Paylaş
Arınç ve Kuzu'nun yaptıkları Anayasa'yı ihlal suçudur
Önce, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, başvurunun reddi gerektiğini, hemen arkasından da Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, başvuru doğrultusunda bir kararın anayasa ihlali olacağını bir sohbet toplantısında değil TBMM’de ileri sürdü... Her ikisinin beyanları da, TCK madde 277’de düzenlenen ‘yargı görevi yapanları etkileme’ maddesini alenen ihlal ediyor. Ayrıca, Anayasa Komisyonu Başkanı Kuzu, Anayasa’nın 138. maddesi 2. fıkrasında düzenlenen “... Kimse mahkemelere... tavsiye veya telkinde bulunamaz...” açık hükmüne rağmen, vaki beyanları ile Anayasa’yı ihlal eden bir Anayasa Komisyonu Başkanı (Anayasa profesörü unvanı ile) olarak akademik saygınlığına ters düşüyor.
Referandum sürecinde gelinen noktada şu hususlar dikkat çekiyor: Anayasa Mahkemesi raportörü başvurunun reddi yönünde rapor hazırladı.
Cumhurbaşkanı’nın atadığı iki yeni üye de raportörün raporu doğrultusunda ‘iptal talebinin reddi’ yönünde oy kullandı. Diğer dokuz üye ise şekil yönünden görüşme doğrultusunda oy kullandı. (Bu incelemede, şekil şartlarına uygunluk bakımından 110 imza ile yapılan başvurudaki bazı iddialar değerlendirmeye alınacak depo imzaların -boş kağıda alınan imzalar- Anayasa değişiklik kanun teklifinde kullanıldığı, iki farklı teklif bulunduğu, birincisinde olmaması gerektiği halde Meclis Başkanı’nın imzasının bulunduğu, oylama kurallarına riayet edilmediği gibi hususlar...)
KORKTUKLARI NOKTA
Anayasa değişikliklerini savunanların endişe ettikleri nokta, aynı incelemede, Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin de -kılavuz norm olarak- değerlendirmeye alınabileceği...
İktidar yöneticileri ve onlar gibi düşünenler, Anayasa Mahkemesi’nin, raportörün görüşü doğrultusunda -şekil yönünden dahi görüşmeden- başvurunun reddedilmiş olması gerektiğini iddia ediyorlar ve davayı etkilemeye çalışıyorlar. Asker ile davalarını ‘hal yoluna’ soktuklarını düşünen ve sıranın yüksek yargıya geldiğini düşünenler de, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın dosyayı referanduma kadar gündeme almamasını (sümen altı etmesini) basın yoluyla tavsiye ediyorlar. İktidar ve destekçileri yüksek yargıya huruç harekatını sürdürüyorlar. Bu süreçten, bağımsız ve tarafsız bir yargı mı, siyasallaşmış bir yargı mı, yoksa partileşmiş bir yargı mı çıkacak; sorulması gereken soru budur!
GÜNÜN SÖZÜ
“Her şey yabancıların eline geçmiş. Boğazımıza kadar borca batmışız. Yarı sömürge bir devlet haline gelmişiz.(...) Ya istiklal, ya ölüm. Başka çare yok!”
(Cüneyt Arkın)
Ali Nesin’den Yetiş’e: TÜBİTAK’tan şikâyetçiyim
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nüket Yetiş’e açık mektup:
Sorumlusu olduğunuz TÜBİTAK’tan şikâyetçiyim. Sadece ben değil, matematikçi ya da değil, tanıdığım herkes şikâyetçi. Ben kendi dertlerimi size anlatmak istiyorum. Eğer isterseniz diğerlerinin dertlerini kendilerine sorup dinlersiniz.
2007 yılında Şirince’de dağ başında, Nesin Vakfı bünyesinde bir ‘Matematik Köyü’ kurduk. Halkımızın maddi katkısı ve emeği vardı. Tam bir imece ürünü. Hiçbir maddi çıkar gütmeden bireysel çabalarımla 1998’den beri her yaz düzenlediğim matematik yazokullarını artık Matematik Köyü’nde yapıyorum. Her yaz 500 dolayında liseli ve üniversiteli genç Matematik Köyü’nde dünya çapında matematikçilerle ve olağanüstü bir matematikle tanışıyor. Söylemeye gerek var mı?
Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu dar gelirli ya da yoksul.
Dünyanın her yerinde böyle bir girişim devlet tarafından desteklenir. Biz de projelerimizi desteklemesi için doğal olarak TÜBİTAK’a başvuruyoruz. Bu yıl da 11 yazokulu projemizin 7’sine maddi destek vermesi için TÜBİTAK’a başvurduk. Tüm projelerimizi desteklemeyeceğini deneyimle bildiğimizden, sunduğumuz projelerin iki ya da üçünü desteklerse, bu destekle diğer projelerimizi de yürütebileceğimizi düşündük. Ne yazık ki reddedildi.
Belediye başkanlarına ‘Bahçeli’ uyarısı gerek
SON günlerde bazı CHP’li belediyeler hakkında özellikle dinci gazetelerde çeşitli haberler yer almaya başladı. CHP Kılıçdaroğlu ‘siyaset sahnesi’ne çıkıp, AKP’ye yolsuzluk konusunda ‘vurdukça’ bu karşı haberlerin daha da artması bekleniyor. Dosyalar ortaya dökülecek tabii... Ama bunların arasında AKP’li belediyeler var mı; yok. Hiçbir belediyenin yolsuzluk ya da usulsüzlük yapmaya hakkı yok. Özellikle de CHP’li belediyelerin; AKP’nin kıskacında olduklarını bilmeli; bu müfettiş baskısından telefon dinlemeye kadar uzanıyor.
1990’ların başında SHP’li belediyelerin başlarına neler geldiği unutulmamalı...
Bir dostumuz İSKİ eski Genel Müdürü Ergun Göknel’in ‘çektiklerinden’ sonra söylediği bir sözü hatırlattı. “Aynaya baktığında bir başka birisini görüyorsun, her şeyi yaparım, bana bir şey olmaz zannediyorsun... Kendini ‘kral’ sanıyorsun. Kararlar alıyorsun, sözler veriyorsun. Aradan bir süre sonra verdiğin kararlar seni vuruyor, gerekirse hapishanelere giriyorsun. Sonunda emekli maaşına kalıyorsun.”
Göknel masanın arkasına oturduğunda sapıtıyorsun, demek istiyor.
Kılıçdaroğlu’nu izleyen bazı belediye başkanlarının altında 170 bin Euro’luk araçlarla nasıl gidebiliyorlar. Hem de Kılıçdaroğlu Mercedes’e binmeyeceğini açıkladıktan bir hafta sonra... Çok az belediye başkanı kaldı; ilkeli, ahlaklı, düzgün, rant anlayışından uzak, gösterişli yaşamdan uzak duran, halkını düşünen, herkese eşit davranan... Halkın parasını çarçur etmeyen...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinden seçilen Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak hakkında iddialar ortaya çıkınca, üyeliğini askıya aldı.
CHP genel merkezi, o zaman ne duruyor?
Ne sivilleşme ne demokratikleşme
İLHAN Cihaner müdafisi avukat Turgut Kazan isyan ediyor: CİHANER dosyası Erzurum’a geldi ama Yargıtay’a gönderilmiyor. Yargı kararı dinlenmiyor, açıkça yasa çiğneniyor. Erzurum özel yetkili mahkemesi suç işlemeye devam ediyor. Müvekkilimiz yargılanmıyor, yargısız infaz yapılıyor.
Kamuoyu bilmelidir ki, bir başsavcıya bu yapılıyorsa, yarın herkese aynısı yapılır, yapılacaktır. Bu gidişi sivilleşme ve demokratikleşme sananları uyarıyoruz.
Paylaş