ABANALI avukat Varol Yazgan, Prof. Ülkü Azrak’ınk, 17 Şubat tarihli köşemizde ’kamu yararı’ üzerine görüşlerini açıklayıp, Abana’nın köy yapılması ile ilgili hukuki gerekçeyi sıralarken, ilginç anılara dalmış... Yazgan yazıyor:
1945 yılında Abana, Kastamonu ilinin İnebolu ilçesine bağlı Karadeniz kıyısında tam teşekküllü 90 yıllık büyük bir bucaktır.1943 yılından beri ilçe olmak için çabalamaktadır.Sonunda 25.6.1945 tarih ve 4769 sayılı yasa ile 86 köylü bir ilçe olur.Bu konumu 1954 yılına kadar sürer.
Demokrat Parti 1950 yılında iktidara geldiği günden beri ilçenin kalkacağı yolunda tehditler savurmaktadır.Nedeni, tüm halkın CHP’ye oy veriyor oluştu.Nihayet DP 21.12.1953 tarih ve 62.03 sayılı yasaya ile deniz kenarındaki Abana’yı köy (bucak bile değil), 2.5 km içerideki Bozkurt köyünü de ilçe yapar.İskeleye uğramakta olan vapur seferlerini kaldırarak 2.5 km batısındaki bir köye uğratmaya başlar.Partizanlık o kadar açık ve pervasızca yapılmaktadır ki, 1955 yılında bir gün Kastamonu Valisi, Abana’ya geldiğinde halk devletin ilgisizliğinden şikayet ettiğinde açıkça "Kusura bakmayın, Abana benim yetki sınırlarım dışındadır" diyebilmiştir.Valinin oğlu benim okul arkadaşım idi.O nedenle ben valinin bu sözleri kasten söylediğini ve odasındaki diafon ile tüm konuşmalarının dinlendiğini de biliyordum.
ABANA NASIL KÖY YAPILDI
1960 devriminden sonra kurulan Anayasa Mahkemesi’ne CHP’nin yaptığı başvuru üzerine mahkeme 27.6.1967 tarihinde oybirliği ile verdiği kararla bu yasayı iptal etti. Olayın en ilginç ve örnek ibretlik yanı Abana’yı köy yapan yasanın gerekçesidir. Gerekçe "Bir partiye sadakat vaadinde bulunmak"tır. Demokrat bir ülkede tek parti faşizmine karşı savaştığını söyleyen ve adı da demokrat(!) olan bir partinin hiç sıkılmadan yazdığı gerekçe... Oysa Anayasa Mahkemesi kararında da belirlendiği gibi Abanalıların ilçe isteminde bulunduğu 1943 yılında DP olmadığı gibi çok partili yaşama girileceği bile belli değildi. Abanalılar oylarını Celal Bayar’ın, Refik Koraltan’ın, Adnan Menderes’in milletvekili ve yönetici oldukları CHP’ye veriyordu.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra Süleyman Demirel 30 köyü Bozkurt’a, 10 köyü de Abana’ya bağlayarak ortaya bir başka hilkat garibesi çıkardı. İşte bizim 84 yıllık demokratikleşme ve çağdaş yaşam düzeyine ulaşma çabalarımızın küçük bir örneği... İsterseniz yeri gelmişken Sakallı Celal’i saygıyla analım. "Bizim içinde bulunduğumuz gemi doğuya doğru gitmekte.Bazılarımız geminin içerisinde batıya doğru koşarken batıya gittiğimizi sanıyorlar" demişti.
İRTİCA SÖNMEMİŞ KORDUR
Bilindiği gibi rahmetli İsmet Paşamız "Ülkemiz için en büyük tehlikenin irtica olduğunu, onun külün altında sönmemiş bir kor olarak yattığını" söylerdi. Buna karşı Celal Bayar en büyük tehlikenin ’komünizm’ olduğunu ve baharda geleceğini söylerdi.
Bayar ve arkadaşlarının affı için onların mirasçısı ve büyük demokrat(!) Sayın Demirel parmağını oynatmazken, İsmet Paşa’nın çabaları ile af çıkarılmış ve bu olay kuyudan adam çıkarma olarak nitelendirilmişti. Kayseri’den tahliye olduktan sonra Bayar, İsmet Paşa’yı ’Pembe Köşk’te ziyaret etmişti. Yanında da eski Kastamonu milletvekili Dr. Münif İslamoğlu vardır.
İslamoğlu bundan birkaç yıl önce ölmeden bu ziyareti bir gazetede şöyle anlatıyordu.
"Konuşma dönüp dolaşıp yine o eski konuya geldi. Ülke için en büyük tehlike nedir? Her ikisi de inatla aynı eski tezlerini savunuyorlardı. Ben tabii Bayar gibi düşünüyordum. İçimden yahu bu İsmet Paşa ne inatçı adam, hálá ısrarla aynı şeyleri söylüyor diye geçirmiştim. Fakat bugün anlıyorum ki meğer Paşa çok haklı imiş, biz gerçek tehlikeyi görememişiz!"
Sanıyorum bu yazı yazıldığı zaman AKP iktidara gelmemişti. Henüz dışardan gazel okuyordu.
Av. Varol YAZGAN
Türban sonrası Türk siyaseti
TÜRBAN ile ilgili Anayasa değişikliği, Türk siyasetinde bütün taşları yerinden oynattı. Bu noktada TBMM kompozisyonunda siyaset parçalandı ve bir tarafta AKP-MHP-DTP ve diğer tarafta CHP cephelerini aldılar. Bu tablonun en önemli özelliği; Türk bayrağı altında bir araya gelemeyen bu iki siyasi akımın, MHP ve DTP’nin aynı cephede buluşmasıydı. Hasat toplama adına...
CHP geleneğini bozmadı, çok eleştirildiği, jakoben, modernist, laik, Kemalist ama özünde Cumhuriyetçi politikalarına sadık kalarak, dinin siyasette belirleyici olamayacağı konusundaki ısrarını sürdürdü ve karşı cephede tek başına yerini aldı.
Bugün TBMM, Cumhuriyet’in en önemli siyasi hesaplaşmasında, bir tarafta AKP-MHP-DTP ve diğer tarafta CHP (DSP de dahil edilebilir, aynı gelenekten gelen) olarak ikiye bölünmüş durumdadır.
Bugün Türk entelijansiyası türban özgürlüğünü bütün özgürlüklerin önüne koyan, kendilerini muhafazakar demokrat olarak konuşlandıran iktidar sözcüsü bir grup ve bütün özgürlükleri beraber savunan liberal demokratlar, radikal liberaller ile cumhuriyetçi çizgiden taviz vermeden modernleşmeyi savunanlar olarak ayrışmışlardır.
Bugün toplum 1923’te Atatürk tarafından kurulan cumhuriyeti savunanlar ile Cumhuriyeti, demokrasiyi kullanarak kendi meşreplerine göre ’bir şey’e benzetmeye çalışanlar arasında ikiye bölünmüş durumdadır. Sonuç olarak... Türban artık Türkiye’nin geleceğinde, sadece dini inancın siyasal simgesi olarak değil, siyasetin temel belirleyicisi olarak toplumu ikiye bölmüştür.
Tehdit algılaması
POLİS Ankara’da -5 derecede eylem yapan Tekel işçilerinin üzerine tazyikli su sıkıyor. Bunun etkisiyle işçiler oradan oraya savruluyorlar. Aynı polis Cizre’de Türk bayrağını indiren grubu sadece izlemekle yetiniyor. Türk devletinin tehdit algılaması bu mu olmalıdır? Türk bayrağını indirmeye kalkan bir Rum sınırda öldürülmüş ve bundan sonra Rumlar seslerini çıkarmamıştı. K.Kıbrıs’ta bayrağın indirilmesine tahammül edemeyen (bence de edilmemelidir) Türk devletinin kendi ülkesinde buna izin vermesi çok acı bir olay olarak tarihe geçecektir.Ersoy ÖNGÜN
GÜNÜN SÖZÜ
"Kurbağa demiş ki, konuşacağım ama ağzım su dolu." (Bir deyiş)