Paylaş
Köyümüzde içme suyu ve kanalizasyon mevcut! (Aslında devletimiz öyle biliyor.) Açık bir ifade ile kanalizasyonumuz ve foseptik depomuz yarardan çok zarar ve hastalık sebebi. Üç günde üç saat akabilen suyumuz ise Devlet tarafından ‘içilemez’ ve ‘kullanılamaz’ denilerek anons yapılarak köy halkına duyurulmuştur.
Bu konuları bir vatandaş olarak Ankara İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürü Muzaffer Atılgan Bey’e telefon ile ilettim. Kendisi nazik bir şekilde dinledi, açıklamalarda bulundu ve çaresiz bir şekilde hiç bir şey yapamam dedi. Sebebini “Ankara’nın 800 köyüne Su ve Kanalizasyon için bu yıl bana 1 milyon lira ödenek verildi, Ben bu para ile ne yapabilirim” diye açıkladı. Başka bir yetkili kurum var mı diye sorduğum zaman bu konuda en yetkili benim, benim de elimden ne yazık ki bir şey gelmiyor, dedi.
Ülkesini seven, devletine güvenen bir vatandaş olarak öncelikle sayın müdür adına üzüldüm. Sonra da bu satırları yazarak köyüm adına sesimizi duyurmak istedim
Devlet yetkilileri suyumuzun içilemeyeceğini bildirdiler. Suyumuz altı yıl önce geldi o tarihte de şaibeli bir durum olduğu söylenmiş ancak su kullanıma sunulmuş idi. Ben iki yıl kadar önce bu suyun tahlili için gerekli yerlere başvurdum (Belgeleri mevcuttur) Gelip örnek aldıklarını söylediler ve neticenin temiz olduğunu bildirdiler.
Foseptik deposu ise köyümüzün yerleşim yerinin orta yerindedir. O depo yapılırken (9 yıl kadar önce) de böyle olmaz uzaklaştırınız, dendiğinde birşey olmaz denildi.
Yurdum halkının malumu yıllar önce Çernobil Faciası’ndan sonra o zamanki bakanımız karadeniz çay bölgesine giderek çay içmiş ve “bakınız ben çay içiyorum, bu çaylarda radyasyon yok” diyerek halkımıza örnek olmuş ve sonradan birçok kanser vakaları o bölgede görülmüş idi. O tarihten bu yana 27 yıl geçti ama Türkiye’de aynı anlayış devam ediyor.
Birşey olmaz. Hele hele köylüye hiç bir şey olmaz.
Şunu da belirtmek istiyorum; Türk insanımızın bir çoğunda bir alışkanlık oluştu; ”Sen şu konuları yaz şikayet et biz köylü olarak, vatandaş olarak senin arkandayız, sen yazmayı konuşmayı biliyorsun” gibi. Yazdıktan ve usulüne uygun ilettikten sonra iş soru sormaya ve hakkını aramaya gelince herkes sus pus oluyor.
Bu mübarek ramazan gününde diyorum ki; dinimize göre; hakkını aramayan
haramzadedir. Yani haram yemiş kadar günahkardır.
Köylümüz ve köylü aydınımız korkuyor mu? Mesela ben ismimi açıkça yazamıyacağım. Çünkü adım dokuza çıkıyor ve sekize inmiyor. Kolereya yakalanmak, kanser olmak ve ölmek istemiyoruz
M.K.
TRT’de neler oluyor?
KESK/Haber Sen, TRT’ye yönelik yeni bir açıklama yaparak
“Yasalara aykırı işlemlerle suçlanan ödüllendirildi, usulsuzlukleri şikayet eden cezalandirildi!” dedi.
Açıklamada şu sorular yöneltiliyor:
“Sayıştay raporundaki usulsuzluklerin üstü nasıl örtüldü?
TRT binasının temizlik ihalelerini ilansız ve pazarlık usulu alan şirketlerin ortaklarının aynı kişiler olması tesadüf mu?
Bu ihalelerin ilansız ve pazarlik usulü ile verilmesinin gerekçeleri nedir?
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 21. maddesinin B fikrasina gore hangi dogal afet, salgın hastalık, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen olaylar bu ihalelerin ilansiz ve pazarlık usulu ile verilmesini zorunlu kıldı?
Hamaliye TRT’nin asli ve sürekli işi mi? Hamaliye ihalesi hangi gerekçeyle 4734 sayili Kamu İhale Yasası’nın 3. maddesinin G fıkrasina göre yapıldı?”
Evet, savcılık bu iddiaları ciddi bulup soruşturma açacak mı?
Paylaş