Paylaş
Ne yaptık?
Düşünüyorum...
Ne oldu da birden hedef haline getirildik?
Türkiye'de 50 bin kadar Ermeni nüfus var.
Kelaynak kuşları gibi soyları tükenmek üzere.
Nüfuslarının çok büyük bir bölümü yaşlı, çoğu kimsesiz.
Atatürk'e olan sevgi ve hayranlıklarını bilmeyen yoktur.
- Türk bayrağını yakıp, üzerinde mi tepindik?
- Yürüyüşler düzenleyerek, ASALA katillerini kahraman ilan edip, posterlerini mi taşıdık?
- 'Yaşasın ASALA', 'Yaşasın bağımsız Ermenistan' diye mi bağırdık?
- Silahlı guruplar oluşturup, Türk askerine ateş mi ettik?
- Türkiye'den toprak mı istedik?
- 'Eyalet isteriz' diyen Ermeni partisi mi kurduk?
- Atatürk'e mi saldırdık?
- Gasp, kapkaç ve hırsızlık çeteleri kurup, Türk halkını sokağa çıkamaz hale mi getirdik?
Birdenbire; bütün bu alçaklıkları sergileyen bir kesim unutuldu da neden gözler Ermenilere çevrildi?
Bu pusudaki (!) milliyetçiler neden bu alçaklıkları yapan kesimin gazetecilerine, insanlarına ses çıkarmıyorlar da, neredeyse zavallı olarak tanımlayabileceğim kendi halindeki Ermeni vatandaşlara saldırıyorlar?
Neden maça giden taraftarlar bile karşı takımın şehrini; gavur, PKK'lı, anarşist, faşist hatta -bir suçmuş gibi- Ermeni olarak suçlamaya ve saldırmaya başladılar.
Türkiye üzerinde oynanan oyun çok açık değil mi?
İnsanları birbirlerine düşürüp, birbirlerine düşman hale getirmeye çalıştıkları görülemiyor mu?
Devlet yetkilileri, parti yetkilileri, sivil toplum kuruluşları, gazeteciler, yazarlar bu konuda toplumu neden uyarmıyor, neden aydınlatmıyorlar?
Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve toplumun önde gelen tüm kişi ve kurumlarının; Türk halkını bölmek ve birbirine düşman etmek üzerine kurulan bu oyunu bozmak için yapabilecekleri hiçbir şey yok mu?
Felaket kapımızdadır.
Siyasetten spor sahalarına kadar yayılan bu acı tabloya derhal ama derhal müdahale edilmezse Türkiye’mizi çok acı günler beklemektedir.
Bu tabloda hiç suçu olmayan bir kesim varsa; o da pırıl pırıl Türk vatandaşları olan Ermeni cemaatidir."
Kıyamet senaryosu
BM küresel ısınma raporu açıklandı. 2100 yılına kadar ortalama sıcaklık en az 3 derece artacak. Kabus senaryosuna göre artış 6 derece olacak. Atmosferdeki karbondioksit oranı hiç artmasa bile 2100 yılında deniz seviyesi 43 cm. artacak. Eğer önlem alınmaz da karbondioksit oranı günümüzdeki gibi artmaya devam ederse deniz seviyesindeki artış 80 santimetreyi bulacak. Bu durumda aralarında İstanbul gibi büyük şehirlerin de bulunduğu deniz kıyısındaki birçok ilin büyük kısmı sular altında kalacak. Bravo insanoğluna! Milyarlarca yıldır süren doğal yaşamı birkaç yüzyılda mahvetmeyi başardı. Üstelik bunu yapan da uzak geçmişte yaşamış atalarımız değil. Sanayi devrimiyle başlayan süreçte yaşayan medeni dediğimiz insanoğlu. Ne yazık ki doğayı en çok kirletenler ve bu konuda önlem almaktan kaçınanlar başta ABD olmak üzere günümüzün en gelişmiş devletleri. Yani uygar dünya! Sözlerimi bir Kızılderili atasözüyle bitirmek istiyorum.
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak."
Av. Alpaslan CANER-ANTALYA
59 yaşına geldim, bir kez oy kullanamadım
İnsanlık suçu
TÜRKİYE'deki adaletsiz, çağ ve demokrasi dışı seçim sisteminin değişmesi elzemdir. Seçme ve seçilme hakkı olmayan bir ülkede, demokrasinin varlığından söz edilebilinir mi? Şimdiye kadar seçilen hiçbir milletvekili, milletinin vekili olamamıştır. Ancak parti başkanlarının emrinde çalışan, birer parti memurlarıdırlar!
Avrupa'da olduğu gibi, vatandaş, kendi vekilini kendi seçmelidir veya kendi de aday olabilmelidir. TBMM'ye her kesimden milletvekili olabileceği gibi her vatandaş oyunu da rahatça kullanır!
36 yıldır Fransa'da yaşayan bir Türk'üm ve yaşım 59 oldu. Türkiye'de doğdum, Türkiye'de okullara gittim, Türkiye'de askerliğimi yaptım ve çeşitli şekillerde Türkiye'ye döviz kazandırdım. Ve tatillerimi de Türkiye'de geçiririm. Türk olmakla da gurur duyuyorum. Ama bu yaşıma kadar Türkiye için daha oy kullanmış değilim! Ne kadar acı değil mi?
Avrupa'daki varlığımız, sadece göndereceğimiz veya götürdüğümüz dövize bağlı olmakla beraber, bunun bir insan haklarının ihlali ve insanlık suçu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İki milyon civarında oy verecek kişinin olması ve bu durumlara düşmemiz de Türkiye yöneticilerin sorumluluğudur.
Fransa'dan saygılarımla...
Mustafa ÖZKAN
Pul parası geldi, cezalar postadan çıkmaya başladı
Trafik cezaları İstanbulluların canını yakıyor
TRAFİK ceza makbuzları gelmeye başladı; okurlarımız yakınıyor.
Özel araç sürücüsünden minibüsçüsüne kadar yandık diyor.
Bir taksi şoförü "Bana gelen ceza tutarı 4 bin YTL'yi buluyor"; bir minibüsçü ise "Bana 30'dan fazla ceza makbuzu geldi" diyor.
Olay ortada. Emniyet pul parası olmadığı için 2005-2006 yıllarında kesilen cezaları sürücülere gönderemiyordu. Maliye bu tahsisatı yaptı; sanıyoruz 4 milyon YTL idi...
Ve cezalar muhtarlar ya da posta vasıtasıyla ilgili adreslere geliyor.
Konuyu Emniyet'ten bir trafik uzmanı ile görüşüyoruz, "Kimse kızmasın, bunlar hep kuralsız bir toplum oluşumuzun sonucu" diyor.
Öyle değil mi, bizler hep kendimiz hariç kurallara uyulmamasından yakınız. Suça ceza ödemek istemeyiz.
Cezalar trafik polisleri ve bunların çok düşük oranını ise fahri trafik müfettişleri yazıyor.
Gelen cezaların çoğu ilgili yasanın 61. madde ihlaline dayanıyor. Yani yasak yere park, emniyet şeridinde seyretmek ve kırmızı ışık ihlali...
Sadece İstanbul'da yazılan ceza tutarı 800 bin.
Ehliyet şeridi ihlali, kırmızı ışıkta geçme cezaları 101 YTL (2007'de 108 YTL oldu), yasak park 50 YTL (2007'de 54 YTL oldu)
Peki, nasıl ödenecek?
Eğer cezalar tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde ödenirse %25 indirimli tahsil ediliyor. Gecikme durumunda her ay %5 faiz işletiliyor; bu da cezanın ancak iki katına kadar çıkabiliyor.
Otopark yetiyor mu?
Trafik uzmanımız "İstanbul'un en fazla otoparkı olan yer Nişantaşı'dır; ama çoğu da boştur. Biz yürümeyi sevmiyoruz. Gideceğimiz yerin önüne kadar araba ile gitmek istiyoruz. Biz araba sevdalısıyız; kuraldışı hareket ederiz."
Her şeyin başı eğilim değil mi?
"Bana göre değil... Adana'dan Kapıkule'ye giderken bir TIR ortalama 42 hata yapıyor; Kapıkule'den Almanya'ya giderken de 5 hata...Kapıkule'de 'Trafik Üniversitesi' mi var da hiç hata yapmadan gidiyor Almanya'ya... Londra'daki taksi şoförlerinin çoğu Pakistan'lı, İstanbul'daki şoförlerimizden daha mı eğitimli yani? Hayır, batıda uygulama ve ceza düzeni hemen uygulanıyor da ondan..."
Kuyumcular fiş kesmeyi sevmiyor
KÖŞENİZDE canım ülkemizin içine sürüklendiği hemen hemen her konuyu gündeme taşıdığınız için size vatandaş olarak ne kadar teşekkür etsek azdır.
Ancak gerçekten toplum olarak her gün öylesine olaylar yaşıyor
ve yaşatılıyoruz ki maalesef artık insanlarımızın şaşırma veya hayret etme duygusu da kaybolmaya başlıyor.
Hem Maliye Bakanımız açıklama yapıyor, vergi kaçıranın veya hesap fişi vermeyenin canına okurum diyor hem de denetlemede en etkili sistem olan vergi iadesi fişlerinin müşteriler tarafından toplanmasını iptal ediyor.
Ancak aşağıda özetlediğim olay da onun esnaf tarafından pek ciddiye alınmadığının gösteriyor.
Geçen gün kardeşim anlattı. Bir dostuna doğum günü hediyesi için Cumhuriyet Ziynet Altını hediye etmek istemiş. Yanında çalışan bir elemanını Göztepe İstasyon Caddesi ile Tütüncü Mehmet Efendi Caddelerindeki kuyumculara göndermiş. Bu elemanın gittiği 8 kuyumcudan 7'si fiş veremeyiz demişler. Sadece biri veririm ama 196 YTL yerine 205 YTL ödersen diye yanıtlamış.
Buradan iki sonuç çıkıyor:
1- Esnafın ezici çoğunluğu Maliye Bakanlığı'nı hiç takmıyor,
2- Esnafın büyük bir kesimi ne KDV, ne de vergi ödüyor. Varın siz bunu onbinlerce mükellefle çarpın ve çıkacak vergi kaçağının boyutlarını hesaplayın.
Hem de seçim yılında gevşek tutulacak 2007 bütçesi tutar mı dersiniz?
Atakan MERT
Hani 'AK Parti karanlığa kapalı, aydınlığa açık'tı
TÜRKİYE'de gazeteci olmak zor iştir. Eleştiriye açık olmayan kesimler için en iyi gazeteci ya susan ya da ölendir! Yerel gazeteci olmak belki de gazetecilik için daha da zordur. 27 Ocak günü Sayın Başbakan Ümraniye'de idi. Ümraniye Haldun Alagaş Spor Kompleksi'nde 50 okula yapılan spor salonlarının toplu açılış töreni gerçekleştirildi. Açılışları Sayın Başbakan yaptı. Doğal olarak bu bölgede 6 yıldır yayın yapan Kulvar Gazetesi'nin de burada olması gerekiyordu. Ancak, eleştiriye açık olmayan yöneticilerin tutumları yüzünden salona girişimiz engellendi. Salona dışarıdan gelen vatandaşların ellerinde bulunan gazeteler de polis noktasında kesici ve yanıcı aletlerle aynı kefeye konarak toplatıldı. Demek ki; Kulvar Gazetesi eleştiriye açık olmayan yöneticilere göre kesici alet ve yanıcı çakmak sınıfında değerlendirildi!... Sonuç olarak Kulvar Gazetesi toplatıldı... Hani; 'AKP karanlığa kapalı, aydınlığa açık'tı? şunu söylemek istiyorum: Şiir okuduğu için hapis yatan sayın Başbakanın partisi geldiği noktada, düşünceye saygı duymayı bırakın, aykırı seslere ve eleştiriye tahammül edilmiyor!" Konuşan, yazan, çizen ve düşünebilenlere karşı AKP'nin tutumunu anlamaya çalışmıyoruz. Ancak, AB'ye Türkiye'yi sokmak için çalıştıklarını söyleyenlerin basına getirdikleri engeller Türkiye'nin neden askıda bekletildiğinin cevabı değil mi?Haşim KARAKAŞ-Kulvar Gazetesi
Paylaş