Paylaş
Tam da saldırıların hemen öncesinde, bu sorulara yanıt bulmaya çalıştık. İtalya’nın Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün haftasonu Roma’da düzenlediği konferans boyunca.
Ve sanki provokatörlere inat, sürece ilişkin doping aşıladık.
SÜREÇ BİTTİ Mİ?
Yazar Ali Bayramoğlu, şu anda yaşanan duraklamanın tamamen konjonktürel olduğu görüşünde.
Seçim atmosferinden çıkıp büyük resme bakınca, sürecin yapısal olarak geri dönülmez bir noktaya geldiğini söylüyor.
“Cin şişeden çıktı artık” diyerek, seçimlerden sonra sürecin kaldığı yerden devam edeceğini vurguluyor.
Ona göre bundan sonrasında ise üç zorluk var.
Biri, tarafların farklı öncelikleri.
Kürt hareketi iki taraf adımları eş zamanlı atsın isterken, hükümet “önce silahlar bırakılsın, sonra demokratik adımlar atılsın” diyor.
Bayramoğlu bunu “yüksek eşikli merdiven yöntemi” diye adlandırıyor.
*
Bir diğer farkılılık ise, beklentiler. Devlet, süreç çok resmileşmeden ilerlesin istiyor.
Kürt hareketi ise kendisini meşru ve eşdeğer taraf olarak görmeyi talep ediyor.
3.sü ise, güven sorunu. Sürecin 2013’ten beri belirsizlikler içermesi, bu sorunu pekiştiriyor.
Bayramoğlu’na göre sürecin en büyük eksikliği ise, Parlamento’nun müdahil olmaması.
Ve sadece AKP-HDP ve devletin güvenlik kurumlarıyla-Öcalan arasında ilerlemesi.
HDP’nin baraj altında kalmasının süreci olumsuz etkileyeceğini ise özellikle vurguluyor.
KÜRT HAREKETİ MİLLİLEŞİYOR
Gazeteci Ruşen Çakır ise, Kürt hareketinin milli bir harekete dönüştüğünü öne çıkarıyor.
Bunun, Kürt siyasetinin dine açılım yapmasından kaynaklandığını söylüyor.
Öcalan’ın 99’da yakalanmasından sonra Kürt hareketinin dine adım adım yaklaştığını ekleyerek.
Çakır’a göre bugün Kürt siyasetinin dinle bir sorunu kalmadığı gibi, aksine hareket içindeki “Kürtlük” unsuru azalırken, “İslamcılık” unsuru artıyor.
HDP’nin dindar Kürtleri seçilebilecek yerlerden aday göstermesini ve bazı İslami örgütlerle bölgede işbirliği yapmasını da buna örnek olarak gösteriyor.
KÜRTLER ARTIK TEHDİT DEĞİL, UMUT
Almanya’daki Uluslararası Güvenlik İlişkileri Enstitüsü uzmanı Günter Seufert ise, bölgedeki yeni Kürt denklemine vurgu yapıyor.
Bugüne kadar tehdit olarak görülen Kürtlerin, IŞİD’e karşı mücadelede oynadıkları rol sayesinde tarihte ilk kez umut kaynağı olarak görüldüğünü söylüyor.
Yeni Kürt denklemi, bir gerçeklik daha yarattı.
O da, iç ve dış Kürtler ayırımının ortadan kalkmış olması. Özellikle de Kobani direnişinden sonra.
Bayramoğlu bu yeni gerçekliği, “Türkiye’nin Irak ve Suriye Kürtlerinin Türkiye Kürtleriyle ve çözüm süreciyle ilişki kurmasını reddeden politikası, krizde” diye özetliyor.
TÜRKİYE KÜRTLERLE YENİ BİR İLİŞKİ KURUYOR
Uluslararası Kriz Grubu’nun Ortadoğu uzmanı Joost Hiltermann da, Türkiye’nin Kürtlerle yeni bir ilişki kurduğuna dikkat çekiyor.
Ankara’nın Kürdistan Yönetimi ile tam ekonomik entegrasyon istediğini, ancak siyasi olarak hâlâ Irak’ın birliğinden yana olduğunu söylüyor.
AKP eski Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt ise farklı görüşte.
Türkiye’nin Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığına artık “çok karşı” olmadığını düşünüyor.
Erbil’in Bağdat’tan bağımsız olarak petrol ticareti yapma talebine ABD tepki gösterirken, Ankara’nın sessiz kalarak onay verdiğini söylüyor.
ABD’deki Ulusal Savunma Üniversitesi’nin Irak uzmanı Denise Natali ise, Kürtlerin değişen kimliğini öne çıkarıyor.
Kürtlerin bölgede bir yandan sınır ötesi bir Kürt milliyetçiliğini savunurken, diğer yandan “Kürt milliyetçiliğinin lideri kim olacak” rekabetinden dolayı parçalandıklarını söylüyor.
Bu iki trend ise şu anda birbiriyle çatışıyor.
*
Resmin tamamına bakınca, umutsuz olmak için bir sebep görünmüyor.
Zira iç ve dış faktörler, hem çözüm sürecinin devamından yana.
Hem de Türkiye’nin Kürtlerle kurduğu yeni ilişkide karşılıklı olarak sayısız fırsatlar sunuyor.
Şüphesiz tüm taraflar da bunu görüyor.
Paylaş