ANAYASA yapmak konusunda teknik konulara girmeyeceğim.
Esas sorunsal, nasıl bir anayasa ya da bu anayasayı kimler yazacak sorunu olmayıp bizzat anayasa nasıl yapılmalı konusudur. Anayasa nasıl yapılmalı sorusu, sadece anayasa yapım süreçlerine kimlerin katılacağı sorusunu değil, yapılacak bir anayasanın gerçek bir ‘toplumsal sözleşme’ olabilmesi için toplumu temsil eden her kesimin hangi ortak faydada birleşebileceğine ilişkin bir ortaklaştırılmış asgari değerler bütünü ortaya koyma gerekliliğini de barındırır. Toplumsal Sözleşme akımının tartışmasız en önemli temsilcisi John Locke’un sivil toplumda devlet ismiyle çevirip 2002’de yayınladığım başyapıtında dediği gibi, ‘Özgür insanların ortak/toplu kararı ancak bir anayasal düzene/hükümete başlangıç/meşruiyet verebilir’ (Locke, Sivil Toplumda Devlet, Çev. Serdar Taşçı-Hande Akman, Metropol Yay, İstanbul, 2002, s. 12) Toplumsal Sözleşme akımı içerisinde yer almayan diğer bir anayasalcı ve kuvvetler ayrımı kuramının babası Montesquieu, ‘Kanunların Ruhu’ isimli devasa yapıtında anayasa dahil hukuk metinlerinin yapılması için o toplumun örf ve âdetlerinin, devletin yönünün, coğrafyanın ve iklim gibi pek çok faktörün hesaba katılmak zorunda olduğunu, bu yapılmazsa mevcut kanunların uygulanabilir olmayacaklarını yazar.
SOSYAL VE SOSYOLOJİK TARAFI
Bu nedenle, 1921 Anayasası’nın kendine has durumu dışında Osmanlı-Türk anayasacılık geleneğine bakarsak, 1876, 1924, 1961, 1982 anayasaları toplumsal ve siyasal yaşamımıza uyum sağlayamayarak yetersiz kalmışlardır. Bu anayasaların hiçbiri, özgürlükçü olduğu varsayılan 61 Anayasası da, katı devletçi kabul edilen 82 Anayasası da yapılış biçimleri açısından saydığımız sosyolojik ve sosyal psikolojik donanımları içermemektedir. Yurttaşlık bağı ile bu topraklarda yaşayan her kesimin sorunları, ihtiyaçları ve istekleri toplumsal müzakere sonucu ortak bir asgari müşterek sözleşmeye dönüştürülmediği sürece yeni bir anayasanın yapılması gereksizdir. Lafzi olarak farklılaşan yeni bir metin, toplumun ihtiyacı olan gerçek bir adalet, huzur ve refah arayışına asla çözüm üretemez. Çünkü kişiler ve gruplar o metni, kendinin dahil olduğu bir metin olarak görmemektedir. Dünyanın en olağanüstü cümleleri anayasaya konulsa ve mükemmel bir hukuksal metin ortaya çıksa bile bu lafzi olmaktan öteye geçemeyecektir. Bu durum, aç kalan yurttaşa ‘Az yemek yemek erdemdir’, duvarları karanlık bir nezarethaneyi bembeyaz bir aydınlık renge boyayıp ifade hürriyeti ihlal edilen mahkûma ‘Bak esas özgürlük bedende değil zihinde’ demeye benzer. Demek ki, üç tane hukukçu seçelim anayasa yapalım mantığı doğru olmadığı gibi meşru da değildir. Siyasi baskı altında olduklarını ‘Acaba gerçek düşüncelerimizi dersek gözaltına alınır mıyız’ sorusu ile ortaya koyan sivil toplum örgütü liderlerinden de göstermelik öneri almak doğru bir yeter koşul sağlamaz.
BASKI ALTINDA OLMAZ
Önce, anayasa konusunda duyarlı olan toplumun her kesimi, genci yaşlısı, kadını, öğrencisi, memuru, işçisi, işsizi, Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, Alevi’si, Sünni’si, Hıristiyan’ı, Ezidi’si, ateisti, liberali, mukaddesatçısı, feministi, çevrecisi, sanatçısı, köylüsü, şehirlisi, sosyalisti.. vb. herkes görüşlerini her türlü baskı ve tehditten bigâne biçimde kamuoyuyla paylaşabilmelidir. Bunu sağlamadığınız sürece de toplumsal bir sözleşme olarak anayasadan söz edemezsiniz. İsterseniz lafzi olarak dünyanın en özgürlükçü ve sosyal adaletçi metnini yazın, bu sürece katılımı dışladığınızda o yazdıklarınız ancak züğürt tesellisinden, ‘ben dedim oldu’dan ibaret kalacaktır. O halde tüm ilgili ve yetkilileri bir önkarar bekliyor: Siz ‘En iyi din hangisidir’ sorusuna ‘Babanın dini’ ironik cevabını veren Tanpınar gibi, ‘Ben yaptım oldu, babam yaptı oldu’ deyip ‘babayasa’ mı yapmak istiyorsunuz? Yoksa, hayır gerçek bir toplumsal sözleşme olarak herkesin kendisini ifade ettiği ortak asgarilerde buluştuğumuz adil ve özgürlükçü bir anayasa mı istiyorsunuz? Dilerim bu toplum artık ‘babayasalarla yönetilmek’ yerine anayasalarla bir arada adalet ve özgürlük içinde yaşatılır. Bu yönde irade ortaya koyan her birey, grup ve siyasi parti uygar cumhuriyete, adil ve modern bir toplum ülküsüne hizmet etmiş olacaktır. Bu amaçla çocuklara bile neler istedikleri sorulmalıdır. Belki onlar bile büyüklerinin göremedikleri açık ve basit gerçekleri görebiliyordur. Dr. Serdar TAŞÇI İstanbul Üniversitesi, sosyolog/siyaset bilimi bölümü
Diyanet, din ticareti yapmamalıdır
“ATATÜRK, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ‘ticaret yapsınlar’ diye kurmamıştır. Diyanet, Allah’tan korkmalıdır, hac ibadetinin kutsiyetini zedeleyecek şeylerden kaçınmalıdır. Diyanet, din hizmeti vermelidir, din ticareti yapmamalıdır. Hacıları sermaye ve kazanç kapısı olarak görmemelidir. Dişinden tırnağından artıran insanımıza dünyanın en pahalı haccını yaptıran Diyanet, ibadet üzerinden rant sağlamamalıdır. Diyanet, hac ibadetini ticarete dönüştürmekten derhal vazgeçmelidir.” Bunları, CHP İstanbul Milletvekili ve eski müftü İhsan Özkes söylüyor. Hem de cesaretle... Ama bu sorunun yanıtı zordur.
Doktorları incittirmeyiniz
MAALESEF medyada en sık eleştirilen meslek gruplarından biriyiz. Bir doktorun hatasını tüm doktorlara ve sisteme yüklemek bizi incitiyor. 22 yıllık meslek hayatımda şunu gördüm: sağlık çalışanları tüm dünyanın en fedakâr çalışanlarıdır. Her meslek grubunda çürükler vardır. Aile hekimliği sistemimizden halkımız memnun, bunu önceki dönemlere kıyasla başvuru sayısındaki artıştan görebilirsiniz. Lütfen, okurlarınıza bağlı olarak bizleri incitmeyiniz. Dr. Alper ASLAN-KEÇİÖREN
Eski vekiller yenilere kızgın
? 20. ve 21’inci dönem Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli, emeklilik zamlarından siz de yararlanıyor musunuz sorusunu bakın nasıl yanıtlıyor: “Cumhurbaşkanı’nın kısmi vetosu sonucu, yasal düzenlemede yer alan; ? Tüm milletvekillerinin emekliliklerinin Emekli Sandığı ile ilişkilendirilmesi, ? Eski Meclis başkanlarının emekli maaş artışları, ? Yeniden seçilemeyen milletvekillerinin emeklilik primlerinin TBMM tarafından ödenmesi, ? Parlamentoda bulunan emeklilik hakkı kazanmış ya da kazanacak milletvekillerinin 4000 TL’ye varan maaş artışları, gibi hükümler aynen yasalaşmış durumdadır. Dolayısı ile mevcut milletvekillerinin emeklilik ile ilgili tüm sorunları çözülmüş durumdadır. Yasa hakkında en çok konuşan değerli arkadaşların da, bu yasa sayesinde, emekli maaşlarında 4000 TL’ye varan artışlar olmuştur. Kısmi veto ile sadece parlamento dışındaki eski milletvekillerinin 2012 emekli maaş zammı engellenmiştir.”