Bir ’tek adam’

BİR trafik kazasında kaybettiğimiz Cüneyt Koryürek’in Teşvikiye Camii bahçesinde dünkü cenaze töreninde medya, reklam, iletişim, iş dünyası ile spor dünyasının tanınmış isimleri bulunuyordu.

Herkesle bir anısı vardı. Tümüne yakınıyla son bir ay içinde mutlaka bir telefon görüşmesi olmuştur. Mutlaka bir sevgi sözcüğü ya da kutlama; bir konuda bilgilendirme ya da öğretici bir öneri... Eğer, sizi bir konu hakkında aramışsa, mutlaka onun bir parçası olurdunuz.

Her şeyin ’vicdanı’ sayabileceğiniz bir ’tek adam’dı; kendisiyle barışık. Bir ömür adadığı atletizmin "muhafız komutanı", olimpiyatların duayeniydi...

Cumhuriyet’ten Arif Kızılyalın, o’nun bugün spor ekinde yer alacak son yazısını gösterdi. Nitekim yazısını gazeteye geçtikten sonra kaza başına gelmişti. ’Bastır Parayı Al Madalyayı mı?’ başlıklı yazısını, Hürriyet’ten Celal Demirbilek’in, 2008 Ağustos’unda yapılacak Pekin Olimpiyatları’nda yarıştırmak üzere Türkiye’nin, iki Etiyopyalı atlet için 1 milyon dolar vereceği haberi üzerine kaleme almıştı. Atletizm Federasyonu’nun bu kararını eleştiren ve içinde çok şeyler anlatan yazısı özetle şöyle:

"Görebildiğimiz kadarıyla Türk vatandaşı olmasıyla Türkiye için hiçbir fayda sağlanamaz. Olimpiyatlarda madalya kazanmak için dışardan şampiyon ithal etmek isterken, Türkiye içindeki kabiliyetlere nasıl bir katkıda bulunuyoruz? (...) Halil Aktaş’ın 3 bin metrede, bu Etiyopyalı atleti (Haile Gebrselassie) çok da geride bırakacak kadar mükemmel olduğunu hatırlatmak isterim. Mersin’de yaşayan Nevin Yanıt isimli genç bir atlet kızımız 3 yılda 100 metre engellide büyük bir başarı gösteriyor. Tartan pist olmadığı için her gün Adana’ya gidip geliyor. Suriye, olimpiyatlarda koşması için kendisine yarım milyon lira önerdi, ancak reddetti. Yani yabancı atletler için uygulanan formül ’Al parayı, madalyayı sonra kazan’ derken, Türk atletine ’Kazan, sonra parayı alırsın’ diyoruz. Bu size biraz garip gelmiyor mu?"

Koryürek’in hep yinelediği önerisi de şu:

"2012 ve 2016 Olimpiyatları’na elimizdeki atletlerle gitmeyi göze alalım ama 2012 ve 2016 Olimpiyatları için yerli malı şampiyonlarla altın madalya kazanmak istiyorsak biraz gerçekçi olalım. Sorunun çözümüne, rasyonel bir felsefe, program, planlama ve uygulamayla gitme yolunu seçelim. Var mısınız?"

Koryürek geçen cuma günü bizim Mehmet Aslan’la Habertürk’te aynı konu üzerinde üzerinde konuşmuştu. Atletizm ve Olimpiyatlar üzerinde Aslan’la program yapacağını açıklamıştı.

Bu büyük bir kayıp... Onun sesini ve görüntüsünü duyamayacağız artık.

Bu vesileyle bir önemli noktayı da açıklamamız gerekiyor.

TOPBAŞ’A OLİMPİYATI ANLATACAKTI

Koryürek
Abimiz bundan bir süre önce telefon ederek, "Yalçın bu İstanbul yağmalanıyor, plansız programsız büyüyor. Yoksa İstanbul’da biz olimpiyat yapmaktan vazgeçtik mi?" diye sordu.

Yedi olimpiyatı izleyen bir spor adamı olarak da şöyle konuştu bize:

"Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la görüşmek istiyorum, kendisine ’olimpiyat’ nedir; ne yapılması, nasıl hazırlanması gerekiyor anlatmak istiyorum. Artık fırsatların kaçırılmaması lazım. İstanbul olarak ne yapılması lazım, onu anlatmak istiyorum. Ama senin de bulunmanı istiyorum" dedi.

"Tamam abi" dedik; bu arada durumu Kadir Topbaş’ın basın müşaviri A. Faruk Yanardağ’a ilettik.

O da "Başkanım memnun olur, ne zaman isterseniz" dedi. Bugünlerde bir tarih alacaktık, kısmet değilmiş. Kadir Topbaş, keşke randevularından fırsat bulup cenazesine gelebilseydi.

Koryürek’i; geride bıraktığı olimpiyatlar ve atletizm yazıları Türkiye’ye çok şeyler öğretecektir.

Arslan’dan vakıf arsası açıklaması

GEÇEN hafta başında Diyarbakır ile ilgili izlenimlerimizi aktarırken, AKP Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan’la ilgili olarak "ilginç bir soru"yu (15.1.2008) da gündeme getirmiştik. Bunun üzerine Arslan bir açıklama gönderdi:

"17.9.1996- Sedav Vakfı Diyarbakır Belediyesi’nden ’ihale yolu ile’ 9.246 m2’lik arsayı 8.550 YTL karşılığında satın aldı.

- 25.2.2000- Belediye DEHAP’a geçince haksız yere satış iptal edildi. Vakıf ile belediye arasında yargı süreci başladı.

- 2.10.2001- (Vakıf tapu sahibi olmadığı ve yargı süreci göz önüne alınarak) Gazetelerde yapılan ilan neticesinde arsa, ’noter satış vaadi’ ile 150.000 dolara en iyi teklifi veren Cüneyt Kaya’ya satıldı. Bundan sonraki yargı sürecini alıcı şahıs takip etti.

- 8.6.2005- Mahkeme, Vakıf lehine sonuçlandı ve tapu Sedav Vakfı adına tescil edildi. 7.4.2006 tarihinde de alıcı adına tapu devri yapıldı.

Sonuç: 1- Bu arsanın hiçbir zaman şahsımla alakası söz konusu olmamıştır. Bu süreçte ben Sedav Vakfı’nın Mütevelli Heyet Başkanı idim."

Arslan’a teşekkür ederiz. Bu vesile ile Diyarbakırlılar, arsanın kendisine değil, başkanı olduğu vakfa ait olduğunu ve sonra da satıldığını öğrenecekler. Bakalım bu yerde nasıl bir imar uygulaması olacak?

Türbana karşı kalpak

BAŞBAKAN Erdoğan’ın "Türbanı siyasi İslam’ın simgesi" olarak kabul etmesi ve "simgeleri yasaklamanın mümkün olmadığını’’açıklamasından sonra ben de türbana karşı, Atatürk’ümüzün Kurtuluş Savaşında taktığı ’kalpak’ı Cumhuriyetçi, laik ve Atatürkçü görüşe sahip vatandaşlarımızın siyasi bir simge olarak kabul edip takmasını öneriyorum. Bu görüşüm tartışılabilir.

guray.tekin@gmail.com

Bizans’a darbe

TUZLA sakinlerinden tepki: İçinde asırlık çınar ağaçlarının bulunduğu Bizans’tan kalma Ayazma bölgesini yağmalıyor. Kökleri kesilip dışarda bırakılarak ağaçların kuruması amaçlanıyor. Tuzla Belediyesi düğün salonu yapacak başka bir yer bulamadı mı? Belediye, koruma kurulunu da dinlemiyor. ÇYDD’nin öncülüğünde topladığımız 5 bin imzayı bugün Tuzla Kaymakamlığı ve bölgenin Koruma Kurulu’na vereceğiz. Lütfen bir tarihi yok etmeyin.

Mesaj Panosu

THY camiasından ilginç bir not: THY işinde Cemil İpekçi’ye kurum haksızlık yaparken, kendisi de siyasetle işini karıştırdı. İpekçi’nin neden başarısız olduğunu biliyor musunuz? İpekçi’ye pilot, hostes ve yer hizmetleri personelinin giysilerinin sadece tasarımı verildi; ancak uygulamadan uzak tutuldu. THY Yönetim Kurulu Başkanı Başkan Yardımcısı Hamdi Topçu (kendisi 15 bin YTL üzerindeki alımlardan sorumludur) giysilerin dikişini ’yandaşlara’ dağıttı; nedense ihale yapmadı. Giysiler şık olmadı, vücutlara oturmadı. Şirket içinde dedikodular ayyuka çıktı. THY yönetimi bu kez çaresizlik içinde bu işte deneyimli Vakko’ya hem tasarımı, hem dikişi, hem de kumaş seçimini bıraktı. Doğru yol bulundu. Peki geçmişin hesabını kim verecek? G.T.
Yazarın Tüm Yazıları