Paylaş
Bosnalı bir Sırp milliyetçisi tarafından. Saldırgan, Bosna-Hersek’i Avusturya-Macaristan’dan kurtarmak isteyen “Genç Bosna” örgütüne mensuptu. Ve bu suikast, 1. Dünya Savaşı'na giden yolu açtı.
*
Tarih: 20 Mart 1995. Aum Şinrikyo adlı dini tarikat, Tokyo metrosunda eylem yaptı. Birçok istasyona aynı anda kimyasal sarin gazı sıktı. 12 kişi hayatını kaybetti. Böylelikle ilk kez bir terör örgütü kitle imha silahı kullandı. Örgütün siyasi amacı ise Japonya'yı ele geçirmekti.
*
Tarih: 14 Temmuz 2016. Fransa’nın güneyindeki Nice kentinin merkezinde bir kamyon 90 km hızla, 2 km boyunca vatandaşları ezdi. Hem de Fransa’nın en önemli milli günü olan “Ulusal Gün” kutlamaları sırasında. En az 85 kişi öldü. Kamyondaki bombaların ve tüfeklerin ise sahte olduğu, Tunus kökenli Fransız vatandaşı saldırganın sadece bir silah kullandığı ortaya çıktı.
“YENİ TERÖR”
Bu üç örnek, terörün son 100 yılda nereden nereye geldiğini açıkça gösteriyor.
Eskiden teröristlerin somut ve sınırlı siyasi hedefleri vardı. Bunun için de siyasi bir yapıyı temsil eden kişi ya da kişileri öldürüyorlardı.
Ancak gittikçe hedefleri belirginsizleşti. Artık karşılarında gördükleri herkesi yok etmeye çalışıyorlar. Bu yüzden sivilleri hiçbir ayırım yapmadan hedef alıyorlar. Dolayısıyla terörün coğrafi bir sınırı da kalmadı.
Artık terör örgütleri uyguladıkları şiddette de sınır tanımıyor. Hiç birşey “akla hayale sığmaz” değil. Bu saldırıdaki gibi, terörist en basit araçla, bir kamyonla yüzlerce kişiyi hedef alabiliyor. Gaddarlığın en basit haliyle, en büyük vahşeti yaşatıyor.
Dahası, terör örgütünün kendisi de muğlaklaştı. Dünyanın herhangi bir yerinde kendini dışlanmış hisseden ve IŞİD’le hiçbir bağlantısı olmayan biri eylem yapabiliyor. Dini bahane ederek. O nedenle örgütle Irak ve Suriye’de mücadele etmek de çok işe yaramıyor. Hatta aksine IŞİD Irak ve Suriye’de alan kaybettikçe, dünyanın diğer yerlerinde eylemlerini arttırıyor.
İşte bu nedenlerle terörün sıklığı da değişti. Terör artık sıradan, hayatın içinden bir hadise.
“İSLAMİ TERÖR” MESELESİ
Tüm bunların ötesinde, Nice’teki saldırı Fransa’da zaten 8 aydır süren olağanüstü hal döneminde yaşandı. 13 Kasım’daki Paris saldırısından beri tüm ülkede asker sokaklarda devriye geziyor. İstihbarat ağı da yeni çıkan bir yasayla güçlendirildi. Kaderin cilvesine bakın ki saldırıdan sadece birkaç saat önce Cumhurbaşkanı Hollande, haftaya kalkacak olan olağanüstü hal için “sonsuza kadar uzatamayız” demişti. Saldırıdan sonra ise en az 3 ay daha uzatmak zorunda kaldı.
Bu da karşı karşıya olduğumuz yeni gerçekliği yüzümüze çarpıyor: Devletlerin kendi ulusal kapasiteleri, artık bu saldırıları engellemeleri için yeterli değil. Birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Ama bunu Batı’nın kendi içinde yapması da yeterli değil. Zira teröristler ağırlıklı olarak Batı’da yaşayan ve kendini dışlanmış hisseden Müslümanlar. Tam da bu yüzden Müslüman ülkelerle işbirliği gerekiyor.
*
Ancak ne var ki, Batı dünyası tam aksi yönde hareket ediyor. Herşeyden önce “İslami terör” kavramını kullanarak, terörle İslam’ı ilişkilendiriyor. Daha önce bu ifadeyi kullanmaktan kaçınan Hollande bile, bu saldırıdan sonra ilk kez “İslamcı terör” dedi.
TEK ÇÖZÜM ENTEGRASYON
USAK’ta (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu) Güvenlik Araştırmaları’nın başında bulunan Hasan Selim Özerten, “liderler böyle yaparak hem bu dinin mensuplarını ötekileştiriyorlar, dolayısıyla terör örgütünün taraftarlarını arttırıyorlar. Hem de Müslüman ülkelerle işbirliğinin önünü kapıyorlar” diyor. Bununla birlikte Batılı ülkeler bu saldırılar karşısında sınırlarına daha da sıkı sarılıyor. Sınır güvenliğini arttırıyor.
Tüm bunlar da kendi içlerinde zaten var olan ayrışmayı ve İslam karşıtlığını daha da körüklüyor. Son saldırılarda teröristlerin ağırlıklı olarak kuzey Afrika kökenli Fransız vatandaşı olmaları tesadüf değil. Başkent Paris başta olmak üzere Fransa’da şehirlerde gettolaşma had safhada. Yani toplumsal entegrasyon sağlanamamış, herkes kendi gettosuna sığınmış durumda.
*
“Yeni terör” tüm dünya ülkelerine hem kendi içlerinde, hem de birbirleriyle entegrasyonu dayatıyor. Ve aslında bunun için bir fırsat sunuyor. Ancak dünya buna tam aksi yönde tepki veriyor. Bu da terörü daha da tetikliyor.
Bu yeni gerçeklikte terörü tamamen engellemek zaten imkansız. Özerten, “yüzde 99’unu engelleseniz bile, yüzde 1’i gelir sizi yine vurur” diyor. İşte o yüzde 99’u engelleyebilmek için de, acilen küresel bir uyanış gerekiyor. Yoksa sonsuza kadar olağanüstü hal içinde yaşayamaya mahkumuz.
Paylaş