Paylaş
Allianoi (Paşa Ilıcası), arkeolojik kalıntıları, antik köprüleri, tarihi ılıcası ve diğer taşınamaz eserleriyle yerinde korunması ve sergilenmesi gereken eşsiz bir ören yeridir. Son gelişmelerle bu benzersiz arkeolojik miras göz göre göre mille gömülme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu aşamada Allianoi’yi tahrip etmenin sorumluluğunu; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, ilgili koruma kurulu üyelerinin, son komisyondaki öğretim üyelerinin, DSİ yetkililerinin, ilgili mülki ve idari yöneticilerin iyi irdelemesi gerekiyor. Allianoi’nin kaderiyle doğrudan ilgili tüm bu yetkililer gerek ulusal hukuk gerekse uluslararası taraf olduğumuz anlaşmalar açısından öncelikle onu korumak ve gelecek kuşaklara aktarmakla yükümlüdürler.
5.8.1999’da TBMM’de görüşülerek kabul edilen 4434 no’lu Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (gözden geçirilmiş) onaylanmasının uygun bulunduğu kanun; arkeolojik mirası koruma sorumluluğun yalnızca doğrudan ilgili devlete ait olmadığını, sorumluluğun Avrupa ülkelerinin tümüne ait olduğunun da altını çizmektedir.
İlgili kanunun, Mirasın Kimliğinin Saptanması ve Koruma önlemleri ile ilgili 2, 3, 4 ve 5. maddelerini dikkate almak ve uygulamak durumundayız.
Bu açıdan Allianoi’nin korunması Türkiye olarak hem yasal hem de tarihsel bir sorumluluğumuzdur. Ulusal onurumuzu biraz düşünüyorsak, Bergama Sunağı’nı Devlet olarak Almanya’dan geri isterken Bergama’daki eşdeğerdeki Allianoi’yi (Paşa Ilıcası) çamura gömüp tahrip etmemeliyiz.
TARİHE SAYGISIZLIK
- İZMİR’den Av. Arif Ali Cangı, ”Allianoi ile birlikte uygarlığı suya gömen iktidarın “Kültürel ve tarihi değerleri korumak gibi bir derdinin olmadığını belirterek, geri dönüşü olmayacak bu yanlıştan geri dönmesi durumunda tarihsel ve hukuksal sorumluluğunun büyük olacağını bildiriyor.
EROĞLU’NA ÖNERİ
- İSTANBUL İTÜ’den bir hocamız diyor ki: “Bakanımız Prof. Veysel Eroğlu, cesurca konuşmasından ötürü Tarkan’a kızmak değil aksine destek vermesi gerekirdi. Dünyada tüm çevre bakanları, bu konudaki duyarlı sanatçıların yanlarında olmaları için çaba harcar; onların arkasına geçer. Ben sayın meslekdaşımıza her zaman imrenirim ama bu kez üzüldüm. Niye derseniz? Beylerbeyi Havuzbaşı Parkı tepesinde gayet değerli bir villada oturur. Aramızda hiç kimsenin böyle villası yoktur. Burada evinin önünü kapatan bir evi yıktırıp, gürültüye karşı duyarlık gösterirken, doğal değerlere, ekolojik yaşamın sürdürülebilir olmasına daha duyarlı olmasını beklerdik. Tarkan doğruları söylemiştir. Sayın Eroğlu; Hasankeyf, Munzur, İkizdere’ye, HES’lere karşı hangi tavrı koymuştur? Bu kadar sevimsiz olmamalı. Daha çevreci bir bakan olmasını öneririm kendisine.”
Allah’ın avukatlığına soyunmayın
SARIYER’de önceki akşam yapılan Barışa Çağrı Festivali etkinlikleri vardı. Din önderleri Eyüp Müftüsü (Sarıyer vekili) İsa Gürler, Hacıbektaşı Veli Vakfı Dedeler Kurulu Başkanı Garip Bozkurt, Haham Başı Vekili Yehuda Adoni, Fener Rum Patrikhanesi’ni temsilen Peder Paisos, Ermeni Patrikhanesi adına Zevan Bıçakcı ve Süryani Katolik Patrik Vekili Yusuf Sağ ile barış için ortak dua etti. Yusuf Sağ’ın aşağıdaki konuşmasını herkes okumalı ve dostlarına göndermelidir.
“Çok saygıdeğer din önderleri, Allahım insanı her şeyden önce kendi ile barışık olmasını ailesiyle barışık olmasını bütün insanlar rengi, dini, ırkı, siyasi görüşü ne olursa olsun bütün insanlarla barışık olmasını, bundan daha sonra Allah’ın ona emanet ettiği yaşam kaynağı olan ‘doğa anne’ ile barışık olmasını diliyorum. Doğaya değer verilmediği zaman dünyada yaşanan felaketleri, Pakistan ve Rize olayları, doğa anneyi kendi elimizle mahvettik. Orman bırakmadık, nehir bırakmadık, Allah’ın bize emanet ettiği cennetlik dünyayı cehenneme çevirdik. Ondan sonra Allahım, Allahım diyoruz, ‘kardeşim Allah sana ne yaptın’, Allah’ın sana emanet ettiği dünyaya sahip olmuyorsak Allah’ın suçu ne? Kul üzerinde ev kuruyorsun, ormanı yakıyorsun, sel felaketine maruz kalıyorsun. Ondan sonra Allah’a koşuyorsun. Allah kendini senin kafana yerleştirmiş, kendi ruhundan sana vermiş, kendi kendine yeteceğin kadar akıl vermiş. Neden her suçu işlediğinde Allah’a mal ediyorsun kardeşim.
Evvella bütün semavi dinlerin tek arzusu, bütün kutsal kitaplarda belirtildiği gibi Allah insanları bir anne ve bir babadan yaratmıştır. Onları kabilelere, aşiretlere ayırdım. Sen niye Allah’a, suçlu görür gibi ayrım yapıyorsun, bırak herkes kendi inancıyla yaşasın. O zaman Allah’ın avukatlığına soyunma. Sen beni olduğum gibi, ben de seni olduğun gibi kabul etmem lazım. Allah’ın emri budur. Allah’ın emri insanları sevmek, doğayı korumak ve paylaşımcı olmaktır. Birinin eli yağda balda, diğerinin eli çöpte sonra Allah, Allah diyorsun.
Bunları yerine getir ondan sonra ona yönel, dua et, şükret sevgili kardeşim. Bu inançla, bu heyecanla Allahım sana yalvarıyorum, senin sevginle, senin kudretinle, paylaşımcılığı, barışı, sevgiyi, birliği, toprak sevgisini, fakir ve yoksul sevgisini bize bağışla. Silah sesi artık duyulmasın. Anneler ağlamasın, çocuklar öksüz, kadınlar dul kalmasın.”
YARIN: Eski İstinye Tersanesi niye park olmasın?
Biliyor musunuz
- EDREMİT Belediyesi’nin düzenlediği (Edremitli) Sabahattin Ali Şiir ve Öykü Yarışması’na 750 kişiye ait 4.500 eserin katıldığını, Prof. kızı Filiz Ali’nin yarışma sonunda şiir dalında Serkan Uçar, hikaye dalında Uğur Sencer Aydın’ın birincilik ödüllerini aldığını açıkladığını...
- İstanbul 2010 Ajansı projeleri kapsamında hayata geçirilen ve aynı zamanda İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi’nin, Cemal Reşit Rey ve Ekrem Reşit Rey’in birlikte yazdıkları, ilk kez 1934 yılında Büyükada Anadolu Kulübü’nde Şehir Tiyatrosu sanatçıları tarafından sahnelenen ‘Adalar Revüsü’nün, bu tarihten sonra ilk kez yine ayrı yerde pazar günü 20.30’da gösterime gireceğini...
Paylaş