Paylaş
"Ben bu 22 Temmuz tarihinden şüpheleniyorum. Partiler onay vermiş gibi gözüküyor ama çeşitli sakıncaları çok sonra ortaya çıkacaktır. Seçim bize göre aceleye getirilmiştir. Belki de AKP'nin endişesi sonbahara bırakılacak bir seçimde kuraklığın şiddetinin daha da artacağı endişesini düşünmesidir. Neyse.. Oturduğum mahallede muhtara sordum, 100'e yakın özellikle Bodrum için nakil alınmış... 21 Mayıs'a kadar bu işlem yapılabiliyormuş. Ama muhtar, bu çok gereksiz bir şey, bir sürü kargaşa çıkacak diyor."
Bir konuya daha dikkat çekiyor:
"Üniversitelerde yurtdışında burslu ve staj hakkı doğan yüzlerce öğrenci gidecek. Örneğin, Yeditepe Üniversitesi'nden sadece temmuz ayında Fransa'ya gidecek öğretim üyesi ve öğrenci sayısı 100'ü buluyor. Amerika, Almanya, İngiltere gibi ülkelere gidecekleri de düşünürseniz bu yaz sezonunda en az 5 bin öğretim üyesi ve öğrencinin seçimde oy kullanamayacağı düşünülebilir."
Bunun için bir çözüm akla geliyor:
Sınır kapılarında giderken veya gelirken oy kullanılabilir mi? Hayır kullanılamaz, çünkü sınır kapılarında oy kullanabilmek için yurtdışında en az altı ay kalmak gerekiyor. Avrupa'daki Türklere oy kullandırmaktan kaçınan partiler, bu sorunu kısa sürede çözemezler.
Öğretim üyesinin bir başka önerisi de var:
SANDIK NÖBETİ
"Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen sivil toplum örgütleri, partilerin birleşmesi için parti binaları önünde eylem yapabilirler. Çadır kurup birliktelik gerçekleşinceye kadar direnebilirler. Ayrıca, aynı örgütler sandık başlarında sağlıklı oy kullanması için ekipler oluşturmalıdır... Öyle birkaç yerde değil tüm sandıklarda, parti temsilcilerinden ayrı olarak... Bunu çok önemsemek gerekiyor."
Partiler, Avrupalı Türkleri unutmasın
TÜRK siyasilerinin Avrupa'dan ne kadar kopuk olduklarını AB süreci sırasında burada yaşayan 4 milyona yakın Türk'ü yanlarına çekememeleri göstermektedir.
Üstelik buradaki insanlarımızı Merkezzedeler, (İslami) Holdingzedeler durumuna düşüren, Avrupa hükümetlerinin onların yaşam koşullarını giderek ağırlaştırmasına sebep olan da Türkiye'nin kayıtsızlığıdır. 3'te 2'si T.C. vatandaşı olan bu insanlarımızın problemlerini Türk siyasilerine duyurma yolunda büyük çaba gösteren başta 'Sosyal Demokrat Halkçı Federasyonu' ve onun Genel Başkanı Ahmet İyidirli mutlaka CHP tarafından milletvekili adayı yapılmalıdır. İki yıl öncesine kadar Avrupa'da hiçbir varlığı olmayan DYP çizgisine Avrupa Demokrasi Vakfı çatısı altında özellikle sosyal ve kültürel çalışmalarla zemin kazandıran Aydın Yardımcı ve Hasan Kayıhan, iktidar desteğiyle bile olsa UETD'yi kuran Fevzi Cebe ve şimdiki başkanı Sadettin Kılıç'ın bu seçimlerde TBMM'ne seçilmeleri Avrupa'daki insanlarımızın da bize ait olduklarını göstermek bakımından büyük önem taşımaktadır.
(Türk Alman Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç CHP Parti Meclisi'nde görev yapıyor, bu seçimlerde aday olacak...)
Mehmet BAKIRCIOĞLU
GÜNÜN SÖZÜ
"AB derdini tartışarak boşuna vakit kaybediyorsunuz. Sarkozy öyle demiş, Merkel böyle... AB size, 10 yıldan önce üye yapamam demedi mi? Bırakın ne tartışırlarsa tartışsınlar, siz yeter ki yönünüzü bozmayın. 10 yıl sonra AB mi Türkiye'yi istemez yoksa Türkiye mi AB'yi, o zaman değerlendirirsiniz. Benim için, Türkiye'nin AB konusunu kafamda tartışmak zaman kaybı. Nasıl olsa Türkiye'nin AB üyeliğini görmeyeceğim. Türkiye'nin Batı'ya dönük olduğunu bileyim yeter."
(Prof. Andrew Mango)
Bu isimler TBMM'de yer almalı
TÜRKİYE'de yıllardır sosyal demokrat oyların toplamı %30'u geçemedi.
Ecevit'siz DSP bugün bir tabela partisidir; bence CHP ile bir güç birliğine gitmezse sıfır çeker.
Birleşme olmazsa, CHP'nin alacağı en yüksek oy %10-15 olacaktır.
Bu bakımdan CHP, DSP'den sonra Saadettin Tantan, Yaşar Nuri Özturk, Prof. Mümtaz Soysal, Vural Savaş, Yaşar Okuyan, Turhan Çömez gibi ulusal söylemleri olan ve siyaseten kirlenmemiş isimleri de güç birliğine katabilirse %25 veya üstüne çıkabilir. GP'den, ÖDP'den ve SHP'den uzak durmak şartıyla.
Aksi durumda, üç vakte kadar ufukta nurtopu gibi AKP+DP koalisyon hükümeti görünüyor.
Böyle bir durumda yaşayacaklarımız, tek başına AKP hükümeti sırasında yaşadıklarımızdan pek farklı olmayacak.
Duymayanların, duymak istemeyenlerin haberi olsun. İnsanların sabrını taşırmasınlar.
Erdal GÜNEL
Biliyor musunuz
İÜ İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden ekonomist Prof. Esfender Korkmaz'ın CHP İstanbul 1. bölgeden aday olduğunu... ANAP İstanbul İl Başkanı Av. Murat Akdeniz'in 1. bölgeden adaylığa soyunması üzerine yerine Sinan Gedik'in getirildiğini... DYP Çorlu İlçe Başkanı Mehmet Diktaş'ın DP'den, Çorlu eski Belediye Başkanı Ünal Baysan'ın CHP'den Tekirdağ; AKP'den; Enerji Bakanlığı Başdanışmanı Erol Artar'ın Ankara'dan, AKP İstanbul il kurucularından Ömür Kahraman Aybar'ın da İstanbul'dan aday adayı olduklarını...
Eski Vali Çakır ve ekibi aday oldular
İSTANBUL'un geçen dönemki üst düzey bürokratları İstanbul'dan adaylığa soyundu.
Vali Erol Çakır CHP'den adaylık için başvururken, Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, MHP'den Gaziantep adayı olacak. Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey, DP'den İstanbul adayı.
Eski İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü Vedat Bayram da, Mehmet Ağar'ın yanında yer aldı. İstanbul'a bir çok spor tesisi kazandıran Bayram'ın eşi Ayla Bayram'ın, Siirt'ten Emine Erdoğan'la akraba oldukları biliniyor.
Meydanlar, partiler ve ibretlikler!
MEYDANLARDA, muhalefet partilerine 'AKP’ye alternatif oluşturma' misyonu veren halk, tek başına yada koalisyon uzlaşısı ile, iktidar olunmasını istiyor. Mesaj net; zaman sınırlı; ve çözüm mümkün.
Sağ ve merkez sağ’da: MHP tek başına iktidara yürüme planı yapmakta; DYP ve ANAP birleşmiş; diğerleri de birleşme arayışı ile bu mesajın gereğini yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Sol ve merkez sol’a yakın partilerde arayış sürmekte. Çoğunun baraj sorunu olduğu bir ortamda, gerçekci toplanma yeri CHP; birlikteliğin doğal lideri de Sayın Deniz Baykal olmasına rağmen hala sonuç alınamamıştır!
Zaman, program, lider, kontenjan vb ayrıntılara takılma değil, güven ve özveri zamanıdır; tıpkı halkın güvendiği gibi. Galiba, istenen birlikteliğin sağlanamaması tüm taraflar için, samimiyetsizlik ve/veya beceriksizlik olarak değerlendirilecek; ayrıca bir gerekçe sorulmayacak; halk, engin sağduyusu ile, iktidar alternatifini sandıkta bizzat üretecek yada daha çalkantılı bir döneme girilecektir!
Meydanlar uzlaşı isterken, bazı partilerde, uzmanlık vb ölçütlere bakmaksızın, geçmişte, problem çözmekten çok, yarattıkları toplumsal gerilimlerle bilinenlerin muhtemel adaylıkları, uzlaşı kültüründen uzaklığın ibretlik bir göstergesi olacaktır!
Prof. Dr. Niyazi KARASAR
Cumhurbaşkanı Sezer 7 yıl önceki teşekkür konuşmasında neler söyledi
AHMET Necdet Sezer, 5.5.2000'de, Süleyman Demirel'den sonra Cumhurbaşkanı seçildikten sonra göreve başladığı 16.5.2000 tarihinde TBMM'de yemin ederek göreve başlarken teşekkür konuşmasında şöyle dedi:
"Sayın üyeler...
Sizleri en içten duygularla, en üstün başarı dileklerimle ve yürekten saygılarımla selamlıyorum.
Türk ulusal bağımsızlık hareketinin içinde oluşan ve ulusal bağımsızlık savaşını yöneterek başarıya ulaştıran, bu nedenle, dünya parlamentoları arasında çok özel ve özgün bir yeri olan Yüce Meclis'te Cumhurbaşkanı olarak konuşmaktan büyük bir heyecan ve onur duymaktayım.
Ulusal egemenliğin somutlaştığı ve temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve onun saygıdeğer üyelerinin güven ve desteğinin korunması, saygınlığının yüceltilmesi konusunda Cumhurbaşkanlığınca en üst düzeyde duyarlılık gösterilecektir.
TÜRK ULUSU
Kuşku yok ki, egemenliğin asıl kaynağı kayıtsız ve koşulsuz sahibi Türk Ulusu'dur ve ebediyen öyle olacaktır, öyle kalacaktır. Bunu sağlayan laiklik ilkesi de, dokunulmaz bir kural olarak ödünsüz bir kararlılıkla korunacaktır. Çünkü, bireylerin din ve vicdan özgürlüklerinin en iyi korunduğu yönetim biçimi laik, demokratik Cumhuriyettir. Demokrasinin temelini oluşturan laiklik ilkesi olmadan, özgürlükten ve demokrasiden söz edilemez; din kurallarıyla devlet ve toplumsal yaşam düzenlenemez.
Ulus egemenliğinden kaynaklanan her görevin temel amacı ve özü, ulusun mutluluğunu ve gönencini yükseltmektir; devlet, bunun için vardır, bu amaca yönelik olarak örgütlenmiştir. Devletin tüm kurum ve organları, bu bilinçle görev yapmalıdır, bu görevin sorumluluğunu taşımalıdır.
Cumhurbaşkanlığı bu doğrultudaki çabalara özenle ve etkinlikle katkı yapacaktır; çünkü Türk Ulusu, daha elverişli koşullarda, daha temiz, daha özgür bir dünyada, daha mutlu yaşamayı haketmiştir.
İnsanlarımızın hak ve hukukunu korumak, onların duygularını, inançlarını ve emeğini sömürtmemek; öncelikli görevimizdir. Bu alandaki başarımız, ulusseverliğimizin, yurtseverliğimizin de ölçüsü ve göstergesi olacaktır. Bu aydınlık yolun başlangıcı, hukuk devleti ilkesinin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, evrensel boyut da içererek gerçekleşmesinden geçmektedir. Bunu, dostlarımız gerekli gördüğü için değil, ondan önce, ulusumuzun özlemlerine ve çağdaşlaşma programımıza önem verdiğimiz için, büyük ulus olduğumuz için, Yüce Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini aşma buyruğunu yerine getirmemiz için yaşama geçirmeliyiz. Bunu, mutlaka ve duraksamadan başarmak zorundayız.
POLİS DEVLETİ
Siyasal yaşamımızın dokusuna çağdaş demokrasiyi, devlet yapımızın dokusuna da hukuk devleti ilkesini yerleştirme görevimizi daha fazla geciktirmemeliyiz. Polis devletini çağrıştıran yapı ve uygulamaları terk etmeden, çağdaş toplumun gereksinmelerini karşılayamayız. Cumhurbaşkanlığı, bu dönüşüm ve gelişmenin sağlanmasına önem verecektir. Demokrasi ve hukuk devleti ilkesine uygun eylem ve işlemler, ulusal verimliliği ve ulusal mutluluğu da artıracaktır.
Yüce Meclis'in Sayın Üyeleri;
Hukuk devletinin, sağlam ve sağlıklı demokrasilerin, toplumun ulaştığı ekonomik kalkınma düzeyiyle ilişkisini de gözardı edemeyiz. Bu nedenle, ulusal anlamda güçlü bir ekonomik yapı, demokrasinin de, hukuk devletinin de güvencesidir. Bu güvencenin oluşması, tüm olanaklarla desteklenmelidir. Bu doğrultudaki düzenlemeler, toplumsal yarar gözetilerek, gelir dağılımında ve fırsat eşitliğinde adalet sağlanarak, yoksul ve dargelirli kesimler esirgenip korunarak, işsizlik sorununu giderici yöntemler yeğlenerek, sosyal devlet gereklerine uygun olarak gerçekleştirilmelidir.
Çağdaşlaşmanın da, ekonomik kalkınmanın da temel dayanağı eğitimdir. Eğitim düzeyi ve kalitesi yükseltilmeli, 11 yıllık zorunlu temel eğitim hedefimiz olmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Sayın Başkanı, Sayın Üyeleri;
BAĞIMSIZLIK VE BÜTÜNLÜK
Toplumsal yaşamı değerli, anlamlı ve saygın kılan ögelerin başında, eylem ve işlemlerin kurallara uygun olması gelmektedir. Kurallar, ödünsüz ve ayrıcalıksız uygulanıyorsa ve bu kurallara uyuluyorsa, özgürlük, eşitlik, girişimcilik, yeteneklerin geliştirilmesi gibi kavramlar ve böylece toplumsal mutluluk güvence altına alınmış demektir. Aslında, devletin temel amacı ve görevleri, Türk ulusunun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyet ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmaktır.
Devlet, toplumda hukuku egemen kılmalıdır; barışın, özgürlüğün, mutluluğun, geleceğe kaygısız bakmanın koşulu da budur. Toplum, sürekli temiz ve aydınlık bir ortamda yaşamalıdır, bunu sağlamak devletin görevidir.
ANAYASA VE YASALAR
Kimse hukukun üstünde değildir; hukukun üstünlüğü ilkesi herkesi bağlamalı, Anayasanın, yasaların ve hukukun gereği her zaman ve herkese karşı yerine getirilmelidir. En büyük sosyal felaketin, hukuka ve adalete olan güvenin yitirilmesi olduğu unutulmamalıdır.
Hukuka aykırı eylem ve işlemlere, yolsuzluklara kesinlikle izin verilmemelidir. Yolsuzluklarla, hukuka aykırı yollarla çıkar sağlama alışkanlık ve girişimleriyle kararlı bir mücadele konusunda Cumhurbaşkanlığının tüm olanakları toplumun hizmetinde ve sizin yanınızda olacaktır.
Sayın Milletvekilleri;
Ulusal gündemimizin bir diğer öncelikli konusu, toplumsal barış özlemidir. Kalıcı nitelikte toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi de, bir devlet görevi olarak algılanmalı ve yerine getirilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Ulusu'nun birliğini temsil etmekte olan Cumhurbaşkanlığı, ulusun ve ülkenin bütünlüğü bağlamında hiçbir tartışmaya izin vermeyecek, ülke ve ulus bütünlüğünü korumayı ve pekiştirmeyi en temel görev sayacaktır.
Cumhuriyetin temel niteliklerine yönelik saldırılar ve terör, etkisini kaybetmekle beraber devam etmektedir. Varlığımızın güvencesi ordumuz ve güvenlik güçlerimiz, bu konuda üzerlerine düşen görevi büyük bir özveriyle sürdürmektedirler. Bugün olduğu gibi gelecekte de Silahlı Kuvvetlerimizin güçlenmesini sağlamak görevimiz olacaktır.
ULUSAL DIŞ POLİTİKA
Sayın Üyeler;
Ulusal dışpolitika uygulamalarında, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk zamanında benimsenen temel ilkeler günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Uluslararası toplumun saygın ve aktif bir üyesi olarak Türkiye, farklı konumuna, olanaklarına, tarihinden gelen ilişkilerine, bölgesel duyarlılığına, coğrafyasına bağlı üstünlük özelliklerine uygun, ulusal bağımsızlık savaşımızın doğrultusuyla uyumlu, Atatürk'ün, akılcı, ulusalcı ve bağımsızlıktan ödün vermeyen, ülke yararını en üst düzeyde tutan onurlu, kişilikli çizgisini sürdürecektir. Kendi içine kapalı kalması olanaksız olan ülkemizin, Avrupa Birliği'nin benimsediği uygarlık değerleriyle bütünleşmesi zorunludur.
Hukuk devleti ve demokrasi konusundaki başarılarımız, çağdaş uluslararası toplumdaki saygınlığımızı da artıracaktır.
Teknoloji ve iletişim alanındaki hızlı ivme ve uluslararası ilişkilerdeki yeni gelişmeler, yeni yapılaşmalar, yeni kümeleşme ve birliktelikler, önümüzdeki dönemde dış politikamızda yeni olanaklar ve açılımlar sağlayabilir. Bu konuda büyük dikkat ve hazırlık içinde olmalıyız.
Yüce Meclisin Sayın Üyeleri;
Cumhurbaşkanlığının karar ve işlemlerinin değişmez yol göstericisi, esin kaynağı, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ile O'nun aydınlanma ve çağdaşlaşma programının esasları olacaktır. Bu doğrultu, kesinlikle korunacaktır.
Bu düşüncelerle hepinize bir kez daha teşekkür eder, saygılar sunarım."
Paylaş