Paylaş
Haftalardır birlikte oturup kalktığımız tezkere. Yalnız biz bu filmi daha önce görmüştük. Önce 1991 Körfez Savaşı’nda. Sonra da 2003 Irak işgalinde.
Peki o tezkerelerin içeriği aynı mıydı? O günlerin koşulları nasıldı? Her iki dönemin tanıklarıyla konuştum. Önce 1991’e gidelim. Körfez Savaşı’na...
*
SAVAŞ sırasında Washington Büyükelçisi olan Nüzhet Kandemir’in evindeyim. Tam da tezkerenin oylandığı saatlerde. Kandemir, savaşın hemen öncesinde ise Dışişleri Bakanlığı müsteşarı, onun öncesinde de Bağdat büyükelçisi idi. Dolayısıyla hem Irak’ı en iyi bilen hem de tezkere pazarlıklarını bizzat yürüten isimlerden.
“Bush, Özal’ı çok severdi. Ona ‘Ozal’ diye hitap ederdi. Özal her aradığında hemen telefonu kapıp kendisi açardı” diye başlıyor söze. Ve o günlerde ABD’nin Türkiye’yi “2. küçük bir ABD” yapma rüyası olduğunu söylüyor. “Washington ne istese Türkiye yapar düşüncesi hâkimdi o günlerde, değil mi?” diyorum. “Evet ama tam tersi de geçerliydi” diye cevaplıyor. Dolayısıyla bugünden farklı olarak ABD, Türkiye’nin kendisini destekleyeceğinden yüzde yüz emindi.
*
BUNUN en önemli sebebi ise iki ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki sıkı ilişkiydi. Oysaki o günden beri hem 1 Mart tezkeresinin reddi gibi bazı gelişmeler sebebiyle bu ilişkiler zayıfladı, hem de Türkiye’de siyaset sahnesi sivilleşti, askerin rolü ciddi ölçüde azaldı. Kandemir, “O gün TSK’nın istediğini sivil otorite reddetmezdi” diyor. Ve ABD’ye giden heyetlerde hep üst düzey bir askerin yer aldığını ekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz haftaki New York ziyaretine katılan tek asker ise başyaveriydi. Bugün askerin yürütülen pazarlıklardaki rolü de bununla doğru orantılı.
*
PEKİ ABD’nin talepleri nelerdi? Türkiye’deki üslerini istediği gibi kullanmak ve topraklarından geçiş kolaylığı. Bugünkü gibi Amerikan askerlerinin Türkiye’de bulunma talebi ise yoktu. Peki Türkiye’nin asker göndermesi? Kandemir’e göre ABD, Türkiye’nin Irak’a girmesini o gün de, bugün de, hiçbir zaman istemedi. Kendi özel bölgesi olarak gördüğü ve yeraltı kaynaklarını kontrolünde tutmak istediği için.
*
ÖZAL ise tezkereyi hararetle savunuyordu. Hem kuzey Irak petrolünü, hem de oradaki Kürt oluşumunu kontrol etmek için. Partisi ANAP da arkasındaydı. Ne var ki asker, tezkereye karşıydı. Kandemir, dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın bu sebeple, Özal’la yaptığı baş başa görüşmenin hemen akabinde istifa ettiğini söylüyor.
Tezkere Özal’ın ikna çabaları sonunda 2. kez oylandığında Meclis’ten geçse de, Türkiye; Irak’a Özal’ın istediği ölçüde müdahil olamadı. ABD’nin 36. paralelin kuzeyinde oluşturduğu uçuşa yasaklı bölgede, hiçbir dahli olamadı. Sadece birkaç kez, 2-3 gün gibi kısa sürelerle Irak’ın kuzeyine 10 km kadar girerek takip hakkını çok kısıtlı olarak kullanabildi. O da sadece PKK kamplarına yönelik. Kandemir, bu korumalı bölgenin PKK kamplarını nasıl beslediğini anlatıyor. Ve bugün de ABD’nin Türkiye’nin tampon bölge talebini kabul etmeyeceği görüşünde.
*
SADDAM ise Türkiye’nin takip hakkına önce karşı çıktı. Ancak sonra müdahale etmedi. Zira kendisi zaten Kürtleri sindirmeye çalıştığı için, işine geldi. Kandemir, Saddam’ın Özal’ı 88’deki Halepçe katliamına da dahil etmek istediğini anlatıyor. Özal ise bu talebi “insan haklarına aykırı” diyerek reddetmiş. Bu mesajı bizzat Kandemir, Özal’ın özel temsilcisi sıfatıyla Saddam’ın yardımcısı Taha Yasin Ramazan’a iletmiş.
Kandemir son olarak o dönem tezkereye karşı çıktığını, hatta bu nedenle Özal’la birkaç ay küskünlük yaşadıklarını anlatıyor. Bugün de aynı görüşte.
*
1 MART tezkeresi görüşmelerini yürüten heyetin başındaki Deniz Bölükbaşı, dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in tanıklıklarıyla devam edeceğiz.
Paylaş