BİR yakınım Ankara Yüksek İhtisas Hastahanesi’nde kalp ameliyatı (by pass oldu). Doktorlar ameliyatın çok iyi geçtiğini söyledi. Bir günlük yoğun bakım odasından sonra normal servise, odasına çıktı. 2.katta doktoru ile konuşmaya gittim, bilgi aldım, teşekkür ettim.
Daha sonra korkunç bir manzara karşısında şoke oldum. 2.kattaki hastaların bir kısmı kalp ameliyatına girecek bir kısmı da yeni ameliyattan çıkmış hastalar. Katın koridorları ziyaretçi akınına uğramıştı. Hastalarını şapur şupur öperek geçmiş olsun diyorlardı. Böyle ilkel bir durum hiç bir AB ülkesinde görülmez. Ancak Afrika ve Asya ülkelerinde görülebilecek bir manzara.
Tam bir kültürsüzlük, görgüsüzlük örneği...
Ziyaret eden kişi, ameliyata girecek ve ameliyattan çıkmış hastalara mikrop bulaştırırım, hastamı zor durumda bırakabilirim belki benim yüzünden hayatı zehir olur gibi düşüncesi yok.
Oradaki görevlilerle konuştum, onlarda biz bunlara bir şey yapamıyoruz, dedi. Hasta kalp ameliyatı nedeniyle devlete milyonlarca paraya mal olacak. Yapılan ameliyatlar, emekler boşa gidecek. Çünkü hasta operasyondan değil, ziyaretine geldiği düşüncesiz adamdan aldığı mikrop yüzünden ölecek. Hastahanenin yöneticileri bu olaylara seyirci kalıp hiç bir şey yapamayacaklar. Çok Yazık.
Sakıp AKDOĞAN
Erdoğan ve Bahçeli türban takmayanları müslüman saymıyor mu
ÖNCELİKLE İslamiyetin algılanış biçimlerinin ülkeler arasında farklılık gösterdiğini kabul etmemiz gerekiyor. Şeriat sempatizanı arkadaşlar "olmaz öyle şey İslamiyetin kuralları nettir ve herkesi aynı şekilde bağlar" diyeceklerdir. Ama sakince düşündüklerinde İran’da, Pakistan’da, Arnavutluk’ta, Bulgaristan’da veya Azerbeycan’daki İslami yaşam tarzlarının aynı olmadığını görecekler. Saydığım ülkelerden şeriatın yozlaştırılmış halinin yaşandığı İran devletinin etkisinde kalan Türkiye ve Pakistan’da İslami yaşam tarzı giderek yozlaşmakta iken, diğer ülkelerde ortak denecek kadar yakın, modern bir İslami yaşam tarzı geliştirilmiştir. Bu durumda İran’ın etkisinde kalmayan bu ülkelerdeki insanları Müslüman saymayacak mıyız?
İslami yaşam tarzına kesinlikle karşı değilim. Son 30 yıl içinde basamak basamak yozlaştırılmasaydı Türkiye’deki yaşam tazı da modernize edilmiş bir yaşam tarzı idi. Anadolu kadınının yüzyıllardır yaşadığı tarzı İranlılaştırıp yozlaştırmak için uğraşan insanlar, bunun ceremesini tüm ülkeye çektirmekten dolayı içten bir haz duyuyorlar bence...
Dünyanın hiçbir ülkesinde türban altına dar etek veya streç pantolon giyildiği görülmemiştir.
GÖZLERİNDEN Mİ TANIYACAĞIM
Bunların yanı sıra türbanı devlet kurumlarında serbest bırakmanın pratikte yaratacağı sorunları bile göremiyor bazıları... Kendilerine anlatıldığında ise olmaz öyle şey deyip mantıklı bir cevap veremiyorlar. Yine de hatırlatmadan yapamayacağım.
Öncelikle türbana inanç gereği ya da özgürlük adına ’evet’ dediğinizde çarşafa hayır diyemeyeceksiniz. Ben öğretmenim, öğrencim derse çarşafla geldiğinde sesinden ya da tek görünen yeri olan gözlerinden mi tanımam gerekecek. Yoksa öğretmen namahrem olmayacak mı? Ya da tapu memuru ev satışında, noterler yaptıkları işlemlerde böyle bir sıkıntı yaşamayacak mı? Trafik polisleri ikişer kişi mi gezecekler (ehliyet kontrolü yapılınca çarşaflılara bayan trafik polisi bakacak ya)? Ve aklıma gelmeyen bir sürü sorun. Polis, noter, tapu memuru, trafik polisi vs. namahrem sayılmayacak mı yoksa?
Resmi işlerle dini yaşam tarzı birçok yerde çakışacak ve sorunlar çıkacaktır. Bunu çözmek için iki yol var: ya kadınları evden çıkarmayacaksınız, ya da devlet işlerini din işleri ile karıştırmayacaksınız.
Metin BİLA
Danıştay’da da artık kafa tutuluyorsa...
EĞİTİM İş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli’in, Konya’da Karatay Karma İlköğretim Okulu’nda 4 No’lu salonda yapılan açıköğretim lisesi sınavında çok sayıda türbanlı öğrencinin yanı sıra peçeli bir öğrencinin de bulunduğunu, peçeli ve türbanlı öğrencilerin, öğretmenlerin "Kılık kıyafetiniz sınava uygun değil" ikazlarını dikkate almadıklarını belirtirken, okullarda ciddi bir kaos yaşanmaya başladığını anlatarak, "Eğitimde huzuru yok edecekler.Türbanlı öğrenciler, hükümetin tavrından cesaret alarak, yargıya, öğretmenlere adeta kafa tutuyor. Danıştay’ın açıköğretim liselerinde türbana izin vermeyen kararına rağmen bunu yapıyorlar" diye konuştuğunu...
Anıtkabir Komutanı niye uyarı yapmadı
SUDAN katili ve adamlarının Atatürk’ün huzurunda yaptıkları saygısızlığı hazmedemiyorum.
Bu cahil insanlar, Atatürk’e nasıl saygı gösterecağini, protokolü bilmeyebilirler.
Bizim yerli işbirlikçi Atatürk düşmanlarının buna müsaade etmemelari gerekirdi.
Ancak amaç Atatürk düşmanlığı olunca işlerine geldi.
Anıtkabir Komutanı orada ne iş yapar; Atatürk’ün huzuruna çıkanların ne yapmaları gerektiği uyarısını neden yapmaz?
Lütfen ilan edin Atatürk’ün huzuruna çıkanların bazı şartları kabul etmeleri ve uygulamaları için neden yönetmelik yoktur?
Genelkurmay, bu konuda çalışma yapmalıdır; çünkü sivil yönetimden umudumuz yoktur.
(Son gözde işadamlarımızdan Ahmet Çalık, Sudan’da iş aldığına göre, hiç olmazsa o devlet başkanına ’Anıtkabir Türkiye’nin hassasiyetidir’ deme cesaretini göstermeliydi. Nerede o yürek; sonra ihaleler aldığı iktidarı kendisine ne der!)
Rafet AKDENİZ
Hasmane saldırı
CUMHURBAŞKANI A. Necdet Sezer tarafından Giresun Üniversitesi Rektörlüğüne 23.5.2007’de atanan Prof. Osman Metin Öztürk; Başbakanın konuşmasından sonra bazı gazetelerde "Otur Yerine Rektör Paşa", "Sen Kimsin Ya", "Otur Oturduğun Yerde" gibi başlıklı haberler yapıldığını belirterek şunları söylüyor:
"Bu yorum ve beyanlardan sonra şahsım ve ailem hakkında bu yaşıma kadar işitmediğim ağır küfürlerin ve hakaret içeren ifadelerle karşıladım. Bu vesileyle, benim ve ailem hakkında ağza alınmadık küfür edenleri ve bu küfürlere muhatap olmama neden olanları, şu aşamada, kamuoyunun bilgisine, vicdanına ve Allah’a havale ediyorum. Tarafıma yapılan hasmane saldırının, hakaretin ve küçük düşürmenin, gerçekte bunları yapanların kendilerine yapılmış olduğunu kabul ediyorum. Çünkü inanıyorum ki, "kim ne yaparsa, kendine yapar. Ne mutlu Türk’üm diyene."