Paylaş
Bize internet üzerinden gelen bir elektronik postada, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le ilgili ilginç bir yazı vardı. Türkmenistan'da 'Musavat' Gazetesi'nde 1.12.1999'da yayımlanan bu yazı, aslında 'Türkistan Bülteni'nde yer alıyormuş. Bunu Zaman Gazetesi'nin 'Hodri Meydan' köşesinde de okuduk.
Türkmen diliyle biraz 'İngilizce'nin yoğrulduğu yazıda, Demirel'in siyasi hayatını noktalamak niyetinde olmadığı belirtiliyor. 'Baba' lakabının verilmesinin tesadüfü olmadığı vurgulanan, 'Babanın Şansı Artıyor' başlıklı yazıyı güçlükle ama keyifle okuyacağınızı umuyoruz.
‘‘Onun 2-ci defe prezident sechilmesine kechmish kommunistler de yardim edecekler.
Suleyman Demirel, Turkiye Cumhuriyyetinin prezidenti. Inamla soylemek olar ki, o, hazirda dunyada ish bashinda olan siyasetchiler arasında en chox tecrubeye malik dovlet adamidir. Bu yaxinlarda Istanbul sammitine toplashan dovlet ve hokumet bashchilarinin ichinde Suleyman Demirel bir ceheti ile de sechilirdi: O, yegane siyasi xadim idi ki, 1975-ci ilde ATEM-in Helsinki Yekun Aktini imzalamishdi. Dovlet chevrilishlerine, ideoloji zeminde qanli charpishmalara shahidlik eden, hebsxanaya girib-chixan, bir sozle, heyatin her uzunu goren bu adama duz 7 defa Turkiye kimi ziddiyyetli olkede bash nazir kreslosunda eyleshib. Guclu mentiq, irade, natiqlik qabiliyyeti...
Demirelin uqurlarinin sirri tekce sadaladiqimiz bu meziyyetlerinde deyil. O, deyishen realliqlara suretle uyqunlashmaqi, siyasi savadi ve shuuru ashaqi olan xalq kutlelerini inandirmaqi gozel bacarir. Bu baximdan ona 'Baba' leqebinin verilmesi tesadufi deyil.
Indi onun 76 yashi var. Gelen il prezidentlik selahiyyetleri sona chatan Suleyman bey, buna raqmen, siyasi heyatini noqtelemek niyyetinde deyil.'
Medeni Kanun'a
saygısızlık
GAZETELERDE son zamanlar 'imam nikáhlı' tanımlaması çok arttı. Medeni Kanun'a göre eş olmanın tek koşulu vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti'nin koyduğu yasal işlemlerin yapılmasıdır. Bu da evlilik cüzdanı denen bir belgeyle belgelenmektedir. İmam nikáhlı eş tanımlaması ile Medeni Kanun'a karşı saygısızlık yapıldığına inanıyorum. Bu belgeyle kanıtlanamayan ilişkilerin, evlilik adı altında medya tarafından yasallaştırılmasını da yanlış buluyorum. Daha önceleri bu tür haberlerde birlikte yaşadığı kadın diye tanımlamalar yapılırdı. Bunu da sayın basın mensuplarına, habercilere hatırlatıyorum.
Ufuk EROĞLU-İZMİR
Bırakın ucuz
muz yiyelim
'TOSKAY Bir Çuval İnciri Berbat Etti' (8.12.1999) başlıklı yazısında partili bakanına sert çıkarak ithal muzun yasaklanmasını isteyen Anamurlu Abdullah Uysal'ı, İstanbul'dan Mehmet Murat Aslan sert şekilde yanıtlıyor:
‘‘10 ithalatçı mı küçük, yoksa bu işten ekmek yiyen 150-200 bin kişi mi büyük diyorsunuz. Peki 62 milyon ne olacak? 36 yaşındayım; doktor olan rahmetli babam Türkiye standartlarının üzerinde para kazanmasına rağmen 25-30 yıl önce evimize muz geldiğinde bayram yapardık. Çünkü o zamanlarda hákim olan 'benim köylüm' politikası yüzünden muz ateş pahasıydı. Şu anda 500-700 bin liraya satılan ithal muz, diğer meyveler ile aşağı yukarı aynı fiyatta, yani evine meyve almak isteyen ve bunun için bütçesinden para ayıran herkesin alabileceği seviyede... Zaten niyetiniz muz satmak olsaydı satardınız. Buyrun satın, size satmayın diyen mi var? Ama sizin niyetiniz başka; 600-700 bin ile rekabet edemiyorsunuz. İstiyorsunuz ki, 'muz ithalatı kaldırılıp, Anamur muzunu 2-3 milyondan satalım'. Yağma yok; bu popülist, köylü politikalarıyla vatandaşa yıllarca kazık attınız. Bırakın adam gibi bütün dünyanın yediği muzumuzu yiyelim. Siz orada 150-200 bin kişiden oy alacaksınız diye bu milletin geri kalan 60 küsur milyonunu kazıklayamazsınız.’’
Çimentoyu
sorgulayalım
KÖŞEMİZDE yer alan demir ile hazır beton konularındaki yazılar ilgi görüyor. 25 yıllık inşaatçı olduğunu söyleyen İlker Kurmel şunları söylüyor:
‘‘Türkiye Hazır Beton Birliği'nin beton konusundaki uyarıları önemliydi. Ancak hazır beton kullanımı konusunda bir denetim gücü var mı veya kim yapmalı bunu? Merak ediyorum. Önemli bir başka konu da, beton pompası ile basılan harca ne kadar su katılması. Çünkü bazı firmaların, aşağıdan yukarıya bastıkları betonun rahat çıkması için su miktarını artırdıkları biliniyor. Bu durumda, beton döküldüğü noktada örnek alınarak mukavemetinin denetlenmesi gerekiyor. Ama bunu kimse yapmıyor?
Bir konu da... Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği'ni ilgilendiriyor. Bu birliğe bağlı çimento fabrikalarının ürettiği KPC Portland çimentonun karışımı denetleniyor mu? Aslında bu çimentonun üretiminden vazgeçilmesi gerekiyor. İçine katılan çeşitli katkılarla bu çimentonun mukavemeti düşüyor. Hazır betoncular, çimento üreticilerine bunu soruyor mu?’’
Celp korkutmasın
1923'ten beri ısrarla sürdürülen bir ádet vardır: ‘‘...bir konuda ifadesine başvurulmak üzere ... şahsın ... hazır bulundurulması...’’
Böyle bir çağrıyı alanın kuşku ve kaygıdan arınması mümkün olabilir mi? Ayrıca çağrıldığı konuda hazırlanması, gerekli belge ve bilgilerle donanması için de engeldir. Neresinden bakılırsa bakılsın endişe uyandırmaktır. Bundan böyle bu tür çağrılarda en azından özet olarak çağrı nedeninin yazılmasında sayılamayacak yarar vardır.
Karakol, savcılık, yargı mercilerince, bu konuda hassasiyet gösterilmesi için gerekenin yapılmasını vatandaş kimliğiyle dilerim.
Nurettin KAPTAN-GEREDE
Derdimi kim dinler?
BELEDİYEDEN emekli Ali Bozkuş (SSK No: 5748595), SSK Göztepe Hastanesi'nde 2 Ağustos'ta başına gelenleri anlatıyor:
‘‘Dişim çok ağrıyordu. Gece 21.00'de hastaneye gittim. Diş hekimi yok, bugün git yarın gündüz gel dediler. Gündüz ise 10 doktor varmış. İtirazım üzerine bir ağrı kesici vurup gönderdiler. Başka bir yerde çektirdim, üç gün bekleyecek değildim ya... Acaba üst düzey bir bürokrat ya da milletvekili gelseydi nasıl karşılanırdı?’’
- Sonra ne yaptınız?
- O günden beri hastaneye, SSK Müdürlüğü'ne, herkese tam 6 mektup yazdım. Ama hiçbir cevap alamadım. Ben derdimi kime anlatayım? Türkiye'de çare bulacak makam var mı? Ne kadar ağlasak aynı değil mi? Yazın ki, hiç olmazsa utansınlar.
Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'ın kulakları çınlasın.
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Bir köşe yazarının yazısında gördüm ki, Çankaya Köşkü'nün bekleme odasına benim tablomla Kenan Evren'in tablosunu karşı karşıya asmışlar. Üzüldüm.’’
(Sanatçı Fikret Otyam)
ÖĞRETMENLİK mesleğinden iki yıl önce istifa ettim, Bolu'ya yerleştim. Ancak deprem dolayısıyla sarsıldık. Yaşantımız altüst oldu. Mesleğime dönmek isteğiyle başvurdum. Ancak açıktan atama yapılacağı için beklemem gerektiğini söylendi. Bizler neden değerlendirilmiyoruz? Çocuklarımı okutabilmek, ailemi geçindirebilmek için işe ihtiyacım var. Sayın Metin Bostancıoğlu'ndan beni bir an önce öğrencilerime kavuşturmasını istiyorum. S.K-BURSA
Paylaş