BM’nin 2002 kararı: Susuz bırakmak insan hakları ihlalidir

ÖNGÖRÜSÜZ, yıllardır ortaya konulan bilimsel verilere rağmen duyarsız ve her konuya ticari bakan belediye başkanları yüzünden büyük kentlerimizi susuzluk ve onun getireceği salgın hastalık tehlikeleri bekliyor.

Belediyelerin ve onları destekleyen yönetimlerin bir ’kamu suçu’ işlediklerini söyleyenlere, ben daha da ileri giderek ’insan hakları ihlali’ diyeceğim. Çünkü: "2002 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından sağlıklı suya erişim, bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir." Artık sağlıklı bir kentsel yaşam için, güvenilir ve sağlıklı suya erişimin sağlanması kadar, hizmetin ödenebilir düzeyde ve kesintisiz olarak kamu hizmeti anlayışı içinde verilmesi gereklidir. Bu yüzden sağlıklı, güvenilir ve ödenebilir koşullarda suya erişim, merkezi ve yerel yönetimler tarafından da bir ’insan hakkı’ olarak kabul edilmeli ve ticari değil, sosyal bir değer olduğu görüşünden hareketle yönetilmelidir. Günümüz çağdaş dünyasında, suyun ekonomik değerinden ziyade, sosyal bir değer olduğu görüşü yaygındır.

Su doğal kaynak olarak günümüzde önemini koruduğu gibi gelecekte de öncelikli müdahale alanlarından biri olacaktır. ’Her şeyi babalar gibi satmakta’ bir sakınca görmeyenlerin, aynı anlayışla sularımızı da satmaları, zaten su fakiri olduğu Avrupa Çevre Ajansı’nın 2005 yılında yaptığı analizle tescil edilen ülkemizin felaketi olabilir! Şimdi ’iklim değişikliği, kuraklık ve global ısınma’ yüzünden bunlar oldu diyen AKP’li belediye başkanlarına şunları sormak gerekir:

Bütün bunlar hemen bugün olmadı. Yıllardır bilim adamları tüm dünyada bu uyarıları yaparken ve Türkiye’nin su zengini olmayan bir ülke olduğu, Avrupa Çevre Ajansı’nın yaptırdığı analizde, ’su sıkıntısı yaşayan ülkeler grubunda yer aldığımız bilinirken’ siz yıllar boyunca hangi tedbirleri aldınız? Var olan su potansiyelinin ülke coğrafyasında eşit bir biçimde dağılmadığı ülkemizde, hızlı nüfus artışı ve işsizlik nedeniyle kentlere göçün hızlandığı kötü ekonomi yönetiminde, bir de rantçı anlayışın yarattığı yoğun ve plansız yapılaşmanın da etkisiyle yaşanan susuzluk, sizin eseriniz değil mi?

YARGIYA GİDİLMELİ

Sadece bu yüzden susuz kalan her kent halkı, ihmali görülen ve sağlık sorunlarına yol açacağına kesin gözüyle bakılan ’susuzluk’ sorununu; ’insan hakları ihlali’ olarak mahkemeye taşımalıdır. Bu konuda Türkiye Barolar Birliği’nin de öncülük etmesi gerekmektedir. BM’nin 2002 yılında ’sağlıklı suya erişimin bir insan hakkı olduğu’ kararına dayanarak, bu hakkı, bilimsel veriler ortadayken, görevlerini ihmal ederek ve tedbir almayarak ’ihlal eden’ yöneticilerden de hesap sorulması yolu, yargılanmaları sağlanarak açılmalıdır! Susuzluk yüzünden Ankara’yı bekleyen tehlikeler bir yana, getirileceği söylenen ’Kızılırmak suyunun zehirli ve kullanılması imkánsız’ olduğunu, kanserojen maddeler içerdiğini söyleyenlere kulak tıkayan yönetimlere de sorumluluklarını bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Su ve kanalizasyon hizmetlerindeki aksamalar, şebekelerin yenilenmemesi ve konuyla ilgili nitelikli elemanların çalıştırılmaması konusunda kısa süre önce yaşananları hatırlatmakta da, yaşanacaklar açısından fayda var.

Daha Kasım 2005’te Malatya’da yaşanan salgın hastalık, su ve kanalizasyon hizmetlerinin kentsel yaşam kalitesine ve halk sağlığına doğrudan etkisi açısından önemli bir örnektir. Hatırlarsanız o dönemde 8 bin kişiyi yani kent nüfusunun % 3’ünü hasta eden ve kısa sürede sağlık kuruluşlarına başvurduran en önemli neden, kent şebeke suyunun kirlenmesi ve kalitesinin değişmesiydi. Bu olumsuz değişim başta çocukları ve yaşlıları etkilemişti. Yine o tarihlerde Ankara (Gölbaşı) yerleşkesinde Gazi Üniversitesi tarafından yapılan bir başka araştırmaya göre, su ve sudan kaynaklanan hastalıkların yayılmasında bir diğer risk de, şebekedeki arızalardan dolayı yapılan su kesintileridir. Su kesintileri sırasında borularda oluşan ortam ve evlerde sağlıksız koşullarda biriktirilen suların kullanımının olumsuz hijyen koşulları da eklenince hastalıklara davetiye çıkardığı gerçeğinden yola çıkarak, bugün Ankara’yı, yarın belki İstanbul’u nelerin beklediğini görebiliriz.S.Aysel BEREKE

Petrol mü, su mu

SEÇİM meydanlarında Başbakan, "1980 öncesi bakanlıklarda kalorifer yakmaya bile fuel-oil yoktu ve bunlar pardösülerle oturuyorlardı" diyerek halka CHP ve Deniz Baykal’ı yuhalattırıyordu. O zamanlar petrol hem dışarıdan hem de varili 14 dolardan 37-40 dolara fırlamış bir fiyatla geliyordu.

Şu anda yalnızca bakanlıklar değil Ankara’nın tamamı susuz kaldı. Su hem bu ülke topraklarından çıkıyor hem de petrole nazaran bedava... Bu durumda Başbakan, Melih Gökçek’i ne yapmalı?

Yaşar POLAT

Nefret ediyorum

50 yıllık bir İstanbullu olarak bu şehirden nefret ediyorum, inanın. Hafta sonu bir yere gitmek, araba kullanmak istemiyorum bu ’megaköy’de... Eskiden göç edenler kendine çekidüzen verir, kıyafetlerini ve davranışlarını biraz düzeltirlerdi. Bugün tam tersi, ’onlar bize uysun’ diyorlar. Pazar günleri Bostancı-Pendik ve Bakırköy-Aksaray arasındaki sahil yollarının kenarlarını bir görün... Kuru köfte ve zeytinyağlı dolmayla piknik yapan kimse göremezsiniz. Dip dibe oturmuş insan yığınları ve yüzlerce mangaldan çıkan kötü dumanlar... Müthiş bir hava kirliliği! Bunların sebebi hep demokrasi adı altında oynanan ’oy verme-rant sağlama’ oyunu...

Bu şehirdekiler böyle bir hayata müstahak diye düşünüyorum.

Ne dersiniz?

Ali Sinan VARLIK

Biliyor musunuz

DUBAİ’de, İsrail’de deniz suyundan tatlı su elde edildiğini, bir litre su için 4 litre benzin harcandığını, yani suyun buralarda benzinden dört kat daha pahalı olduğunu...

(M.Soner’den)

Yazıktır, günahtır

ORMAN Bakanlığı’nın izni, Enerji Bakanlığı Maden Dairesi’nin tahsisi ile Türkiye’nin her tarafı kum ve çakıl ocaklarıyla doldu. Yukarıdaki fotoğraf, nüfusu 350 bine ulaşan Çorlu’nun tek ormanlık alanı olan meşelik Esetçe Ormanı... Çorlu Uluslararası Havaalanı’nın kuzeydoğu sınırında, ormanın içinde, kamu yararına belediyenin tanzim ettiği piknik alanı, yerleşim alanları, tarım ve hayvancılık yapan çiftlikler bulunuyor. Rizeli ’Har Kum’ firması bu tahsisi aldıktan sonra 1500 dönümlük Esetçe orman alanında kum çıkartmak için meşe ağaçlarını keserek orman katliamı yapıyor. Orman Bakanlığı’nın ağaçlandırma sahası olarak ilan ettiği bu bölgede nasıl böyle bir izin veriliyor?

Yazarın Tüm Yazıları