‘İsrail’le normalleşme için hazırız’

“BİZ İsrail ile normalleşme için hazırız” diyor Ankara’da görüştüğüm ismini açıklamak istemeyen üst düzey bir yetkili.

Haberin Devamı

Beni hayli şaşırtan bu cevabı verdiği sorum ise şu: Türkiye, bölgede İran dışında şu anda istikrar sunan tek iki ülke olan Mısır ve İsrail’le ilişkilerini normalleştirmeyi düşünüyor mu?
Yetkili devam ediyor: “Sadece tazminat işinin bitirilmesi lâzım. Ondan sonra büyükelçimizi göndeririz, ilişkiler normalleşir.” Peki ya Mısır? “Mısır daha uzun vadeli bir mesele. Biraz zaman alacak. Şu anda ne onlar, ne de biz hazır değiliz.”
Bu iki yanıt ise şuna işaret ediyor: Ankara bölgedeki gelişmeler ışığında, bir yeniden okuma yapıyor.


*


ŞU anda Türkiye-ABD arasında benzeri görülmemiş bir stratejik kopukluk var. İki ülkenin Irak ve Suriye’deki stratejik hedefleri tamamen farklı. ABD defalarca açıkladı. Önceliğinin IŞİD’i yok etmek olduğunu. Ankara’nın öncelikler listesi ise bambaşka: Esad ve PYD.


*

Haberin Devamı


ESAD’la başlayalım. Bir türlü gitmediği gibi, yerini daha da sağlama aldı. ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı hava operasyonları, en çok ona yarıyor. IŞİD zayıflarken, o da tüm gücünü diğer muhaliflere karşı kullanıyor. PYD’ye de askeri yardım göndermeye başladı. Yani ABD’ye ve koalisyona, “ben işbirliğine hazırım” mesajını her şekilde veriyor. Baş destekçisi Rusya ve İran da hâlâ arkasında.
ÖSO’nun ise IŞİD ve Esad’a karşı savaşabilecek güce ulaşması, epey bir zaman alacak. Zaten tüm bu sebeplerden dolayı da her ne kadar Ankara gibi ABD de Esad’dan hiç hazetmese de, onu şimdilik Suriye ajandasından çıkarmış durumda.
Ankara’da üst düzey yetkililerden edindiğim izlenim ise: Ankara’nın Esad ısrarı, aslında bugüne odaklı değil. “Yeter ki bu yolun sonunda gideceğini bilelim” havası hâkim. Ne var ki bu talep, Ankara’nın şu anda hem koalisyon görüşmelerinde elini kolunu bağlıyor. Hem ABD ile yapabileceği işbirliğini kısıtlıyor. Hem de Suriye’de kartlar yeniden karılırken, oyunun kurallarını belirleyenlerden olmasını riske atıyor.


*


VE PYD. Ankara Rojava’daki (kuzey Suriye) yarı-bağımsız Kürt oluşumun, kendisi ile aynı çizgiye gelmesini istiyor. Yani Esad’ın karşısında konumlanmasını. Bir haklı çekincesi ise PYD’nin silahlanınca bu silahları Türkiye’ye doğrultması. Dolayısıyla PYD’nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Peşmergelerin güdümünde hareket etmesini istiyor.
Ne var ki sahadaki gerçekler, çok hızlı ilerliyor. PYD, ABD’nin Suriye’deki doğal ve en kuvvetli müttefiki hâline gelmiş durumda. Güçlerini de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani ile birleştiriyor. Tüm bunların ötesinde, anlaşıldı ki Rojava’yı dışlamak çözüm sürecini riske atıyor. Bu, PYD ile gittikçe yakınlaşan Erbil’le ilişkilerimizi de zaman içinde zedeleyebilir.
Tüm bunlar, yarın hem IŞİD hem ABD bu diyarlardan göçtüğünde, bizi farklı bir gerçeklikle başbaşa bırakacak: Erbil-Rojava-Türkiye arasındaki sınırlar anlamını yitiriyor. Erbil’in Kobani’ye yardımını Türkiye üzerinden ulaştırması, bunun en güzel örneği. Dolayısıyla nasıl kuzey Irak ile ilişkiler zaman içinde evrildiyse, Rojava ile ilişkilerimizin de bu yola girmesi, Türkiye’ye ancak kazandırır. Bunun da ötesinde, bölge Kürtlerini kendi etki alanı altında bir araya getirme fırsatı yaratır.


*

Haberin Devamı


BÖLGEDEKİ güvensizlik, istikrarsızlık ve belirsizlik, ülkeleri esnek olmaya ve yeni ittifaklar kurmaya zorluyor. Bu ortamda Türkiye’nin istikrar ve güven vaat eden müttefiklere de, her zamankinden çok ihtiyacı var. Savaş uzadıkça ve derinleştikçe, bu ihtiyaç daha da artacak. İsrail ve Mısır’a kapıların açık tutulması, bu farkındalığın ve esnekliğin göstergesi.
Maksat ise sadece bu bölgesel yıkımdan en az zararı görmek değil. Tüm bu yıkıcılık içinden yapıcı bir güç olarak sıyrılabilmek.

Yazarın Tüm Yazıları