Paylaş
Bir başka salonda ise, Türk Alman Dostluk Federasyonu’nun 7. Kültür Haftaları programı çerçevesinde ‘Öncü Kültür ve Entegrasyon’ başlıklı bir panel vardı.
Alman ve Türk aydınlarının katıldığı panelin en önemli konuşmacısı Federal Almanya’nın eski Kültür Bakanı Prof. Nida Rumelin idi. Münih Üniversitesi’nde öğretim üyeliğini sürdüren ve eski Başbakan Schröder'in 'Benim filozofum' dediği Rumelin, yeni geliştirdiği tezini anlatırken “Öncü kültür hümanizm olmalıdır. Öncü kültürün içerisinde tüm evrensel değerler vardır" diyerek şöyle konuştu:
“Bir ülkenin öncü kültürü veya Avrupa’nın öncü kültüründen bahsetmek eksikliktir. Avrupa tek bir kültürden meydana gelmemektedir; hepsi farklıdır. Bu nedenle de farklı kültüre sahip olan Türkiye’nin de Avrupa'da yeri vardır.”
Türklerden yoğun alkış alan bu sözlerden sonra söz alan CHP Genel Sekreter Yardımcısı Onur Öymen, “Ne kadar güzel sözler... Tabii ki Avrupa tek bir kültürden oluşmuyor” dedi, "Ama" diye ekledi:
“Almanya’daki vatandaşlık anlayışı kan bağına bağlı... Örneğin, ataları Alman olan ama tek kelime Almanca bilmeyen Kazaklar, hemen Alman vatandaşı yapılıyor. Ama burada doğup büyümüş, ataları Alman olanlara Almanca öğreten Türkler ise ne yazık ki Alman vatandaşı olarak kabul edilmiyor. Esas sorun bu... Sizin bakışınıza karşı bizim de söyleyeceklerimiz var. Bizde kan bağına bakılmaksızın, 40 yaşına gelmiş her kişi cumhurbaşkanı olabilir. Bu yıl Mevlana Yılı... Mevlana’nın dediği gibi ‘Ne olursan ol, yine gel' anlayışı bir hoşgörüyü ifade eder. Bu bir kültürdür ama karşı tarafta ise ‘öteki’ ve ‘ben’ anlayışı hâkimdir.”
Öymen, Almanları epeyce eleştirdi... PKK terör örgütünün para karşılığında Avrupa’ya ‘terör’ bahanesiyle 200 bin kişi soktuğunu, bunlara ‘siyasi sığınmacı’ kimliği adı altında asgari geçim standardı olarak 700 Euro 'barınma ve geçim yardımı' ödendiğini; aslında bu paranın önemli bir bölümünün terör örgütü ve insan simsarları tarafından geri alındığını belirterek şöyle konuştu:
SİYASİ DEĞİL TİCARİ SIĞINMACI
“Benim büyükelçilik dönemimde binlerce kandırılmış siyasi sığınmacı adayı gelerek ‘Biz Türkiye’de herhangi bir baskı görmedik, Türkiye aleyhtarı da değiliz. Buraya tamamen ekonomik gerekçelerle getirildik. Onlara da 5000 DM (yaklaşık 2500 Euro) verdik. Ama sonradan kandırıldığımızı anladık. Şimdi tekrar Türkiye’ye dönmek istiyoruz' dediler. Biz de gerçekten teröre bulaşmamış olanlara yardımcı olup pişmanlık yasasından yararlanmalarını sağladık.”
Öymen, tam ifade etmese de Almanların terör örgütünün oyununa geldiklerini söylemek istiyordu. Ekonomik nedenle yurtdışında çalışmak isteyenler, bir şekilde terör örgütünün ağına düşürüldü. Almanlar buna ya bilerek göz yumdu, ya da geç farkına vardı.
Sonra da olanlar oldu.
Öymen, Alman dostlarına ‘Hep insan haklarından söz ettiğiniz halde parlamentoda Türkiye’nin laikliğini savunan bir ifadeniz olmuyor” diye serzenişte bulundu. ‘Derin devlet’ konusunda Öymen’in söyledikleri hayli çarpıcıydı:
Almanya'nın iki istihbarat örgütü vardır. Biri iç İstihbarattan sorumlu
Anayasayı Koruma Kurumu, öbürü dış istihbarattan sorumlu BND. İç istihbarata bakan kurumun ne zaman toplanacağı bilinmediği gibi kamuoyuna karşı da hiçbir açıklama yapılmaz. Ama bizim MGK böyle değildir.
Hrant Dink suikastı için “Siyasi sorumluluğu bulunması nedeniyle İçişleri Bakanı derhal istifa etmelidir” diyen Öymen, Anayasal hak olmasına karşın hâlâ Türklere seçme ve seçilme hakkı verilmemesi konusunda izin vermemesinden ötürü Almanya'ya, bu konuda 'sessiz' kalan AKP'ye de eleştiriler yöneltti ve "Almanya bazı ülkelere seçim için izin veriyor, bize vermiyor. Entegrasyon bu sorunların çözümünden geçiyor" dedi. Ayrıca Türk yasalarında seçimlerde hâkim denetimi esas olduğundan 'mektupla oy' kullanma önerisine de karşı çıktı, "Yeni bir düzenleme Türkiye'de suiistimallere yol açabilir. Bunun için artık zaman olarak da geç" diye ekledi.
ALMANYA'NIN LAİKLİK RAHATSIZLIĞI
Güvenlik Konferansı için dün Münih'e gelen Baykal Eyalet İçişleri Bakanı CSU'lu Beckstein ve Eyalet Meclis Başkanı Gluck ile görüştü. Baykal görüşme ile ilgili olarak, koalisyon ortağı olan Hıristiyan Sosyal Birlik'in (CSU), AKP hükümetin laiklik konusundaki tutumundan rahatsızlık duyduğunu ve tereddütlerinin olduğunu, belirtti. Baykal konferansta sadece konuşma yapmayacak, gözlemci olarak bulunacak. Bugün de Türk işçileri ile bir araya gelecek.
Münih'ten yazmaya devam edeceğiz.
Türk Kültür Enstitüsü kurulmalı
ALMANYA'daki Türklerin arasında bir istekleri de hayli ilginç... Yıllar önce Frankfurt, Berlin’de açılan ‘Türkevleri’nin artık yeterli olmadığını, bunun yerine çağdaş, modern, aynen Almanların Goethe, İspanyolların Cervantes gibi ‘Türk Kültür Enstitüsü’ açılmasını istiyorlar. Bu enstitülerde, Türkiye’nin sanat ve Kültür eserler sergilenebilir, konserler verilebilir, konferanslar yapılabilir. Avrupa’da müzik, tiyatro, resim, heykel ve sinema gibi hemen her dalda yetişkin yüzlerce sanatçımız var. Avrupa Hürriyet’in bir süredir ‘Türk Kültür Enstitüsü’ kurulması için Türk sanatçılar, edebiyatçılar, yazarlar arasında oluşturduğu forumun Türkiye’ye de yansıtılmasını istiyorlar. Frankfurt2008 Uluslararası Kitap Fuarı’nda Türkiye konuk ülke... Vatandaşlar bu fırsatın değerlendirilip Türkiye’nin en güzel şekilde tanıtılmasını arzu ediyorlar. Bu konuda Kültür ve Turizm Bakanlığı’na büyük görev düşüyor.
ANA DİL DERSLERİ Almanya artık anadil derslerine desteğini çekmiş... Bununla kalmayıp, okullarda Almanca dışında başka bir dil konuşulmasını bile yasaklıyor. Vatandaşlar çocuklarının Türkçe’yi nasıl öğrenecekler diye kara kara düşünüyorlar. Münih’te bir heyet, Eyalet Kültür Bakanlığı’na gidip tepkilerini dile getirmiş. Bakanlık ise “Çok arzu ediyorsanız kendiniz örgütleyin, dersi verdirin” demiş. Vatandaşlar, “Biz bunun altından kalkamayız, Ankara bize yardımcı olsun, konsolosluklarımız ve eğitim ataşelerimiz ne güne duruyor” diyorlar. Baden Württemberg Eyaleti’nin Rastatt belediyesi, ana dil dersi için sınıf tahsis etmekten vazgeçmesi karşısında Türkler, bir komisyon oluşturarak belediyeyi AİHM’ye şikayete hazırlanıyorlar. İş buralara kadar varmış. Bu anadil faciasının henüz buz dağının ucu... “Yakında sokakta Türkçe konuşma yasaklanırsa hiç şaşırmayacağız” diyenler de var.
YURTDIŞI BAKANLIĞI Avrupa’da Türklerin sayısı 5 milyonu geçti... Bunların sorunları gittikçe artırıyor. Sorunların tespit edilip, tek elden çözümlenmesi isteniyor. Bu sorunların çözümü için koordinasyon şart... Bölük pörçük çalışmalarla hem emekler hem de para ziyan oluyor, sonuçta hiç bir netice alınmıyor. Bu yüzden acilen ‘Avrupalı Türkler’in de dahil olacağı bir ‘Yurtdışı Bakanlığı’ kurulmalı...
SOSYAL GÜVENLİK Almanyalı Türklerin en büyük sorunlarından biri de Türkiye’de emeklilik... 3201 sayılı yasa ile yurtdışındaki çalışma sürelerini SSK, Emekli Sandığı veya Bağ-Kur’a (özellikle kadınlar) Türkiye’den de emekli olmak isteyenlerin karşısına ‘kesin dönüş’ şartı çıkıyor. SSK bu sorunu şimdilik aşmış, yurtdışında iş piyasasından çekilene maaş bağlıyor. Ama Bağ-Kur ve Emekli Sandığı vatandaşa tasını-tarağını topla Türkiye’ye dön’ diyor. Aksi takdirde maaş bağlamıyor. Türkiye’de Sosyal Güvenlik Reformu’ ile bu iş daha da Arap saçına dönmüş. Reform yasası, iptal edilince yurtdışındaki Türklerin daha da kafası karışmış. Geçtiğimiz günlerde Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun, ‘Avrupa Hürriyet’e yaptığı açıklamasında “Çalışmalar yapıyoruz” demiş ama buralardaki vatandaşlarımızı tatmin etmemiş bu sözleri.. Bu açıdan, Türkiye’den emekli olmak isteyenlerin kulağı Ankara’da bugünlerde.
Özel hastaneler mercek altında
"ÖZEL hastaneler fabrika gibi" (6.2.2007) başlıklı yazımızda by-pass, anjiyo, stent takma gibi kalp ve damar cerrahisine dönük yoğun işlemle karşılaşan bazı hastanelerin neden denetimden geçirilmediğini sormuştuk.
Çalışma Bakanlığı, bazı özel hastaneleri mercek altına almış... SSK müfettişlerinin yaptıkları araştırmalarda bir günde 41 anjiyo yapan hastane ve doktorları tespit etmiş; yani bir ayda 7701 kişi...
30 dakikada bir anjiyo hesabıyla bunun mümkün olamayacağı ileri sürülüyor.
İnceleme yapılan bu hastaneler, bizim de yazımızda sözünü ettiğimiz Şafak Hastaneler Grubu ile Medicana Hastaneler Grubu ve İsviçre Hastanesi imiş...
Vatan Gazetesi bu konuda ilginç bir haber yapmış...
Kamuoyunda bir süredir, şişirilmiş faturalarla büyük cirolar yapan hastaneler dillerden düşmüyordu.
SSK nihayet uyandı... Ama sevklerin de doktorlar bazında, kendi içinde soruşturulması lazım.
Yani kamu adına yapılması gereken sağlık harcamalarının 'özellere' kanalize edilmesi, en hafif deyimiyle büyük haksızlık ve ayrımcılık.
SSK, temiz ve şeffaf bir sağlık hizmeti istiyorsa, belirli tarikatlarca son yıllarda pıtırak gibi artan özel hastaneleri, bunlara hasta sevki yapan kurumları ve vicdanları rahatsız ettiği ileri sürülen doktorları mercek altına almalıdır.
Sadece bu üç hastane değil, hepsi soruşturulmalıdır.
Paylaş