Paylaş
* ERBİL
Önce başkent Erbil’e gidiyorum. Ve varır varmaz soluğu Erbil Başkonsolosumuz Mehmet Akif İmam’ın yanında alıyorum. Kamplarla ilgili ön bilgi almak üzere.
*
İMAM, IŞİD haziranda Musul’u ele geçirdiğinden beri Kürdistan’a gelen göçmen sayısının 1 milyonu bulduğunu söylüyor. “Hem de Bağdat’la arası açık olduğu için memur maaşlarının ödenmediği, büyük maddi sıkıntı çeken Kürdistan bölgesine” diyor. Keza bu sıkıntıyı, İmam’ın makamında otururken elektriğin defalarca kesilmesinden de anlıyoruz.
IŞİD’in Musul’a girmesinden 24 saat geçmeden, Türkiye’nin ilk yardım tırının Kürdistan’a vardığını söylüyor. Ve Türkiye’nin bölgeye yardım eden ilk ülke olduğunu. Yine, gayrı safi milli hasılasına göre yüzde olarak da en fazla yardım yapan ülke Türkiye.
Bu 1 milyon göçmenin 650 bini şu anda Duhok’ta. AFAD’ın bu kentte kurduğu kampta ise 24 bin mülteci kalıyor. Hemen hemen hepsi Ezidi. Kurduğu bir diğer kamp da Türkmenler için, Zaho’da. O da 12 bin 500 mülteciyi ağırlıyor.
Bir de Zaho’nun Derebun köyünde geçici olarak kurduğu ve 2.500 mültecinin kaldığı bir toplama yeri var. Tüm Kürdistan’da Türkiye’den başka kamp kuran ülke ise yok.
*
BU bilgileri aldıktan sonra yola çıkıyorum. Karayoluyla Duhok’a doğru ilerlerken, bu 3 saatlik yolculuk boyunca IŞİD’den canını kurtarıp buraya kaçan mültecilerin verdiği hayat mücadelesine tanık oluyorum. Sokaklarda ve boş inşaatlarda, çocuklarıyla birlikte kış soğuğunda hayatta kalmaya çalışıyorlar.
*
VE sonunda Duhok kampına varıyorum. 4 bin çadır dağın eteklerine ardı ardına sıralanmış. Burada kalan Ezidilerin çoğunluğu Şengal’den, bir kısmı da buradan 50 km uzaklıktaki Musul’un civarındaki köylerden gelmiş.
Kampın inşasını AFAD bitirdikten sonra, Kürdistan Yönetimi’ne devretmiş. Günlük ihtiyaçları onlar karşılıyor. Amerikan yardım kuruluşu Save The Children, Birleşmiş Milletler’in Dünya Gıda Programı ve İsviçreli yardım kuruluşu Medair de ilaç, temizlik malzemeleri gibi yardımlarda bulunuyor.
*
KAMPTA birkaç bölüm bulunuyor. Ve her bölümün bir “muhtarı” var. Muhtarlarla bir araya geliyoruz, sohbet ediyoruz.
IŞİD Şengal’e girince, kaçmalarına peşmergelerin yardım ettiğini ve onları Suriye sınırına kadar götürdüklerini anlatıyorlar. 7-8 gün çoluk çocuk yürümüşler. “Bazıları sonra sınırdan geçip Rojava’daki (kuzey Suriye) Newroz kampına gitti. Onları sınırda peşmergeden YPG (Halk Savunma Birlikleri) devraldı. Bazılarımız ise sınırdan buraya kadar yürüdük” diyorlar.
Şu anda Şengal Dağı dışında tüm Şengal’in IŞİD’in elinde olduğunu anlatıyorlar.
*
BÖLGE siyaseti de konuşuyoruz. Irak Kürdistanı ile Rojava’nın, yani Mesut Barzani ile Salih Müslim’in yakınlaşmasından çok memnunlar. PKK ile peşmergenin birlikteliğinin, Kürtleri güçlendireceğini düşünüyorlar.
Peki kendilerini Bağdat’a mı daha yakın hissediyorlar, yoksa Kürdistan’a mı? “Biz tam ortadayız” diyorlar. “Kürtçe konuşuyor olabiliriz, ama biz Kürt değiliz. Biz Ezidiyiz. Kürtlerle kız alıp vermeyiz. Bizim namazımız niyazımız bile farklıdır” diyor biri.
Kendi devletlerini istediklerini söylüyorlar. “Her halkın bir ülkesi var. Kürtlerin Erbili, Yahudilerin İsraili, Almanların Almanyası var. Başlarına birşey gelse, o ülkeye giderler. Ama Ezidilerin kimsesi yok. Bizim gidecek yerimiz yok. Yalnızız” diyorlar.
Ve tüm dünyayı yardıma çağırıyorlar: “Bize tek Türkiye sahip çıktı. Ama tüm dünya çıkmalı. Yalvarıyoruz kadınlarımızı IŞİD’in elinden kurtarsınlar.”
*
TÜRKİYE’nin yardımı da asıl bu cümleyle anlamını buluyor. Zira kimsesi olmayan bu halka, kimsesi olduğunu hissettiriyor.
Paylaş