Paylaş
Irkçılığın ABD’de tavan yaptığı yıllarda bir siyahiydi. Zaten adını da 19. yüzyılın kölelik karşıtlarından olan Cassius Clay’den almıştı.
KURBAN OLMADI
Ama o kurban olmayı seçmedi. Siyahi olarak “ötekileştirilmek” onun için yeterli değildi. Daha da “öteki” olmak, böylelikle sisteme daha da sert vurmak istedi. 1964’te Müslüman oldu. İsmini de “Muhammed Ali” olarak değiştirdi. Sanki “hadi bakalım, gösterin ne yapabileceğinizi!” der gibiydi.
Bu da yetmedi. 1967’de Vietnam Savaşı’na katılmayı reddetti. Artık Amerikan devletine, düzenine, sistemine içeriden kafa tutan; hem Müslüman hem siyahi bir Amerikalıydı. Yani varabileceği en muhalif, en “öteki” noktada.
İşte tam da o en “dip” noktadan, en yukarıya yükseldi. Tüm dünyanın “en büyük” diye andığı, dünya liderlerinin önünde eğildiği, maçlarını 300 milyon kişinin izlediği bir mevkiye ulaştı. Tek dayanağı ise, kendine olan inancıydı.
BANA ALIŞIN!
Muhammed Ali bence tezatların adamıydı. İçinde en çok şiddet barındıran spor dalının, boksun şampiyonuydu. Ama aynı zamanda savaş karşıtlığıyla, şiddet karşıtlığıyla özdeşleşti. “Vietnamlılar bana kötü birşey yapmadılar ki” diye savaşmayı reddeden, savaş karşıtı bir savaşçıydı. Ve o yıllarda savaşa ve ırkçılığa karşı insanların ilk gözünü açanlardandı.
Sık sık “ben dünyanın en büyüğüyüm!” dediği için, ilk bakışta son derece kibirliydi. Oysaki zamanla bunu neden söylediği anlaşılınca, dünyanın en mütevazi insanı olduğu anlaşıldı. Çünkü amacı, dünya üzerindeki tüm ezilmişleri “en büyük” hissettirmekti. Kendi içindeki gücü göstererek, başkalarını da kendi içlerindeki gücü görmeye sevk etti.
*
“Mücadelenizin siyahiler üzerinde bıraktığı en büyük etki sizce nedir?” diye sorulduğunda, şöyle demişti: “Onlara birisi olduklarını hissettirmek. 350 yıl boyunca hiç kimse oldukları hissettirildikten sonra...” Ve bunu sürekli haykırdı: “Ben kendine güvenen bir siyahiyim. Kendi adım, sizinki değil! Kendi dinim, sizinki değil! Kendi hedeflerim bana ait. Bana alışın!”
Cuma günkü cenazesinde konuşan Protestan rahip Kevin Cosby’nin dediği gibi: “Ali ‘ben siyahiyim ve ben çok güzelim!’ dediği günlerde, siyahiler dahil hiç kimse bir siyahinin güzel olabileceğini düşünmüyordu. Siyahilerin kendilerini sevmekte bile zorluk yaşadığı günlerde, o siyahileri sevmeye cesaret etti.”
EN BÜYÜK ZAFERİ EVRİMİ
Muhammed Ali ringde yere düştükten sonra her kalktığında hepimize savaşmayı, yeniden dirilmeyi, iyileşebileceğimizi gösterdi. En çok da, en umutsuzlara. “İmkansız diye bir gerçeklik yoktur. İmkansız bir düşüncedir. İmkansız hiç birşeydir” demişti.
Savaşa gitmeyi 3-4 yıl bokstan men edilmek ve vatan haini ilan edilmek uğruna reddetmesi, onun bu şiarını daha da güçlendirdi. İlkesi uğruna herşeyi tepebilen, seçimlerinin sonuçlarıyla yaşamayı bilen biriydi.
*
Muhammed Ali aslında değişimin, evrimin simgesi oldu. Cenazesinde konuşan bir imamın söylediği gibi, “Doğum bir başlangıçtır. Ölüm bir varış noktası. Hayat ise bir yolculuk. Saflıktan farkındalığa; akılsızlıktan, bilgeliğe doğru... Zafer ise, yol üzerindeki yüksek bir noktada değil. Bu kutsal yolculuğu adım adım yapmış olmakta.” Ali’nin belki de en büyük zaferi, adım adım evrilebilmesiydi.
1964’te Müslüman olup, Malcolm X’in izinden “İslam Milleti” hareketine katıldı. Bu örgüt, siyahilerin ulus olarak beyazlardan ayrılmasını savunuyordu. 10 yıl sonra, 1975’te ayrımcılığı reddererek bu örgütten ayrıldı. Ve İslam’ın Sünni mezhebine geçtiğini açıkladı.
Sonraki yıllarda da gitgide tüm dinleri kucaklayan, birleştirici mesajlarıyla damgasını vurdu. Cenazesinde konuşan Malcolm X’in kızı Attallah Shabazz’ın hatırlattığı gibi, şöyle demişti:
“Hepimizin Allah’ı aynı. Sadece ona ibadet etme şekillerimiz farklı. Dinlerin isimleri farklı ama hepsi gerçeği taşıyor. Müslüman, Hrıstiyan ya da Yahudi olmanız farketmez. Allah’a inanıyorsanız, bir ailenin tüm üyelerine inanmalısınız. O’nun çocuklarının sadece bir kısmına değil.”
*
Zaten cenazesi de tüm “çocukları” kapsıyordu. Japon Budist rahipler de vardı, yerli Kızılderililer de. Komedyen Billy Crystal’in dediği gibi; “Ali, hayatın insanların arasında duvarlar değil, köprüler kurulduğu zaman en güzel olduğunu öğretti bize.”
Ölümüyle bile.
Paylaş