Paylaş
Bu yılki 29 Ekim törenleri, belki de bugüne kadar en çok şey söyleyenlerdendi.
Birçok “ilk”leri vardı. Bu “ilk”leri kısaca üç “S” ile özetleyebiliriz aslında: Sivil, seyyar ve sürprizli.
SİVİL TÖREN
Törenler iki bakımdan “sivil”di. Birincisi, askeri unsurlar azaldı, sivil unsurlar öne çıktı.
İkincisi, ilk kez 29 Ekim resepsiyonuna halk da katıldı.
*
Törenlere “sivil” unsurun damga vuracağı daha 28 Ekim’den belliydi.
O gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her ilden on kişiyi ağırladığı “vatandaş resepsiyonu”, resmi töreni ilk kez halka açtı.
29 Ekim akşamı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen resepsiyonda da en çok dikkatimi çeken bu “sivilleşme” mesajı oldu.
Yaklaşık 2500 kişinin katıldığı davette Erdoğan gazetecilerle yaptığı soru-cevap sohbetinde, bu bayramın devletin ve milletin buluştuğu bir yıldönümü olarak kutlanması gerektiğini özellikle vurguladı.
*
Resepsiyonda yaptığı kısa konuşmayı da neredeyse tamamen bu mesaj kapladı.
Bugüne kadar Türkiye’nin yaşadığı sorunları devletle millet arasında oluşturulmak istenen mesafe ve çatışmaya bağladı.
Hemen devamında sarfettiği cümlelerde de geçmişimizle yüzleşti: “Bu yüzden benzer şartlarda yola çıktığımız ülkelerin çoğu, demokraside ve kalkınmada önemli mesafe katederken, biz sürekli kendi içimize kapanarak, enerjimizi iç mücadelelerle heba ederek geride kaldık.”
*
Sivilleşmenin bir diğer tezahürü de, askeri unsurların azalmasıydı.
29 Ekim sabahı Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılan resmi törende, ilk kez tanklar yürümedi. Tank, top, tüfek görünmedi.
ERDOĞAN’DAN “SEYYAR SELAMLAMA”
Gelelim seyyar ve sürprizli kısmına.
Resepsiyonda Erdoğan’ın konuşması biter bitmez bir anda salonda bir saz sesi duyuldu.
Ve bir sazende Aşık Veysel'in "uzun ince bir yoldayım" türküsünü çalmaya başladı.
Derken birden bire salonun farklı yerlerinden, davetlilerin arasına karışmış birkaç kişi türküyü söylemeye başladı.
Bu “seyyar koro”dan daha şaşırtıcı olan, asıl kimlerin söylediğiydi: Cumhurbaşkanlığı’nda çalışan 2 garson, 2 koruma görevlisi ve 1 idari işler personeli.
Bunlardan biri de tam yanımda servis yapan garsondu. Yanda gördüğünüz gibi bir elinde ikram tepsisi, diğer elinde tuttuğu mikrofonla.
*
Erdoğan ilk kez 30 Ağustos töreninde yaptığı gibi, salon girişinde protokolde durup herkesle tek tek tokalaşmadı.
Onun yerine eşi Emine Erdoğan’la konuklar arasında gezinerek konuklarla selamlaştı. Buna da bir nevi “seyyar selamlama töreni” diyebiliriz!
ATATÜRK’TEN BUGÜNE
İlkleri saydıktan sonra, sıra “süreklilik”te.
Erdoğan’ın konuşmasından hemen önce salondaki üç barkovizyondan “Cumhuriyet belgeseli” izletildi.
Önce Mustafa Kemal Atatürk’ün 1. Meclis’teki hitabını dinledik. Onu Adnan Menderes ve Turgut Özal’ın Cumhuriyet’in kuruluşuna dair sözleri izledi.
Eminim salondaki herkes seyrederken Türkiye’nin 92 yıldır geçtiği meşakkatli yollardan bir kere daha geçti.
Törenin “ilk”leri o geçmişle buluşunca, şunu düşünmemekse mümkün değil:
92 yılda Türkiye’de çok şey değişti. İyisiyle kötüsüyle evrildi.
Sivil-asker ilişkilerindeki denge, dini sembollere karşı bariyerin kalkması, bu yolculukta önemli mihenk taşları.
Ancak diğer yandan o salonda farklı siyasi kesimlerin temsilcilerinin olmaması, bugün içinde bulunduğumuz keskin kutuplaşmanın ve demokrasimizin birçok derin eksikliğinin bir tezahürü.
*
Türkünün dediği gibi, bu “uzun ince bir yol”. Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’in 10.yılında söyledikleri, bugün hâlâ geçerli:
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetindeyiz.”
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun ve umuyorum ki yarınki seçimlerden Türkiye çok daha güçlenerek çıksın.
Paylaş