Paylaş
Aynı okulda okuyan üç yakın arkadaş, İstanbul’da indi. Oradan otobüsle Urfa’ya gittiler. Sonrasında ise izlerini kaybettirdiler.
Bugün Suriye’de oldukları tahmin ediliyor. Elbette IŞİD saflarında.
*
İŞTE bu 3 genç kız tozu dumana kattı. Önce İngiltere, Türkiye’yi suçladı. Genç kızların girişini engelleyemediği için.
Bunun üzerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İngiliz yetkililerin kendilerine üç gün sonra bilgi verdiğini söyledi. İngiltere Başbakanı David Cameron’ın yanıtı ise sert oldu: “Başbakan Yardımcısı’nın söyledikleri doğru değil. Türkiye’yi zamanında bilgilendirdik.”
Geçtiğimiz haftasonu ise Türk basını, İngiliz yetkililerin bir gün sonra, yani 18 Şubat’ta Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği’ne haber verdiğini yazdı.
Son olarak da İngiliz Parlamentosu Türk Hava Yolları Genel Müdürü’nü ve Türkiye’nin Londra Büyükelçisi’ni, sorularını yanıtlamak üzere komisyona çağırdı.
Türkiye-İngiltere arasında neler oluyor?
*
CEVAPLARI alabileceğim en doğru kurum: İngiliz Savunma Bakanlığı. Bakanlık’tan üst düzey bir yetkili, sorularımı telefonda yanıtlamayı kabul ediyor.
Öncelikle: İngiltere neden kızların seyahat edeceğini Türkiye ile önceden paylaşmadı? Yetkili “Çünkü böyle bir istihbarat yoktu. Bunu kimse bilmiyordu” diyor.
Açıklıyor: “Şu anda İngiltere’de o kadar çok şüpheli var ki. O nedenle özellikle o üç genç kız hakkındaki istihbarat paylaşılmamıştır” diyor.
Buna “Cihatçı John”u örnek gösteriyor. Yani Batılı rehinelerin boğazlarını keserken görüntülenen IŞİD militanını. Malum, sonradan İngiliz vatandaşı olduğu belirlenmişti.
“O da İngiliz istihbarat örgütlerinin şüpheli bulduğu düzinelerce gençten sadece biriydi. Aralarından hangisinin ciddi problem yaratacağını önceden kestirmek imkânsız” diyor.
*
YETKİLİ, aynısının bu genç kızlar için de geçerli olduğunu söylüyor. “Zaten seyahat edeceklerinden ailelerinin bile haberi yoktu. Böyle durumlarda ancak kişiler ortadan kaybolduktan sonra alarma geçiliyor” diyor. Yani İngiltere de durumun sonradan farkına varmış. Ve ancak o zaman Türkiye’ye bildirmiş.
4-5 yıldır çok fazla şüpheli ve dolayısıyla istihbarat olduğunu, tüm bunları analiz edebilmenin ise çok zor olduğunu anlatıyor. Kurumların bu yeni koşullara henüz adapte olamadıklarını söylüyor. Türkiye-İngiltere arasındaki krizin de bundan kaynaklandığını.
*
İNGİLİZ hükümeti, 600 İngiliz vatandaşının IŞİD’e katıldığını açıklamıştı. Yetkiliye göre ise gayrı resmi rakam 3000 civarında. Peki bu cihatçılar nasıl hareket ediyor?
“Eskiden her şey farklıydı” diyor. “Cihatçılar sokaklardan, camilerden gençleri toplardı. Sonra da onları Ürdün ve Yemen’deki 2 haftalık radikal eğitim kamplarına gönderirlerdi. Bunların bir kısmı bölgede kalır, bir kısmı da İngiltere’ye dönerdi. Zamanı geldiğinde aktif olmak üzere.”
Koşulların nasıl değiştiğini anlatıyor: “4-5 yıldır tamamen internetten insan topluyorlar. Sonrasında da gençler kamplara kendi insiyatifiyle gidiyor. Yani aradaki aracılar kalkmış durumda. Bu sebeplerden dolayı da takipleri neredeyse imkânsız” diyor.
Kampların da artık Yemen ve Pakistan’da olduğunu, Ürdün’dekilerin kapandığını ekliyor.
*
BU son olay, İngiltere’yi yeni koşulların zorluğuyla yüzleştirmiş görünüyor. Ancak bunu, Türkiye’nin sınır güvenliğinden şikâyet eden Batılı ülkelerin de farketmesi gerekiyor. Zira bu koşullarda mutlak güvenlik sağlamak imkânsız.
Bu nedenle birbirini suçlamak yerine, elele vermek gerekiyor. Bu tabloyla başa çıkabilmenin tek yolu bu.
YAŞAR KEMAL BARIŞ GÜNÜ
Silah bırakma çağrısının yapıldığı 28 Şubat günü, “Yaşar Kemal Barış Günü” olsun. Bu hem Yaşar Kemal ismini nesilden nesile aktarır. Hem çağrının yarattığı barış umudunu her yıl yeniden yaşatır. Hem de ömrünü Kürt meselesine adamış Yaşar Kemal’i, çözüm süreci için tarihi olan bu günle özdeşleştirir.
İnsanlığın ve tüm insanların ortak diliydi Yaşar Kemal. Sayesinde ebediyen bu dili konuşacağız.
Paylaş