Paylaş
Çünkü yurdumuzu en umutsuz bir çıkmazdan, düşmanların elinden, paramparça olmuş bir durumdam kurtardı, yüzyıllardan beri bu yurdu kasıp kavuran kapitülasyonları yırtıp attı.
Memleketi felaketten felakete sürükleyen çürümüş bir saltanat düzenini yıktı, yerine taptaze ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
Hepsi o kadar mı? Değil elbette.
Mustafa Kemal, düşmanı İzmir’de denize döktüğü gün asıl savaşın daha yeni başlamakta olduğunu haber vermişti yakınlarına.
Gerçekten de öyle oldu. Atatürk biliyordu ki, “Asıl düşman içimizdeydi, kanımızdaydı, onunla amansız bir savaşa girişecekti. Kurtarılmış yurdu ayakta tutmanın, yüzyıllarca korkunç bir sefalet içinde çırpınmış olan ulusunu Batı’nın mutlu ulusları düzeyine çıkarmanın tek yolu, gerilik ve hurafeler üzerine kurulu bir toplum düzenini topyekûn değiştirmek olduğunu anlamıştı. Bu doğrultuda giriştiği Devrimlerin ilkiydi Cumhuriyet’in ilanı”.
Devrimler, arka arkaya gerçekleşti. İşte “O tarihten ölümüne kadar söylediklerinin ve yaptıklarının tümünü birden kapsayan ilkelere, biz şimdi ‘Atatürkçülük’ diyoruz. Aynı zamanda ‘Kemalizm’ diyoruz.”
Nedir, bu ‘Atatürkçülük’ dediğimiz? Büyük Ata’nın ölümünden bu yana yıllar geçmiş bulunuyor. O yüzden bu soruya bugün açık açık yanıt verebilecek durumda bulunmamız gerekir. Öyle mi?
Pek sanmıyoruz. Öyle olsaydı, her önüne gelenin Atatürkçülüğü keyfinin dilediği gibi açıklama olanağı olmamak gerekirdi. Bakıyorsunuz, biri kalkıyor, Mustafa Kemal’in Milli Savaş döneminde söylediği birkaç sözü tanık gösterek Atatürkçülük antiemperyalizm demektir, diyor. Bir başkası, kurtuluştan sonra kapitülasyon artığı yabancı şirketlerin devletleştirilmiş olmasını öne sürerek, Atatürkçülük kapitalizme karşı savaş demektir, diye yorumluyor. Bir başkası çıkıyor, bütün diğer Devrimleri bir yana iterek, Atatürkçülüğün özeti Milli Egemenlik diyor. Ya da Ata’nın tarih tezini bayrak gibi dalgalandırarak Panturanizm ütopyasını Atatürkçülüğün ta kendisi gibi göstermeye çalışıyor.
Oysa ki, Atatürk’ün 15 yıllık Cumhuriyet devrinde, yoğurup kesin çizgileri ile biçim verdiği Atatürkçülük ilkeleri parçalanamaz bir bütündür. Herhangi biri için yorumlanamayacak, pırıl pırıl açıklıkta bir programdır.
Başlı başına siyasi bir doktrin olmasa bile, görüyoruz ki bugün bile, sömürgeciliğin elinden kurtarılan az gelişmiş ülkelere önderlik edecek nitelikte sağlam bir davranış kılavuzudur.
Ne yazık ki, biz her yıl 10 Kasım’da Büyük Ata’ya övgüler belirtirken, O’nun kalıtı olan bu Atatürkçülük Devrimi’ni tümü ile açıklayacak güçte pek az çalışma elimizde. Yaşar Nabi NAYIR (Varlık’tan)
Yoksa Huntington haklı mıydı?
TÜRKİYE’de İslam Konferansı, El Beşir ve Ahmedinejad haberleri eşliğinde eksen kayması tartışmaları sürerken, bazıları da Huntington konusunu yeniden gündeme getiriyor.
Euractiv.com.tr Yayın Yönetmeni Kerem Çalışkan sitede yayınlanan yazısında “Yoksa Huntington’ın Türkiye tezleri doğru mu çıkıyor?” sorusunu ortaya atıyor. Çalışkan’a göre, Huntington 13 yıl önce 1996’da ‘Medeniyetler Çatışması’ kitabında, Türkiye’nin zaten kabul görmediği Avrupa yerine Doğu’ya ve İslam dünyası liderliğine yönelmesini tavsiye etmişti. Ama bunun için Atatürk’ün mirasını reddetmesi gerektiğini de tezlerine eklemişti.
O zamanlar Türkiye’de birçok aydın Huntington’ı eleştirmiş, yerden yere vurmuştu. Çalışkan’a göre Türkiye’deki son gelişmeler Huntington’ı doğrular nitelikte.
Hatta onun sözünü ettiği yeni siyasi ve dinsel lider rolünde bugün Erdoğan’ı görmek mümkün.
Bu yüzden o günlerde Huntington’ı kıyasıya eleştiren aydınlar, geçen yıl ölen ABD’li siyaset bilimciye en azından bir özür borçlu diyor Çalışkan.
Peki bu aydınlar kimler? O tartışmaları hatırlayanlar bu isimleri kolayca bulabilir. Bunlar arasında şimdi Türkiye’nin İslam liderliğine yönelmesini en çok alkışlayan bazı isimler de var...
1938 ne bayramı?!
10 Kasım 1938
Sahi neydi bu tarih
Haaa hatırladım
Soyguncunun,
Peşkeşçinin,
Bölücülerin,
Din bezirgânlarının
Bayramıdır...
Kutlu olsun!
Salim TAŞÇI
GDO’lu ithal muzun yerine yerli tüketin
ANAMUR Muz Üreticileri Derneği (MUZ-DER) Başkanı Ecz. Niyazi Sinanoğlu, “GDO’dan uzak durmak istiyorsanız yerli muz tüketin” çağrısında bulundu. Anamur Haber’e göre, TV’deki ana haberlerde, dışarıdan gelen ithal muzun da GDO’lu ürünler kapsamında olduğunu gördüğünü kaydeden Sinanoğlu, “Tüketicilere buradan çağrı yapıyorum, GDO’lu ürünler kapsamında olmayan Anamur (Alanya ve Gazipaşa mezunu da eklemek gerekir. Y.B.) muzunu tüketin, GDO’dan uzak kalın.”
Ceket pantolon
HÜKÜMET artık, çalıştay-malıştay, açılım-maçılım diyerek Alevileri oyalamamalıdır. Eğer samimiyse bu talepleri itirazsız kabul etmeli ve mutlaka karşılamalıdır. Ama bunu yaparken de “Ceket uyduramadık, pantolon verelim” kurnazlığıyla hareket etmemelidir.
Süleyman YAĞIZ
İstanbul Milletvekili
Paylaş