Paylaş
Kral, Nasreddin Hoca’yı eşek çaldığı için idama mahkûm etmiş. Tam idam edilecekken Hoca haykırmış: “Bu hayvan aslında benim kardeşimdir! Bir büyücü onu bu kılığa soktu. Bana bir yıl verirseniz, ona konuşmayı öğretebilirim!”
Kral “tamam” demiş. “Ama bir yıl içinde bu eşek konuşmazsa idam edileceksin!”
Hoca’nın karısı yakasına yapışmış: “Böyle bir şeyi nasıl vaat edebilirsin? Bu eşek konuşmayacak, biliyorsun!”
“Tabii ki biliyorum”, demiş Hoca. “Ama bir yıl içinde Kral da ölebilir. Eşek de ölebilir. Ben de ölebilirim.”
*
Bölgemizde de durum aynen bu. Ne kadar “belki, kimbilir, belli mi olur” desek de, sonunda Hoca’nın idam edileceği, yani bu krizin geleceği belliydi.
En Büyük Kriz
1400 yıldır, yani Hz. Muhammed’in hayatını kaybettiği 632 yılından beri Şii-Sünni çatışması bir duruluyor, bir alevleniyor. Bundan önceki en alevli dönem ise, 1980-90 arasındaydı.
1979 İran Devrimi sonrasında İran Şiilik’i militan bir şekilde ihraç etmeye başladı. Hatta Riyad İran’ı, Suudi Arabistan’ın doğusunda yaşayan Şiileri kışkırtmakla suçladı.
Hemen akabinde patlak veren, 1980-88 arasındaki Irak-İran savaşında da Suudi Arabistan İran’a karşı Irak'ı destekledi.
Gittikçe gerilen Suudi-İran ilişkileri sonunda 1988’de tamamen kesildi. Ve bu durum 1991’e, yani Körfez Savaşı’na kadar devam etti.
İşte şimdi de o zamandan bu yana, son 25 yılın en büyük mezhep çatışmasını yaşıyoruz.
*
Aslında bugünün geleceği, ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’ten belliydi. Zira işgal sonrasında Bağdat Şii yönetime geçti. Ülkede Sünniler dışlandı. Ve tüm bölgede “Şii ekseni” bir anda güçlendi.
2011’de başlayan “Arap Ayaklanmaları”da Şii-Sünni gerilimini iyice tetikledi. İran ve Suudi Arabistan’ın Irak, Suriye ve Yemen’de yürüttüğü vekalet savaşlarıyla da tavan yaptı.
İşte 12 yıldır tırmanan bu gerilim, şimdi bu krizle çok daha doğrudan ve gözle görülür hale geldi.
İran-ABD Dansı
Ne var ki 1990’dakinden çok daha derin bir krizle karşı karşıyayız.
Herşeyden önce bugün iki güç arasında eskisine oranla çok daha büyük bir asimetri var.
ABD ve İran Temmuz’da imzaladıkları nükleer anlaşmadan beri gitgide daha yakınlaşıyorlar. İran üzerindeki yaptırımlar sadece birkaç ay içinde kalkacak. Yani Tahran dünya ekonomisine ve Batı dünyasına entegre olacak.
Dahası İran bugün ABD’nin Irak’ta IŞİD’e karşı taktiksel ortağı.
İşte bu denklem de Tahran'ın elini muazzam güçlendiriyor.
*
Bir diğer farklılık da, IŞİD. Bugün hem İran, hem Suudi Arabistan IŞİD'le savaşıyor. Ve Suriye savaşının siyasi çözümü için aynı masaya oturuyorlar. Bir diğer deyişle, bu düzlemde aynı cephedeler.
Bir diğer fark da, Suudi Arabistan’ın verdiği mesajda. Kral Salman 4 Şii din adamıyla birlikte 43 Sünni’yi de idam ettirdi. El Kaide bağlantılı oldukları gerekçesiyle. Dolayısıyla Kral aslında “bakın Şii-Sünni ayırımı yapmıyorum” demeye çalışıyor.
O kadar ki, bazı Suudi gözlemciler öldürülen Sünnilerin üstünü örtmek için Nimr’in idam edildiğini iddia ediyor. Bu da krizin doğuşunu salt mezhepsel olmaktan çıkarıyor.
*
Asıl fark ise, bölgenin şu anda içinde bulunduğu durumda. 1.Dünya Savaşı’nda kurulan Sykes-Picot düzeninin yıkıldığı ve Irak-Suriye’nin parçalandığı günlerden geçiyoruz.
Bu yüzden de iki ülke arasında cereyan eden bir kriz, bir anda tüm bölgeye “çarpı on” büyüklüğünde yansıyor.
Türkiye’ye Düşen
İşte tam da bu yüzden Türkiye, 25 yıl önceki İran-Suudi krizinde olduğu gibi tamamen tarafsız kalmalı. Irak-İran savaşı boyunca izlediği "aktif tarafsızlık" politikasına tutunmalı.
Dolayısıyla bu kriz öncesinde katıldığını açıkladığı 34 üyeli ve Şii ülkeleri dışlayan “Teröre Karşı İslam İttifakı”nda, mümkün mertebe aktif olmaktan kaçınmalı.
Bununla birlikte, bu ateşin daha uzun süre yanacağını hesaba katarak kendimizi iyice “sağlama” almamızda fayda var. Bundan kastım, Batı’yla ve Şii-Sünni ikileminin dışında kalan bölge güçleriyle, yani İsrail, Irak Kürdistanı ve Mısır’la ilişkileri mümkün mertebe geliştirmek.
Paylaş