Atatürk’ten mesaj var

TARİHİ bilmezsek, hem günümüzdeki gelişmeleri doğru değerlendiremez, hem de geçmişteki tuzakları, riskleri ve ödenen bedelleri tekrar önümüzde buluruz.

İstanbul’un işgalini izleyen günlere ait aşağıda sunulan tarihsel örneklerdeki(*) bazı isimleri, örneğin, İngiltere yerine ABD, Damat yerine Enişte, Halife Padişah yerine Müslüman Başkomutan olarak değiştirdiğinizde, günümüzde yaşananlarla pek farklı bir durumun olmadığı görülecektir.
1- Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne’in raporu (16 Aralık 1918): “Padişah İngilizlerin Türkiye’nin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ellerine alması için istirhamda bulundu. Kafkasya’daki Türk askerini İngilizlerin buyruğuna vermeye ve istenmeyen subayları görevlerinden almaya hazır.”
2- Yüksek Komiser Amiral Webb’in raporlarından alıntılar (1919):
- Damat Ferit, İngiltere’ye teveccüh göstermek için her istediğimiz kişiyi tutuklamaya hazırdır. (5 Mart)
- Hükümet yeni tutuklamalara başladı. İtaatli bir ata fazla antrenman yaptırıyoruz. Daha iyisini bulamayız. Sadrazam, her valiye bir İngiliz danışman atamak istiyor. Bizi mahcup ediyorlar. Damat Ferit hükümeti, düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümettir. (11 Mart)
- Damat Ferit yargılanan İttihatçıların Malta’ ya götürülmelerini öneriyor. (20 Mayıs)
3- İngiliz Yüksek Komiserliği Müsteşarı Hohler’in notu (21 Temmuz): “Türkleri zayıflatmak için Kürtleri harekete geçirmek iyi plandır.”
4- ABD Yüksek Komiseri Bristol’ün raporu (30 Eylül): “İngilizler Kürtleri kullanarak milliyetçi akımı boğmak istiyorlar. Türkiye’de Ermenilere karşı bir hareket olduğu da İngilizlerin propagandasıdır.”
5- Veliaht Abdülmecid’in açıklaması (8 Ağustos): “Anadolu’daki hareket, hainâne, delice ve gaddarcadır. Türkiye Amerikalılara bırakılmalıdır.”
6- Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Adil ile Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) Süleyman Şefik paşaların Vali Ali Galip’e, “Bir aşiret birliği ile Elazığ’dan hareket ederek Mustafa Kemal’i tutuklamasını ve Sivas Kongresi’ne engel olmasını” emretmeleri (3 Eylül)
7- Damat Ferit’in üç İngiliz ile yaptığı gizli anlaşmadan bazı maddeler (12 Eylül 1919):
- Boğazlar ve İstanbul, İngilizlerin denetimi altında olacak,
- Türkiye, bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasına karşı çıkmayacak,
- Türkiye, İngiltere’nin Suriye ve El Cezire (Kuzey Mezopotamya) üzerindeki egemenliğini sağlamasına, gerekirse fiili olarak yardımcı olacak (yani asker verecek) ve hilafet gücünü, Müslümanların bulunduğu İngiliz sömürgelerinde, İngiltere’den yana kullanacak (yani İngiliz emperyalizminin emrine verecek),
- Milliyetçi akımları önlemek ve yönetimi korumak için İngiltere bir zabıta kuvveti örgütleyecek,
- Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından(!) vazgeçecek,
- Barış koşullarına dönüldükten sonra Padişah, İngiliz hükümeti ile 4. maddedeki esasları genişletip genelleştirecek gizli bir anlaşma yapacak
8- Mustafa Kemal’in Dahiliye Nazırı Adil’e Telgrafı (11 Eylül): “Alçaklar! Caniler! Düşmanlarla millet aleyhinde haincesine tertiplerde bulunuyorsunuz...
Aklınızı başınıza toplayın! Galip Bey ve yandaşları gibi akılsızların ahmakça olan boş vaatlerine kapılarak ve (İngiliz subayı) Mr. Noel gibi millet ve vatanımız için zararlı olan yabancılara vicdanınızı satarak yaptığınız alçaklıkların, milletçe tatbik olunacak mesuliyetini unutmayınız!”
Reşit ÇAĞIN
(*) 1881-1938 Atatürk, Kurtuluş Savaşı Ve Cumhuriyet Kronolojisi ? Turgut Özakman

30 Ağustos’un kutlanmaması nedeniyle çok üzgünüm

BEYİN cerrahi uzmanı Prof. Cengiz Kuday aradı; “Çok üzgünüm” dedi. Mutsuzluğunu şöyle anlattı:
“30 Ağustos Zafer Bayramı Ankara’da kutlanmayacak... Bunu gazetelerde okuyunca gücüme gidiyor. Çok üzülüyorum. Benim Kafkas kökenli büyükannem 101 yaşında öldü.
Kurtuluş Savaşı ve askerimizin anılarıyla yetiştirdi bizi. Masal yerine bunları dinlerdik. Hatta savaş alanında kendisine isabet eden bir şarampolün izini gösterirdi. İnönü Savaşları sırasında, evleri savaş alanının içindeymiş.
Yaşadıkları ve gördüklerinden etkilendiği için bayramlarda kardeşimle
elimizden tutar, Kütahya’daki 30 Ağustos törenlerine götürürdü.
Ben o süvarı alayının geçişini gururla izlerdim. En büyük bayram bizim için o gündü. Kendi kendime derdim ki, ‘Ben ne mutlu insanmışım.’
Benim babam hava şehidiydi; 1945’te savaş uçağıyla düşmüş. Mezarı, Kütahya’daki Hava Şehitliği’nde yatıyor.
Türkiye’nin ilk hava şehitliği anıtı, 1916’da Saraçhane’de dikilmiştir.
Her, Hava Şehitleri Günü olan her 15 Mayıs sabahı Saraçhane’ye gider, bir gül bırakır ve duamı ederim.
Son yıllarda 15 Mayıs’ta tek başıma gider oldum.
Çünkü, Hava Şehitliği Günü, 15 Mart’a alındı; kara, deniz, hava şehitleri günü olarak kutlanmaya başladı.
Ankara’da 30 Ağustos Zafer Bayramı da bir şekilde kutlanmıyor artık? Yoksa, 30 Ağustos unutturulmak mı isteniyor? Her kurumun kusurları olabilir, ama bunlar konuşlamayacak değildir tabii.
Ordumuzun bu duruma düşürülmesi beni kahrediyor. Evet üzüntüm büyük. Ordumla yine de gurur duyuyorum.
Her gecenin bir sabahı vardır.

Arnavutlar, Türk mezarlarından ne istiyor

BEN Kocacık Türklerindenim... 50’li yıllarda Kocacık’tan göç eden ailenin Türkiye’de doğan ilk kuşaktanım. Size Kosova’da bir kentten söz edeceğim; kaldırılan Türk mezarlığının yazılı taşlarından.
Debre, Üsküp’e 160 km, Struga’ya 60 km uzakta. Atatürk’ün babası Ali Rıza Bey’in köyü Kocacık da Debre’ye 18 km uzaklıkta ve Debre’ye bağlı.
Eski Türkçe yazılı mezar taşlarının yığıldığı mezarlığın tam ortasından Mavrova-Struga yolunu birleştirdiler. Eski Yugoslavya zamanında bu yapılamamıştı, gösterilecek tepkiden çekinilerek...
Debre’nin Arnavut Müslüman Belediye Başkanı ve müftüsünün kasıtlı tutum ve onanıyla bu duruma gelinmesi en üzücü olanı.
Türk ve Osmanlı varlığı Debre’de inkâr edilerek yok edilmek istenmektedir, bu ikili sayesinde...
En kötüsü Debre’de % 13 olan Türk varlığı, Arnavut baskısından korkarak ses çıkarmamaktadır; aklıselim Müslüman Arnavutlar da...
Belediye Başkanı (aynı zamanda Türk Dünyası Belediyeler Birliği üyesi) ve müftümüze göre, o mezar taşları Türk-Osmanlı mezarları değilmiş ve Debre’de Türk yaşamamış gibi akla ziyan toptan yok sayma var.
Bu yazı çıkarsa, biraz tedirgin olurlar. Kulağının üstüne yatan Türk makamları belki uyanırlar.
Bu konuyu Cumhurbaşkanı dahil tümü makamlara e-posta ile gönderdim. Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanlığı’ndan gelen teşekkür ve gerekli yerlere ilettik, gibi mutat cevap dışında hiçbir makamdan ses çıkmadı.
(Ben ağustosun başında oradan geldim ve söylediğim konuları görüntüledim.)
Adem ŞENGÖZ
Yazarın Tüm Yazıları