Paylaş
‘SİZE Kürt kedisi bile vermeyiz’ diyen Irak yönetimi PKK’ya karşı tavrını gittikçe sertleştiriyor ve “Komşularımıza topraklarımızdan saldırı yapılmasına izin vermeyeceğiz” diyor. Artık herkes PKK’nın tasfiyesi için düğmeye basıldığını tahmin edebiliyor.
Bunun üzerine Öcalan ve BDP, Kürtler üzerindeki etkinliklerini bırakmamak için daha fazla direniyorlar ve bu nedenle de terörü ve sokak çatışmalarını körüklüyorlar. Çünkü varlıklarını sürdürebilmek için karışıklığın ve oradaki suiistimal ortamının devam etmesi gerektiğini iyi biliyorlar. Yani Kürtlerin refahından çok kendi menfaatleriyle ilgileniyorlar.
Peki, ne oldu da bugünlere gelindi? Neden PKK tasfiye ediliyor? Onları bugüne kadar besleyen Batılı ülkeler tüm desteklerini neyin karşılığında kesiyorlar. Oradaki kaos ortamının yaratıcıları petrolden mi, sudan mı, uyuşturucudan mı vazgeçtiler? Türkiye’nin bir bölümünü Kürdistan olarak gösteren haritaları rafa mı kaldırdılar? Bir zamanlar PKK’yı yaratan güç, Kürt açılımını neden bu kadar destekliyor? Acaba bunların karşılığında bizden önemli bir taviz mi kopardılar?
Değişen dünya düzeni ve özellikle küresel kriz Batı’nın Ortadoğu ve Asya’ya ilgisini artırmış durumda; Amerika artık Irak’ı terk etme hazırlığında; bölgede İran’ın etkinliğini azaltmak için İsrail’e ortam hazırlanması gerekiyor... Böylesine bir ortamda İsrail’le kavgalıymış gibi davranarak Ortadoğu’ya ağabeyliğe soyunan, daha istikrarlı bir Türkiye Batı’nın daha çok işine geliyor. Ama bilinen şudur ki, aynı Batı, Kürdistan hayallerinden asla vazgeçmeyecektir. O halde şimdilik menfaatlerinin gereği olarak Türkiye’deki Kürdistan hayallerini erteleyebilirler; bu arada da Kuzey Irak’taki Kürtlere özerklik verilir ve Türkiye’den bu oluşumun tanınması istenir.
Ancak bu da bu kadar kolay değil. Kolay olsaydı bu güne kadar beklenmezdi.
GİZLİ MADDE
İngiltere 1900’lü yılların başından beri burayla çok uğraşıyor, Türkiye-Irak sınırının belirlenmesinde çok önemli rol oynamasına rağmen bu bölgeye özerklik verilmesini sağlayamıyor. Bunda olasılıkla, Lozan’ın devamı olan, Türkiye, İngiltere ve Irak’ın imzaladığı, 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nın büyük önemi var. Evet, Lozan’da Musul-Kerkük’ü alabildiler ama Kürdistan konusunu masaya yatıramadılar. Hele ki Ankara Anlaşması’yla Türk tarafı önemli kazanımlar elde etti. Örneğin 25 sene süreyle Kerkük petrollerinden pay alınması, Irak’la aramızda iyi komşuluk ilişkilerin kurulması, oradan bize yönelik bir tehlikeye izin verilmemesi vb... Belki de Irak’ta Kürtlere özerklik verilemeyeceği de bu maddede gizliydi.
Tarihimizin şeffaf olmayan yönleri olduğunu kimse inkâr edemez ama gerçeklerin ortaya çıkması da tarih sürecinin içerisinde engellenemez. Eğer orada Kürdistan’ın kurulmasına anlaşmalardan gelen bir engel varsa ve biz PKK’nın tasfiyesi karşılığında Kürdistan’a onay veriyorsak tek olasılık kalır, o da kimseye haber vermeden bu anlaşma maddelerinin bükülmesidir.
Belki tarihimizi yanlış yorumluyor, belki de paranoid belirtiler gösteriyoruz. Ama esasa tesir etmeyecek günlük konuşmalar dışında bizi tatmin edecek bilgi ve açıklamalar gelmediği için bu bizim suçumuz olmasa gerek...
Prof. Dr. Tamer DODURGA
‘IMF ile anlaşıyoruz’un arkasından zam geliyor
VATANDAŞ yeni yıla umutlarla girmeyi beklerken zam yağmuruyla girdi. Ne zaman IMF ile anlaşıyoruz haberleri çıksa arkasından zamlar geliyor. 2010 bütçe açığının kapatılması yine vatandaşın sırtına yüklenecek. Görünen o ki bu zamlar da yeterli olmayacağından devamı gelecek. Piyasaları kötü etkileyecek. Hayat pahalanacak, enflasyon artacak. Zaten daralmış olan bir piyasa, bu kadar yüksek fiyat artışını kaldıramaz. Mutlaka bu zamlar geri alınmalı. TESK Genel Başkanı
Bendevi PALANDÖKEN
‘Anadolu İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın ne işi var
CHP Kırklareli Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Av. Turgut Dibek, TBMM Başkanı M. Ali Şahin’in yanıtlaması istemiyle ilginç bir soru önergesi verdi. Önergenin girişinde şöyle deniliyor: “29.12.2009 Salı günü Meclis’te Fransa’dan gelen bir CD dağıtılmıştır. CD’nin üzerinde ‘Anadolu İslam Cumhuriyet Anayasası’ yazmaktadır. CD aynı gün akşam Meclis’te görevli idari personel ve yöneticiler tarafından yanlışlıkla dağıtıldığı belirtilerek toplanmıştır. CD’lerin içerisinde ‘gerçek’ Kuran-ı Kerim meali olduğu iddia edilirken, ‘Allah düşmanı Laik ve Kabileci rejimlerin sipariş usulü, çanak yalayıcı sözde ulemâcıklarına hazırlattıklarından farklı olması normaldir’ ifadeleriyle birlikte, açıkça laikler Allah düşmanı olarak nitelendirilmektedir. CD’nin sunuşunda ‘Batı’daki karanlık haçlı zihniyeti, dünya Siyonistleri ve Sabateistler (Yahudi dönmeleri) Kuran’ı Kerim’in Anadolu’da tekrar anayasa haline gelmesini istemiyorlar’ ifadeleri de yer almaktadır.”
Dibek buna bağlı olarak şunları soruyor: “Sivil toplum örgütlerinin bile milletvekillerine gönderdiği dokümanlar Meclis yetkililerince incelenirken; göndericinin kim olduğunun belli olmadığı, üzerinde ‘Anadolu İslam Cumhuriyet Anayasası’ yazan bir CD tüm milletvekillerine neden incelenmeden dağıtılmıştır? Üzerinde ‘Anadolu İslam Cumhuriyet Anayasası’ yazan bu CD’nin dağıtılması ile ilgili olarak, sorumlular hakkında Meclis bünyesinde bir idari soruşturma açılmış mıdır?
FARUK SÜKAN OLAYI GİBİ
Bu mektuplar daha sonra milletvekillerinin odalarına girilip toplanmış mıdır? Bu işlem polis veya Meclis personeli tarafından mı yapılmış mıdır? Bu olay, geçmişte TBMM’de İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın milletvekillerinin dolaplarının aranmasına benzemiyor mu?
‘Naylon demokrasi’
ESKİ kuvvet komutanları, emekli generaller, muvazzaf generaller, her rütbeden subay, erat, sivil yargı, hepsine dokunuyor, sorguluyor, tutukluyor, yargılıyor...
AKP ve lojistik medyası, siyasetçiler ile ilgili dokunulmazlıklar konusunda, bugüne kadar ‘Bürokratik dokunulmazlıklar (asıl kastedilen Silahlı Kuvvetler) ile beraber kaldırılmak gerekir’ mazeretine sığındılar. Bugün, hem yasal değişiklik sonucu, hem de fiilen ‘silahlı bürokrasi’nin bir dokunulmazlığı kalmadı. Karargâhları da her vesile ile didikleniyor. Şimdi sormak lazım, siyasi dokunulmazlıkların kalkması konusunda ne yapılacak? Hükümet üyelerinin, iddianamesi yazılmış, yüz kızartıcı suç dosyaları, dokunulmazlık zırhı arkasında daha ne kadar saklanacak? Bu gerçeği AKP’yi destekleyen ‘demokrat fikir erbabı’ndan okumadık, işitmedik. Ordu meselesi halledildiğine göre, sivil siyasetin dokunulmazlarına dokunma konusunda ne düşünürler?
Gerçek demokratlığın mihenk taşı budur, gerisi ‘naylon’ demokratlıktır.
S.Ö.
Paylaş