Başkanı Nazan Moroğlu, kamuoyuna yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Bikini giyen pislikleri istemiyoruz" sözleri demokrasiyle yönetilen laik
hukuk devleti olan Türkiye'de nasıl söylenebilir demeyin. Bu sözleri söyleyenler cesareti ülkeyi yönetenlerden alıyorlar.
Adım adım din devletine götürülen ülkemizde bu gidişin taşlarını döşeyenler, Gülden Aydın'a yapılan saldırıdan sorumluluk duymalılar değil mı? Toplumsal yaşamı, eğitimi, ticareti, siyaseti dinselleştirme çabasındaolanlar ülkeyi nereye götürdüklerini görmeliler ve ders çıkarmalılar. İKKB olarak, Gülden Aydın ve ailesine yapılan saldıyı kınıyoruz. Yargılama sürecinde destek vermeye hazır olduğumuzu iletiyoruz. Yarın çok geç olmadan herkesi çağdaş uygar yaşama, demokratik laik hukukdevletimize sahip çıkmak için elele vermeye çağırıyoruz.
Taksim'de bira içenlere saldırıldı
"ÜMRANİYE'de bir eczanenin çalışanıyım. Arkadaşlarımla birlikte, öncelikle
Gülden Aydın'ın kızı Ceren'in başına gelen gelenler için geçmiş olsun diyoruz. 'Vurun Kahbeye' yazısı karşısında şaşkın ve hayretler içerisinde kaldık.
Bu durum bizi çok etkiledi, nereye gidiyoruz?
Türkiye özgür bir ülke ise bizlerin de özgür olmamız gerekiyor.
Ben 22 yaşında bir erkeğim, Düzce'de yaşadım, yaklaşık 1 yıldır İstanbul'dayım. Gözlerimin önünde İstanbul'da iki genç arkadaşa Taksim'in göbeğinde saldırmışlardı; hem de 12 kişi... Ne yapacağımı şaşırdım. Gerekçeleri de bira içmemiz... Bu nasıl özgürlük! Bu nasıl bir yaşantı; ben göğsümü gere gere "Türküm, Türkiye'de yaşıyorum, diyemecekmiyim. Bizler Gülden Aydın'ın ve sizlerin yanındayız."
'Günahkar üç aylarda su içilir mi?'
GÜLDEN Aydın'ın başına gelenleri dehşetle ama hiç şaşırmadan okudum. Daha neler yaşayacağız?
Bunları yazın ki, 'din tüccarlar'nın maskesi düşsün, insanlar da ölüm uykusundan uyansınlar.
Ankara'da Kızılay'ın göbeğinde su içen kadına "Utanmıyor musunuz! Günahkar üç aylarda su içilir mi?" diyerek taciz eden iki sözde müslüman kadın, daha neler neler. Lütfen korkmadan gerçekleri duyurun.
Leyla E.
İnanmıyorum
NEDEN ücra bir yerdeki münferit bir haberi bulup getiriyorsunuz da olay tam tersi olduğunda ise gıkınız çıkmıyor?
Eğer gerçekten böyle bir olay olmuşsa -ki kesinlikle inanmıyorum- bu tüm haşemalılara ve tesettürlülere mal edilemez.
Ortalığa dışkı veya herhangi bir pisliğin bırakılmasını kimse tasvip etmez. Yaptılarsa da yanlış yapmışlar, ikaz edilmelidir.
Bu hadise tam ters biçimde cereyan etseydi, yani 'bikinililer', 'tesettürlü'lere sözlü veya fiili bir saldırıda bulunsalardı yine bu haberi köşenize taşır mıydınız? Yoksa oralı bile olmayıp ülkemizdeki cami sayısının çokluğundan mi dem vururdunuz?
Furkan KESKİN
Esenboğa'ya İnönü adını vermeyi düşünüyor mu
CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, Başbakan Erdoğan'a şu soruyu nölettiyor:
"1- Belediye Başkanlığı yaptığınız günden bugüne kadar kaç stada, kavşağa, bulvara, caddeye, köprüye ve benzeri yerlere 'Recep Tayyip Erdoğan' adı verilmiştir. Bu tür uygulamalar konusunda sizin düşünceleriniz nelerdir? İsminizin bir yere verilmesini uygun buluyor musunuz?
2- Kamuoyunda Ankara Esenboğa Havaalanı'nın yenilenen ünitelerinden birini Atatürk'ün silah arkadaşı, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularından 2. Cumhurbaşkanımız ve Kurtuluş Savaşı Gazisi Sayın İsmet İnönü'nün adının verilmesi konusunda ciddi bir beklenti bulunmaktadır. Bu konuda sizin düşünceleriniz nedir? Bu yönde bir çalışmanız bulunmakta mıdır?"
Biliyor musunuz
- ÇAYKUR Rizespor eski Genel Kaptanı Lokman Koçanzadegiloğulları'nın, Çaykur Rizesporlu futbolculara, Fenerbahçe'yi İstanbul'da yenmeleri halinde 'prim' olarak 10'ar kilo (kilosu 900 YTL) Anzer Balı vereceğini açıkladığını...
- MANİSA Saruhanlı Develi Köyü'nde yaşayan kadınların Manisa Belediyesi ile birlikte 6 belediyenin yaptığı protokol üzerine köylerinde kurulması planlanan katı atık bertaraf tesisine tepki göstererek eylem yaptıklarını...
- CHP Büyükçekmece İl Örgütü'nün yarın saat 20.00'de Kültür Park Anfi Tiyatro'da düzenleyeceği Barış Konseri'nde Edip Akbayram ve İlkay Akkaya'nın sahne alacağını...
Kızılay'ın Maltepe ve Pendik'teki üç tıp merkezinin
‘gelir paylaşımı’ ihalesi soru önergesi oldu
CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek soruyor:
“Geçtiğimiz günlerde basında yer alan haberlere göre İstanbul’da bulunan Kızılay’a ait Altıntepe, Adatepe ve Atifet Duhanitıp merkezlerinin SSK ve Bağ-Kur ile anlaşma yapamadıkları ve de kar etmedikleri gerekçesi ile ihale yoluyla kiraya verilmeli söz konusudur. Adı geçen sağlık kuruluşları; verdikleri hizmetleri hem ucuza hem de kaliteli bir anlayışla halka sunmaları ile tanınmaktadırlar. Bu tıp merkezleri bağışta bulanan vatandaşlarımız ve merkezlerde çalışan personelin fedakarlıkları sayesinde kurulmuştur. Diğer yandan, Kızılay’ın önünde kar etme kaygısı diye bir şey yoktur. Diğer yandan da bu sağlık merkezlerinin hali hazırda Emekli Sandığı ile anlaşmaları vardır ki bu durumda yıl sonundan itibaren yürürlüğe girecek olan Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince var olan tüm sosyal tüm sosyal kuruluşlarını kapsayacak hale getirecektir. Yine basına yansıyan haberlere göre bu kuruluşlar 2005 yılında zarar etmemiş; aksine 9 milyon YTL kar etmiş durumdadır. Kısacası bu üç tıp merkezi ülkemizde sağlık hizmetlerinin hem ucu hem de kaliteli bir biçimde verilebileceğinin örnekleridir. Bu bağlamda;
- Bu sağlık merkezlerinin kuruluşunda yapılan harcamaların kaynağı nedir?
- Bu sağlık merkezlerinde kaç doktor, hemşire ve diğer görevli çalışmaktadır? Bu merkezler ihale yoluyla kiraya verildiğinde bu personel ne olacaktır?
- Kurulduklarından bugüne yıllar bazında bu kuruluşların elde ettikleri gelirlerin ve giderlerin miktarı nedir?
- Uyguladıkları son fiyat tarifeleri nedir?
- 2005 yılı içinde ve 2006 başından bugüne hizmet alan hasta sayısı nedir?
- Zarar etmelerine ve sosyal güvenlik kuruluşları ile anlaşmaları konusunda giderilmez sorunları olmamasına rağmen neden özel sektöre kiralanmak istenmektedir? Sağlık merkezleri dışında kiralanan veya satılan merkezler var mıdır?
-Kızılay’ın en büyük bağışçılarından Kadir Has Vakfı’nın da ısrarla karşı çıktığı bu özelleştirme projelerine benzer başka uygulamalar yapılmış mıdır? Özelleştirmeyi düşündüğünüz başak tıp merkezleri var mıdır?
Dokuzuncu Kalkınma Planı genelinde ve ‘sağlık sisteminin etkinleştirilmesi' başlığı altında da ısrarla özerkleştirmeden söz edilmektedir. Söz konusu düzenlemeler özerkleştirme perspektifiyle çelişmekte midir?”
12 bin YTL ceza kestik
ÇEVRE ve Orman Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği ile Bursa ile ilgili "Gürültüyü duyan yok mu" (15.8.2006) başlıklı yazıya bir açıklama gönderen Tacettin Ural, şöyle diyor:
"1.7.2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğinin, 27. maddesinde; eğlence yerlerinde çevreye yayılan gürültü düzeyinin, mevcut arka plan gürültü düzeyini, gürültüye duyarlı yapıların (konut, otel, hastane, vs.) yakınında bulunan eğlence yerleri için 5 dBA, gürültüye duyarlı yapıların uzağında bulunan eğlence yerleri için ise 10 dBA'yı aşamayacağı belirtilmektedir.
Yönetmelik çerçevesinde, Bursa ilinin sınırları içerisinde bulunan eğlence yerlerinde İl Çevre ve Orman Müdürlüğümüz, Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığı personeli eşliğinde, 24 saat gürültü denetimleri yapılmakta ve standartlara aykırı gürültüye neden olan eğlence yerlerine, 2872 sayılı Çevre Kanunu gereğince, idari para cezası verilmekte ve çevreye yayılan gürültüyü azaltması için eğlence yerlerinin gerekli tedbirleri alması istenmektedir.
Bu kapsamda, 'DO Club' isimli eğlence yerinde de 5.8.2006 tarihinde saat 2.45'te denetim yapılmış olup, eğlence yerinde bulunan gürültü kaynaklarından çevreye yayılan gürültü düzeyinde Leq cinsinden ölçülen mevcut arka plan gürültü düzeyini, Yönetmeliğinin 27. maddesinde belirtilen gürültüye duyarlı alanların uzağında bulunan eğlence yerleri için sınır olan 10 DBA değerini aştığı tespit edilmiş ve eğlence yerine, 4.8.2006 tarihli ve 10 sayılı İdari Yaptırım Karar Tutanağı çerçevesinde ve Çevre Kanunu'nun 20/h maddesi gereğince, 12 bin YTL idari para cezası verilmiştir.”
Bekaa'yı, öldürülen subayımızı unutmayız
LÜBNAN’da ateşkesin sağlandığı söylenilen şu günlerde Lübnan’a barış gücü gönderilme gündeme gelmiş bulunuyor ve ilk akla gelen de her zaman olduğu gibi Türk askeri... Hükümet de maalesef bu işe sıcak bakıyor.
Lübnan yıllar boyu kanlı terör örgütü PKK'ya Beka vadisini tahsis etmiş, orada beslenen ve eğitilen PKK'lıların Türkiye’ye geçip, kadın çoluk, çocuk, bebek demeden katletmelerine seyirci kalmış, kılını bile kıpırdatmamıştır. Mahsun Korkmaz Akademisi’ni henüz unutmuş değiliz.
Bölücü terör örgütünü 11 yıl boyunca topraklarında barındırmış, saklamıştır. PKK maalesef bu ülkenin desteği sayesinde büyümüş palazlanmıştır.
Hatırlarsanız, birkaç yıl önce Filistin’de silâhsız BM gözlem aracı içinde bir binbaşımız şehit edilmiş, ateş edenin Filistinli olduğu sonradan kesin olarak anlaşılmıştı. Ancak Filistin tarafından bırakınız tazminat ödemeyi bir 'özür' bile dilenmedi.
Bütün bunlar henüz milletin belleğinden silinmemişken ve bölücü terör örgütü halâ hergün birkaç asker ve polisimizi şehit ederken, geçmişi ne çabuk unuttuk?!..
Ha.. insanlık adına yardımsa ilâç, yiyecek, giyecek vs. yardımına evet.. Zaten Kızılay gerekli yardımı yapıyor.
Ama asker göndermeye hayır!
Orada bir tane Mehmetçik görev başında şehit olursa bu işin vebalini ve sorumluluğunu hükümet nasıl verecek?
Bizim onlarca derdimiz zaten bizi aşmış durumda..
Oraya asker göndermek isteyen bir çok hevesli ülke var. Buyursunlar göndersinler. Ama Türk askeri asla.
Ercan BÖNCÜOĞLU-İSTANBUL
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi: Toplu sözleşme de ‘ortaoyunu’ oynanıyor
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, hükümetle memur sendikaları arasında süren toplu görüşmelerde ortaoyunu oynandığını ileri sürerek "Bu komediye son verin" çağrısında bulunuyor.
Çelebi, 4688 sayılı yasanın, bir dizi yasak ve sınırlamayla birlikte, özgür toplu pazarlık düzenine darbe indiren bir içerik taşıdığını ve kamu emekçilerine grevli, toplusözleşmeli sendika hakkını tanıyan ILO sözleşmeleriyle de çeliştiğini vurguladı.
Toplu sözleşmenin yerine söylenen 'toplu görüşme' ifadesinin, son söz hakkını Bakanlar Kurulu'na verdiğini belirten Çelebi "Böylelikle bütün yetkiyi siyasi iktidar elinde tutmakta venihai kararı kendisi belirlemektedir" değerlendirmesini yaptı.
Kamu emekçilerinin, ekonomik ve sosyal haklarını iyileştirebilmesinin, kazanılmış haklarını koruyabilmesinin, grevli ve sözleşmeli bir sendikayla mümkün olduğunu anlatan Çelebi, bunların olmadığı bir sendikal yapılanmanın gösterişten ibaret olduğunu kaydetti.
ALDATMA POLİTİKALARI
DİSK Genel Başkanı "Toplu görüşme adı altında yapılan toplantıların ise ortaoyunundan öteye gitmeyen, kamuoyunu ve kamu emekçilerini oyalama ve aldatma politikalarıdır" diyor.
Diğer yandan devlet eliyle güdümlü bir sendikal yapılanmaya gidildiğine işaret eden Çelebi, talimatla masa başında sendikacılık yapılmasının örgütlenirken, sahtecilik ve usulsüzlüklerin ortaya çıktığını savunuyor ve şöyle devam ediyor:
"Bu oyun bozulmalı, komediye derhal son verilmelidir. Kamu emekçileri mağdur edilmeden, yaşam standartları ve sosyal boyutu dikkate alınarak bu yılki sözleşme sonlandırılmalıdır. Gelecek dönem için bu trajikomik ortaoyunu bitirilmeli, kamu emekçileriyle, grev ve toplusözleşme hakkı bulunan gerçek görüşmeler sürdürülmelidir."
Paylaş