Paylaş
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, içerideki dini otoritenin muhalefetine rağmen seçimi yine kazandı. Böylelikle “karşı devrim” rüştünü ispat etmiş oldu. Dışarıdan, yani ABD’nin yeni başkanı Trump’tan gelen ciddi baskılar da Ruhani’nin galibiyetini engelleyemedi. Ve kaderin bir cilvesi olacak ki; tam da Trump, İran’ın ezeli düşmanı Suudi Arabistan’a ayak bastığında, Ruhani zaferini ilan etti.
RUHANİ’NİN DÜZENLE SAVAŞI
FİLMİ çok hızlı geriye saralım: Şu anki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2013’te büyük bir tantanayla seçilmişti. Ondan önce 8 yıl cumhurbaşkanı olan Ahmedinejad ise Ruhani’nin aksine koyu bir muhafazakârdı.
Ruhani ilk iş, Batı ile o meşhur nükleer anlaşmayı imzaladı. Böylelikle ülkenin 79’dan beri ensesinde boza pişiren yaptırımları büyük ölçüde kaldırdı. Ama ülke içi dengeler, Ruhani’nin işini zorlaştırmaya devam etti. En yüksek mercii olan dini lider Ayetullah Ali Hamaney, geçtiğimiz seçimlerde Ruhani’ye alenen muhalefet etti. Zaten din adamlarından oluşan ve Parlamento’dan daha etkili olan Uzmanlar Meclisi de, reformcu harekete hep karşı olageldi.
*
Sadece ülke içi dengeler değil, dünya konjonktürü de Ruhani’nin aleyhine. Trump, daha seçim kampanyasında İran’ı hedef almaya başlamıştı bile. Başkan olur olmaz da ilk yurtdışı seyahatini geçtiğimiz günlerde İran’ın iki azılı düşmanına yaptı. Yani İsrail ve Suudi Arabistan’a. Ve her iki ülkede de İran’ı hedef aldı. “Tüm bölgeye yıkım ve kaos yayan teröristleri silahlandırdığını” ve tecrit edilmesi gerektiğini vurguladı.
Trump 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzaladığı Suudi Arabistan’da, “Sünni NATO”nun tohumunu da attı. 55 Arap ve İslam ülkesinin katıldığı bir zirvede, 2018’e kadar “Teröre Karşı İslam İttifakı” kurulması kararı alındı. Yani 34 bin kişilik askeri bir gücün inşası... Bunun İran’ın yayılmacılığını önlemeye odaklanacağı da aşikar.
İRANLILARIN REFORM İSTEĞİ
İŞTE Trump’ın bu İran karşıtı söylemi, ülke içinde Ruhani’ye karşı muhalefeti arttırmıştı. “Sen daha onlarla anlaş, bak adamlar hâlâ bize karşı” diyen muhafazakârların elini güçlendirdi. Bu da cumhurbaşkanlığı seçimlerini muhafazakârların kazanacağı endişesi yaratmıştı.
Ama Ruhani hem ülke içi, hem ülke dışında aleyhine esen rüzgâra rağmen seçimi kazandı. Hem de oyu 2013 seçiminde yüzde 50’yi zor aşarken, bu kez yüzde 60’a dayandı. Ki bu kez muhafazakârlar Ruhani’yi devirmek için tek bir adayın arkasında toplanmıştı.
*
Peki bu zafer ne anlama geliyor? Herşeyden önce gördük ki, İranlılar dünyayla entegrasyonu ve rejimin açılmasını istiyor. Batı’ya bakışları da belli ki yumuşamış. Dahası halk Ruhani’yi destekleyerek, dini otoritenin siyasete hâkim olmasına karşı çıkıyor. Yani bir nevi 1979’un karşı-devrimi gerçekleşiyor.
Bunun en iyi kanıtı ise şu: Ruhani nükleer anlaşmayı, yaptırımların kalkacağı ve ekonominin güçleneceğini söyleyerek içeriye pazarlamıştı. Ama öyle olmadı. İşsizlik daha da arttı. Yine de İranlılar reformcu Ruhani’nin arkasında durdu.
İRAN GERİ ÇEKİLİR Mİ
BUNUNLA birlikte; malum İran bölgede esip gürlüyor. Suriye’de Esad’ın baş destekçisi. Irak’ta Şii milisleri sayesinde en etkili güç. Lübnan, Hizbullah vesilesiyle İran’dan soruluyor. Yemen’de de Suudi Arabistan’a karşı vekalet savaşı veriyor.
Ama şimdi Trump’ın İran’a karşı bölge ülkelerini toplaması (Türkiye dahil), Tahran’ın dış politikadaki ateşini düşürebilir. Ruhani nükleer anlaşmayla kazandığı ekonomik avantajları kaybetmemek için de, yumuşayabilir. Hakeza perşembe günü ABD Dışişleri Bakanlığı, yeni yaptırımların yolda olduğunu “müjdeledi” bile. Trump’ın İran’a uluslararası yatırımı köstekleyeceği de kesin.
Kaldı ki, zaten bu savaşlar çok maliyetli. Dolayısıyla İran lideri, ister istemez taktik değiştirmek zorunda kalacak. Bu da yavaş yavaş askeri güçten, diyaloğa dayalı “yumuşak güce” geçmek zorunda kalacağı anlamına geliyor. Ancak bunun için önündeki en büyük engel, kontrol edemediği “Devrim Muhafızları”. İran’ın bölgedeki askeri faaliyetlerini yürüten bu askeri güç, İsrail’e en büyük tehdit olarak görülüyor. Ve bölgedeki Amerikan ve Suudi çıkarlarını en çok onlar tehdit ediyor.
*
Kısacası: İran değişiyor. Yalnız bu seferki devrim değil, evrimle geliyor. Bu da daha yavaş, daha zor ama daha derinden oluyor. Dolayısıyla Ruhani’nin işi iş.
Paylaş