Paylaş
“Ben 1960’ı da, 1980’i de yaşadım. Yassıada’ya da gittim. Kayınbiraderim Prof. Dr. Hüsnü Göksel, Köşk’ün kapısında Aziz Nesin’in ‘Aydınlar dilekçesi’ni okuyan kişidir. Bizler 12 Eylül 1980 öncesi sokaklarda yürüyemiyor, pencere önünde oturamıyorduk, her an çatışma oluyordu, biz ailece kaç kez arabanın içinde iki ateş arasında kaldık. Bahçelievler 4. Cadde’de sağcı, solcu çocuklar birbirini tabancayla kovalıyordu. Bunları gözümüzle gördük. Çocuklarımızı liseye, ilkokula bile göndermeye korkuyorduk, bunları yaşadık. 12 Eylül sonrası, sıkıyönetim de ilan edilince rahatladık, nefes aldık. Sonra bir de şu var; referandum da Evren % 92 oy aldı. Bu oyları verenlerin oy hakkı ne olacak, annemin, babamın, eşimin, tanıdıklarımın bizim oylarımız ne olacak? Bu oylar yok mu sayılacak? Suçlu bu iki general mi? İşkencecilerin bulunması cezalandırılması esas değil midir? Acaba yapılan işkenceler yukarıya aksediyor muydu? Birçok şeyi üst düzeydekilerden saklamak âdettir, ortamı iyi göstermek için ‘Her şey kontrol altında’ da derler. Liderleri mahkemelere götüren etrafındaki dalkavuklardır. Menderes’te de öyle olmuştur muhakkak. ‘Herkes size hayran beyefendi bir şey yok’ diye saklaya saklaya ipe yollamışlardır onu.
Şimdi bugün acaba herkes müdahil olmakta samimi mi, yoksa yarışa mı girdiler, aman biz de geri kalmayalım diye?.. Yani siyaseten mi herkes müdahil olma yarışına girdi? Ben hiç de samimi olmadıkları kanısındayım. Bu kadar insan orada toplanıyor da neden bazı antidemokratik işlere kimse ses çıkaramıyor. Acaba öfkelerini, zaten halen güçsüz olan bu kimselere mi ‘deplase’ ediyorlar. Bu 12 Eylül’e karşı olma ve 12 Eylül’ü inceleme basit olmamalı, geniş olarak incelenmeli, % 92’i iyi değerlendirilmeli...”
Evren’e işkence yapmayın
KENAN Evren bir NATO subayı idi. NATO’nun amacı zaten Atlantik emperyalizmini savunmaktı. Bunu yalnız sosyalist sistemi kuşatarak değil, bütün ülkelerdeki halk hareketlerini bastırarak yapabilirdi. NATO içinde gizli kontrgerilla bunun için kurulmuştu. İşkence aletleri bunun için üretiliyor, birtakım siyah gözlüklü insanlar bunun için yetiştiriliyordu. Kenan Evren o dönemde yapılan bütün işkencelerden birinci derecede sorumlu olsa da işkence insanlık onuruna yakışmadığı için sakın kendisine işkence yapmayın ve kötü muamelede bulunmayın. İktidar sahiplerine de sesleniyorum. Bir kere güç ve yetki elimize geçti diye haksız ve hukuksuz iş yapmayın. Küçük dağları ben yarattım havasına girmeyin. Zira bugün ne kadar kudret sahibi olursanız olun, yarın bu güç elinizden çıkacak. Yalnız bugüne değil, yarına da hesap vereceğinizi düşünerek hareket edin.
Kenan Evren’in düştüğü durum herkese ders olsun. Aman ona işkence yapmayın!
Zeki SARIHAN
Biliyor musunuz
- CHP Hatay Milletvekili Mevlut Durdu’nun, 2004 yılında İskenderun Körfezi’nde batan zehir yüklü Ulla gemisinin çıkarılması için somut bir işlem yapılmadığını belirterek, “Ulla denizin dibinde zehir saçmayı sürdürüyor, AKP hükümeti oyalama taktiği ile olayı kapatmaya çalışıyor. Yedi yıldır bir geminin bakımı nasıl bitmez ve bunun hesabı nasıl sorulmaz. İlgili firmaya tebliğ edilen para cezası ödenmiş midir?” diye sorduğunu...
-4 BAŞAKŞEHİR’deki Kiler Market’in yerine bir anda plan değişikliği ile 18 katlı AVM; rezidans ve oyun-eğlence merkezi yapılma kararı karşısında, çevrede oturan Başakşehir sakinlerinin “Biz Ayamama Deresi’nin yatağında yapılaşma istemiyoruz. Rezidanslara hayır” dediğini ve rantçılara intizar ve beddua eden afişler astıklarını...
Başbakan idari baskı uyguluyor
HUBYAR Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, ‘Aleviler ve seçmeli Kuran dersi’ konusunda karşıt bir açıklama yaptı. Özetle şöyle: “Biz bir Kuran okuruz, bir Kuran a benzemez. (Nesimi)
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kuran-ı Kerim’in okullarda öğretilmesinin önünün açılmasının ardından Alevilerin seçmeli ders talebinde bulunmasını eleştirerek, ‘Ya Kuran sizin de kitabınız değil mi?’ dedi. Bu durumda Sayın Başbakan’ın sorusunu cevapsız bırakmamak gerekir. Alevilerin Kuran anlayışı, algılayışı, yorumu ve uygulaması ne Sünni ne de Şii İslam anlayışına benzer. Her ikisinden de farklıdır. Aleviliğin İslami mezhep-tarikat ve yorumlardan çok farklı olmasının nedeni de budur.
Alevilerin büyük bir çoğunluğu kendisini İslam olarak görür. Fakat bu İslam nasıl bir İslam’dır? Sünniliğin ve Şiiliğin kabul ettiği İslam’la uzaktan yakından benzerliği yoktur. Sayın Başbakan daha şimdiden ‘Ya Kuran sizin de kitabınız değil mi?’ diyerek Alevi çocukları ve aileleri üzerinde bir idari baskı oluşturmaktadır. Bu ve benzeri baskılar nedeniyle Alevi çocuklarının bu dersi seçmeme tercihinin önü kesilmektedir. Alevilere yeni bir Kuran dayatılmaktadır. Yezid, Hz. Hüseyin’e ve İslam âlemine kendi İslam anlayışını dayattığı zaman Hz. Hüseyin şunu söylemiştir: ‘Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezid gibi bir yöneticiye düçar olmuştur’...”
Arıları öldürüyor ve balını sahteleştiriyoruz
TEMA Vakfı Kurucusu ve Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, “Kemerburgaz’da arıların öldüğüne dair şikâyeti okudum. Evet arıları öldürmek için elimizden geleni yapıyoruz. Arıların geçim sağladığı doğal ekosistemi, özellikle de meraları satıyoruz ve inşaata açıyoruz” diyor.
Karaca, okurlarımız için iki not da göndermiş: “ABD’deki tarımsal ürünün üçte biri, böcekler tarafından polenlenen bitkilerden elde edilmektedir. (Geri kalanları ise buğday, pirinç ve mısır gibi rüzgârla polenlenen tahıllardır.) Balarısının polenleme hizmeti, ürettiği baldan 60 ila 100 kat daha değerlidir. Yabani böğürtlen arılarının değeri ise çok daha büyüktür; öyle ki, her biri yaşamı boyunca 15-19 litre böğürtlen polenlemekte ve çiftçiler tarafından ‘havada uçan 50 dolarlık banknotlar’ olarak görülmektedir. Son 50 yıl içinde, ABD’deki balarısı kolonilerinin yarısından fazlası yitirilmiş, bu kaybın % 25’i ise son 5 yılda gerçekleşmiştir. (Kaynak: 1997 Dünyanın Durumu Doğal Hizmetlerin Değerini Bilmek/6. Bölüm, Janet N. Abramovitz)”
Meraların veriminin arılarla arttığını söyleyen Karaca, “Örneğin yonca bitkisinde tozlayıcı böcek olmadığı zaman meyve bağlama oranı % 1.43 ile % 2.35 arasında değişirken, serbest şartlarda tozlayıcı böcekler olduğu takdirde meyve bağlama % 53’e, meyve başına tohum sayısı da 1.73’ten 2.35’e yükselmiştir. (Ziraat Y. Müh. Ahmet İnci-Ana Arı Üretimi-Ankara 1999, s.35)” diye ekliyor.
Paylaş