Paylaş
Hayallerin Peşinde (Revolutionary Road) filminde, başroldeki Leonardo DiCaprio’ydu, bu cümleyi sarf eden.
*
SON günlerde Türkiye ve ABD’nin Suriye konusundaki alışverişi, bana bu cümleyi hatırlattı.
Zira iki ülke de ellerindeki problemin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Bunu çözmek için neye ihtiyaçları olduğunu da keza aynı şekilde.
Ayrıldıkları nokta ise ne olmadan yapabilecekleri. Yani neden vazgeçebilecekleri. Türkiye “Esad gitsin” derken, ABD hâlâ bu noktaya gelmiş değil.
DIŞİŞLERİ BAKANI NE DEMEK İSTEDİ?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, kendisiyle iki hafta önce yaptığım mülakatta eğit-donat programının başladığını açıklamıştı.
“9 Mayıs’ta 300 Suriyeli muhalif Türkiye’ye geldi, sonraki hafta eğitimlerine başlandı” sözlerini bu köşede aktarmıştım.
Akabinde ise geçtiğimiz hafta, eğitilen muhalifler için Suriye’de güvenli bölge oluşturulması ve havadan korunmaları gerektiğini söyledi.
Ve ABD ile bu konuda “prensipte” anlaşıldığını açıkladı.
Bu sözlerinde yeni olan tek şey, ABD ile prensipte anlaşıldığıydı.
Zira Ankara zaten en başından beri bir güvenli bölge oluşturulmasını ve eğitilen muhaliflerin buraya yerleştirilmesini istiyor.
Hem IŞİD, hem Esad güçlerine karşı mücadele etmeleri için.
Bu bölgeyi de havadan ABD jetlerinin korumasını talep ediyor.
*
ABD ise malum, bu muhaliflerin sadece IŞİD’e karşı savaşmalarından yana.
Zira Esad’la çatışma riskinden kaçınıyor.
Dolayısıyla güvenli bölge meselesi de, “Esad’a karşı mı, değil mi” sorusunda kilitleniyor.
Zaten Çavuşoğlu’nun “prensipte” anlaşıldığını söylemesi de, temelde bir uzlaşma olduğu, ancak görüş ayrılıklarının hâlâ istişare edildiği anlamına geliyor.
Bununla birlikte Çavuşoğlu’na eğit-donat konusundaki anlaşmazlığı sorduğumda, “öncelik şu anda tabii IŞİD’le mücadele” diye yanıtlamıştı.
Dolayısıyla Ankara ve Washington, sonunda orta yolda buluşmuş görünüyor.
Eğit-donatta IŞİD ile mücadeleye öncelik verilmesinde sağlanan uzlaşma, yakında güvenli bölge oluşturulmasına da yansıyabilir.
‘LAİK DİKTATÖR’ ESAD
ABD’nin Esad’ı gözden çıkaramamasının tek sebebi ise, bunun IŞİD’e yarayacağını düşünmesi değil.
Washington, 2003 Irak işgalinden her geçen gün daha da pişman oluyor. Ve “laik diktatör” Saddam’ı devirmenin IŞİD’i yarattığını dile getirenlerin sayısı, gün geçtikçe artıyor. ABD bu nedenle Suriye’deki “laik diktatör”e dokunmaktan kaçınıyor.
İRAN VE RUSYA ENGELİ
BİR diğer sebep ise İran.
IŞİD’in son günlerdeki ilerleyişiyle birlikte İran, Şii milisleri ve desteklediği Hizbullah’ı sahaya daha da fazla sürmeye başladı. Dolayısıyla bugün IŞİD’le mücadele İran’a emanet.
Ancak aynı İran, malûm, Esad’ın arkasında duruyor. Ne var ki, Suriye’de IŞİD’e karşı savaştığı için, ABD buna göz yumuyor. Ve gittikçe daha da muhtaç olduğu İran’ı karşısına almamak için, Esad’a dokunamıyor.
*
RUSYA da elbette bir diğer faktör.
Geçtiğimiz hafta ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya’da Başkan Putin’le görüşmüştü.
Bunun üzerine pazartesi günü Putin’in İngiltere seçimlerini kazanan David Cameron’ı araması, dikkate değer. Zira iki lider en son Mayıs 2013’te Suriye konusunda görüşmüşlerdi.
Dahası, bu kez iki ülkenin ulusal güvenlik danışmanlarının Suriye konusunda tekrar görüşmeye başlamasına karar verdiler.
Rusya ile artacak işbirliği ise ister istemez Moskova’nın desteklediği Esad’ı koruma altına alacaktır.
OBAMA’YA BASKI ARTIYOR
ANCAK diğer yandan, Obama’nın Suriye politikasını değiştirmesi ve daha aktif olması için üzerindeki baskı her geçen gün artıyor. Bunun için de Türkiye’nin işbirliğinin elzem olduğu, bunun için ise ABD’nin Esad konusundaki tavrını değiştirmesi gerektiği,
Washington’da gittikçe daha çok ve daha yüksek sesle dile getiriliyor.
Dolayısıyla henüz hem Türkiye, hem ABD’nin neden vazgeçebileceklerini söylemek için erken.
Envanter kontrolü her iki ülkede de devam ediyor.
Paylaş