YARGILAMA süreci davanın açılmasıyla başlar, verilecek hükmün kesinleşmesiyle son bulur. Bu süreç içinde Anayasa’nın 138. maddesinde yer alan yargılama ile ilgili yasaklar hemen yürürlüğe girer. Yani görülmekte olan bir dava hakkında hiçbir organ, makam, merci, kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Yargılama sonunda verilecek hükmün kesinleşmesine kadar sözü edilen yasaklar devam etmelidir. Zira, yargılama sonunda verilecek ilk hüküm itiraz, temyiz ve sair sebeplerle (karar tashihi, kanun yararına bozma gibi) değişikliğe uğrayabilir. O halde, mahkemenin ilk verdiği kararı her şey olmuş bitmiş gibi eleştiriye kalkışmak yanlıştır. Güncel olayımızda, imam hatipliye çifte diploma sağlanmasını öngören yönetmeliğin iptali davasında, Danıştay’ın verdiği iptal kararı üzerine Milli Eğitim Bakanı’yla Başbakan’ın hemen eleştiriye başlayıp (Milli Eğitim Bakanı’nın Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’na itiraz edeceğiz demesine rağmen) karara itiraz sürecini beklememiş olmaları, söz konusu 138. maddenin ihlali olarak nitelendirilebilir. Yargı kararı kesinleştikten sonra, o kararın alınmasında herhangi bir etki söz konusu olmayacağı için, enine boyuna eleştiriye açıktır ve açık olmalıdır. Zira artık düşünce özgürlüğünü kısıtlayarak bir durum söz konusu değildir. Herkes serbestçe düşüncesini söyleyebilir.
Ancak her söz söylemenin bir adabı olduğu gibi, eleştiride bulunmanın da bir adabı vardır. Başbakan,"Düz lise mezunları fark dersleri sınavını verip meslek lisesini bitirme hakkına sahip oluyor da, neden meslek liseliler bu hakka sahip olmasınlar?Danıştay bu kararı nasıl veriyor?Eğitimde eşitlik bu mu?İmam Hatip’ten çekindikleri için meslek liselerini feda ediyorlar.İnsaf edin" (Hürriyet Gazetesi 12.2.2006) diyerek eleştiriyi ithama kadar götürüyor. Bu olmamalı, bir Başbakan bir yüksek yargı organı kararlarında kasıt aramamalıdır diye düşünüyorum.
Hilmi ÖZER- Yargıtay Onursal Üyesi
GÜNÜN SÖZÜ
"Türk kimliği bilinçli bir operasyonla zihinsel olarak çökertilmiş durumda.Kaçakçılık, yolsuzluk, soygun had safhada.Helal para yok ediliyor.Siyaset sadece hükümetten ibaret değildir. Türkiye’nin kimliksiz siyasetçilerden arındırılması için yeni bir Türk devriminin yapılmasına ihtiyaç var."
(YP Genel Başkanı Sadettin Tantan)
İstanbul’da 19 Tekirdağ’da 10 vali muavini var
İSTANBUL, Avrupa’daki birçok devletten büyük; nüfusu 10-12 milyon arasında olduğu biliniyor. İstanbul’da 19 vali muavini görev yapıyor.
Tekirdağ’ın merkez nüfusu 100 bin dolayında, il nüfusu da son göçlerle 500 bini buluyor.
Peki Tekirdağ’da kaç vali muavini var?
Tam 10 tane...
Bir odada iki vali muavini oturuyor; bunların sekreterleri ve şoförleri var.
Peki bu israf değil mi?
Trafolar çöküyor
İSTANBUL’da son üç aydan beri elektrik kesintilerinin artması nedeniyle günlük yaşam olumsuz şekilde etkileniyor.
Okurlarımızdan birçok şikayet alıyoruz.
Gece-gündüz belirsiz saatlerde ve sürelerde ’göz kırpma’ ve ’dalgalanma’ biçiminde gerçekleşen kesintiler elektronik aygıtlarında arızalar yaratıyor.
BEDAŞ’ın Zeytinburnu yetkilileri, trafoların yetersiz kaldığını bildiriyorlar.
Ataköy 7, 8, 9 ve 10. Kısım Mahalle Muhtarı Aylin Keserya "Arızaları önleyici bir çözüm üretilmiyor. Bu kez bir imza kampanyası başlatarak Enerji Bakanlığı’na gönderdik. İlgi bekliyoruz" diyor.
TÜPRAŞ ve ERDEMİR
TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine karşı açılan davanın sonucu beklenmeden devir işlemi gerçekleştirildi. Ancak yargıdan yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar çıktı. Bazı çevrelerde ’devir işleminin yapılmış olmasının yargı kararının uygulanmasını imkansız kıldığı’ yorumları yapıldı. Ancak bir hukuk devletinde yargı kararlarının idarenin işlemleriyle hükümsüz kılınması mümkün değil, idarenin işlemleri yargı kararlarıyla hükümsüz kılınabilir.
TMMOB Makine Mühendisleri Odası Genel Başkan Emin Korkmaz, TÜPRAŞ’ın devrine benzer bir durumun, Erdemir özelleştirilmesinde de yaşandığını belirtiyor. "Çünkü"diyor, "Yargıdan, odamızca açılan dava sonucu Erdemir özelleştirilmesinin yerinde olmadığı yönünde bir karar çıkması olasıdır ve bu durumda TÜPRAŞ özelleştirilmesinde yaşanan karmaşa yeniden gündeme gelecektir. Erdemir’deki kamu payının özelleştirilmesi kamu yararına aykırıdır ve 4046 sayılı kanun kapsamında özelleştirilmesi mümkün değildir."
Özelleştirme İdaresi’nde bu sözleşmeleri hangi görevli yapıyor? Koç ve Oyak’ı mahcup edenler kim? Bu kişiler hakkında hiç soruşturma yapılmıyor mu?
Biliyor musunuz
SEZER ve Erdoğan’ın telefonlarından başka hükümetten hiçbir üyenin ’geçmiş olsun’ ziyaretinde bulunmadığı KKTC Devlet Başkanı M. Ali Talat’ın eşini telefonla arayan Rauf Denktaş’ın (Aydın Denktaş, Oya Talat’ı Florance Nightingale’de ziyaret etti), daha önce geçirdiği by-pass nedeniyle "Talat Denktaşlaşıyor diyorlarsa dabu kadar ileri gitmesine gerek yoktur" diye takıldığını...
Performans zammında haksızlık
"BEN AnkaraDışkapıSSK Hastanesi’nde çalışan bir doktorum: Sizin ’pipetleme’ haberlerinin bir başka örneğini de anlatayım. Dışkapı ve Etlik’teki dahiliye kliniklerinde, uzmanlarla birçok hastaya bakıyoruz. Klinik şefleri, polikliniklere hiç gelmedikleri halde hasta reçetelerine onların kaşelerini basıyoruz. Çünkü bizim imza atma yetkimiz yok. Bu yolla da performans bedellerini onlar alıyorlar. Ne kadar çok hastaya bakarsak, puan topluyorlar. Bu bir haksızlıktır, usulsüzlüktür; sonuçta ezilen biziz..."