ESKİDEN Ankara’nın en prestijli caddelerinden Tunalı Hilmi, Bestekar ya da Tunus’a gittiğiniz zaman, kim olduğu ve nereden geldiği belli olmayan değnekçi terörü ile karşılaşırdık.
Onları her gördüğümde içimden “yav bu devletin polisi, yetkilisi yok mu da derebeyi gibi yurttaşlardan otopark haracı isteyebiliyorlar” derdim... Aradan yıllar geçti caddeler ihale yöntemi ile paylaştırılarak değnekçiliği resmiyete döküldü! Bizler (yurttaşlar) devletimiz değnekçiliğe son versin diye beklerken, devlet-değnekçi el ele verdiler! BU ÇOCUKLAR KİMİN? Gündüz ya da gece ne zaman Tunus, Bestekar, Tunalı civarına gitsem sabaha karşı 02.00’de dahil sokak çocuklarının insanların önlerini keserek “abla mendil al”, “ağabey Allah sevdiğine bağışlasın harçlık ver”, “ağabey gül al sana” gibi sözlü tacizlerde bulunduklarına şahit oluyorum. “Teşekkürler hayır canım istemez” dediğiniz de ise okul çağında olan ama rant uğruna içkili mekanların önlerine yollanan çocukların kaba ve terbiyesiz davranışları ile karşılaşılıyor! Şimdi sormak istiyorum: Belediyeler ve polis ne işe yararlar?! Engin BALIM
Kanalizasyon kokusu
TÜM bürokrasi sürecini izledikten sonra size yazmak zorunda kaldık. Biz Küçükesat J.F.Kennedy Caddesi’ndeki 54 numaralı Kent Apartmanı sakinleriyiz. Caddemizin Büyükelçi Sokağa yakın bölümündeki ana kanalizasyon tesisatı çökmüş durumdadır. Bu nedenle 50, 52, 54 numaralı apartmanların kanalizasyon sistemi çalışmadığı gibi cadde üzerindeki diğer apartmanların pis suları da bizlerin apartmanlarının kalorifer daireleri ve zemin katlarına dolmaktadır. Mayıs ayı ortalarından beri Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili birimlerine yöneticiler ve apartman sakinleri olarak yaptığımız başvurulardan hiçbir sonuç alamadık. Bu arada, görevi olmadığı halde, her gün bir vidanjör göndererek, pis suları boşaltmada bize yardımcı olan Çankaya Belediyesi’ne de teşekkür etmeyi borç biliyoruz. Nihat SARISAKAL- Kent apartmanı sakinleri adına
İnsanlık öldü mü
DÜN sabah Kızılay’a gitmek üzere 410 No’lu Aktepe-Kızılay EGO otobüsüne bindim. Yanımda iki tane ve ikisi de dolu EGO kartı vardı. Önce bir tanesini makineye bastım ama çalışmadı. Bu sefer ikinci kartı bastım, o da çalışmadı. Otobüs şoförü ‘iki kartınız da dolu ama arızalanmış, ikisini de değiştirin’ dedi. (Değiştirmek için de zaten Kızılay’a gitmek gerekiyor, o anda değiştirecek halim yok.) Kartların arızalanması otobüs yolcusu olarak benim kabahatim olmadığından yapacak bir şey yok deyip oturmak istedim. Ama şoför diğer yolculardan kart istememi söyledi. Çantamda bütün 100 lira vardı. Kaldı ki kimse ‘buyrun benim kartımı kullanın’ demedi. Dese bile, 100 lirayı bozmayacağından ve ben kimseye borçlu kalmak istemediğim ve en önemlisi milletten ‘kart dilenmek’ en nefret ettiğim şey olduğundan buna itiraz ettim ve bir yer bulup oturdum. Bir süre sonra otobüs şoförü ‘şu büfede kart satılıyor, gidip oradan bir kart alin’ dedi. ‘Tamam hemen alıyorum’ dedim ve aceleyle otobüsten indim. Büfede kimse yoktu. Bekledim, yeni bir kart aldım. Otobüse binmek üzere arkamı döndüğümde otobüsün gitmiş olduğunu gördüm! Daha önce de benzer durumlara tanık olmuştum, otobüs şoförü kart almaya gönderdiği yolcusunu asla gıcıklığına orada bırakıp gitmemişti. Dahası Kızılay son durakta da büfe var orada inip orada kart alıp basabilirdim. Sonuçta ben yolcu olarak bir sahtekarlık yapmadım! İki kartımın da dolu olduğunu gördü! Kart arızalıysa sorumlusu yolcu mu yoksa arızalanmayacak buruşmayacak, katlanmayacak kart yapmayan EGO mu? Esneklik gösterse, EGO iflas mı ederdi? Kızılay’a çok uzak bir yerde gıcıklığına indirip, o sıcakta yaşlı başlı bir insanı yeniden otobüs beklemeye mecbur bırakan şoförü kınıyorum. Müjde DURAL