OSMANLI, 1. Dünya Savaşı’nda ittifak devletleriyle yenik düşüyor; 30.10.1918’de Mondros mütarekesini imzalamak zorunda kalıyor. Ateşkes koşulları çok ağır olduğundan; ordu terhis ediliyor, Boğazlar işgal ediliyor. Osmanlı, düşmanların tüm isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyor.
Çökmüş durumdaki devleti kurtarabilmek umuduyla düşünülen çareler arasında şunlar var: Birincisi İngiliz korumacılığını istemek; ikincisi Amerikan egemenliği altına girmek, üçüncüsü bölgesel kurtuluş yollarına başvurmak.
Almanya’dan okurumuz Dr. Hüseyin Pekin’in anlatımıyla, Mustafa Kemal bu çarelerin üçünü de mantıklı bulmuyor ve 1919’da mandacılara karşı şöyle haykırdığını söylüyor:
‘Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam eden Türk bağımsızlığını feda ediyorlar. Oh ne álá, mücadele yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız. Bu ne gaflet, ne körlük, ne budalalık!’
Mustafa Kemal’in kesin kararı: ‘Ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak.’ (Söylev)
Eski Bandırma vapuru ile kıyıya yakın bir seyir izleyerek 19 arkadaşıyla birlikte 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıyor.
Sonra Amasya Genelgesi (ulusal bağımsızlık genelgesi) yayımlanıyor (22.6.1919); Erzurum Kongresi yapılıyor (23.7/7.8.1919); Sivas Kongresi toplanıyor (4/9.1919).
Ankara’da da Büyük Millet Meclisi açılıyor (23.4.1920).
Böylesine karanlık ve umutsuz bir genel görünümden hareket ederek Mustafa Kemal’in 19.5.1919’da Samsun’a ayak bastığı bugün, Türk ulusu ile birlikte ülkesini bağımsızlık ve özgürlüğe kavuşturduğu, ‘olmaz’ sanılanı ‘olur’ yaptığı görkemli bir gündür.
Bugünlere nasıl geldiğimizi öğrenmek isteyenler Söylev’i (Nutuk) okumalıdırlar.
Bağımsızlık Yürüyüşü
19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan ‘Bağımsızlık Yürüyüşü’nü bugün Ankara’da devam ettireceklerini söylüyor CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Ayhan Yalçınkaya... Gençler bugün 14.00’te Anıtpark’ta toplanıp Anıtkabir’e yürüyecekler. Yalçınkaya ‘Emperyalizmin en büyük oyununu oynadığına’ dikkat çekiyor, Kamu Yönetimi Temel Yasası’nın ‘kendi birliğimizi bozarak ülkemizi yerel kamplaşmaların içine sürükleyecek etkiler yaratmaya yönelik’ olduğunu savunuyor. ‘Türkiye çağdaş dünyadan koparılmış teokratik bir Ortadoğu ülkesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. İmam hatip yasası sadece bir laiklik sorunu değil, aynı zamanda bir bağımsızlık sorunudur. İktidarın bağımsızlığımızı devretmesine izin vermeyeceğiz’ diyor.
Kültüre bir ‘bakan’ lazım
TÜRKİYE Çevre Vakfı Mütevelli Heyeti ve İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı Başkanı Turgut Tokuş’un aşağıdaki görüşlerine kim hak vermez?
‘İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Troya eserleri 1995’ten beri ziyaretçilere kapalı. (Filmi gelmeseydi, unutulup gidecekti.) Düşünün kazıdan kaçırılan parçalar 50 ülkede sergileniyor. Dünyanın en iyi 8 müzesi arasında gösterilen Bodrum Müzesi’nin 13 sergi salonu personel yetersizliğinden kapalı olması karşısında Müze Müdürü Oğuz Alpözen’ın yakınmasına kimse kulak asmıyor. Zeugma eserlerinin bir kısmının NATO zirvesi dolayısıyla İstanbul’a teşhiri gündeme geldi, maalesef gerçekleşmedi.
Kapadokya’nın, Amerika’da olsa yılda en az 50 milyon ziyaretçi çekebileceğini uzmanlar açıklıyor.
Biz petrol zengini değiliz ama kültür varlıkları zenginiyiz ve maalesef bu zenginliğimizi ortaya koyamıyor, değerlendiremiyor ve gerekli ilgiyi gösteremiyoruz. Bunun da sebebi kültüre ‘bakanımızın’ olmadığı içindir.
Kültür ve Turizm bakanlarımız işin turizm kısmı ile ilgilenmeyi tercih etmekteler. Deniz, güneş, show, konser etkinlikleri ve otel açılışları onlara daha cazip gelmektedir.
TROY filminin çekimlerinin yapıldığı Malta’ya 20, Meksika’ya 25 milyon dolar kazandırdığını öğreniyoruz. Bu filmin orijinal yerinde yani Çanakkale’de çekilmesi için Bakanlığın bir teşebbüsü var mıdır?
Turizm ve Eurovision yarışmasının tanıtımlarında tarihi ve kültürel mekanlarımızı bilgisayarla güzelleştirilmiş reklamlarla sunuyoruz ama o eserlerin bulunduğu müzelerin sahipsiz halini hiç görmüyoruz.
Mısır’daki elim turist katliamından sonra alınan tedbirler, Christian Jacq’nın Ramses eserleri ve yapılan filmler dolayısıyla Mısır’a ziyaretçi sayısında da, turizm gelirinde de patlama olmuştur. Çünkü orada kültüre bir ‘bakan’ bulmuşlar.
Bizim hiçbir katkımızın olmadığı 200 milyon dolar harcama ile gerçekleştirilen Troy filmi memleketimizin, kültürümüzün tanıtılması ve dolayısıyla turizm geliri için çok büyük bir fırsattır. Bundan en iyi bir şekilde yararlanmamız da bizim menfaatimizdir. Ancak bu Troya eserlerini 2 bekçi yok diye depoda kilitli tutarak olmamalıydı.
Bunun için evvela kültüre bir ‘bakan’ bulmamız gerektiğini düşünüyorum.
Turizm ve Kültür Bakanı Sayın Erkan Mumcu bu olaydan Bakanlığın bilgisi olmadığını söylemiş. Buna da hiç şaşmadım.’
O kafa
ANTALYA Konyaaltı’nda Porto Bello diye bir otel var. Hafta sonu Rusya’dan gelen dostlarım için iki oda ayırtmak istedim. Ancak resepsiyondan ‘Rus almayız, hırsızlık oluyor’ dediler. ‘Ne yaptıklarını nereden biliyorsunuz’ dedim, ‘Otel kararı’ dediler. Hepimiz takım elbiseliydik. Tabii çok mahcup oldum, ne diyeceğimi bilemedim. Her Rus kadını gördüklerinde hayat kadını veya hırsız sayıyorlarsa Türk turizmine yazıklar olsun demektir. Ben de turizm işi ile uğraşıyorum; İran’dan 45 bin turist getiriyorum. Bu nasıl çağdaş Türkiye!