Paylaş
*
HER şeyden önce Ortadoğu, ABD için artık eskisi kadar cazip değil. Zira bölgedeki petrol ve gaz kaynaklarına olan ihtiyacı gitgide azalıyor. Bunun baş müsebbibi ise “kaya gazı devrimi”. ABD 2000’li yılların başından beri kaya gazı teknolojisini hızla geliştirdi. Üretimini geçen yıl 245 milyon metreküpe kadar çıkardı. Geçen hafta da 41 yıl aradan sonra, sembolik de olsa, ilk petrol satışını yaptı. Yani yakında gaz ve petrol ithalatçısı konumundan, ihracatçısı konumuna geçecek.
Bununla birlikte, gözünü Asya-Pasifik’e dikmiş durumda. Zira Çin başta olmak üzere bu bölge gelecek yüzyılın yükselen değeri. Dolayısıyla çok daha kârlı. Gücü gittikçe artan Çin’i çevreleme ve denetleme politikası da elbette bunda etkili.
*
BİR diğer sebep ise, “Ortadoğu yorgunluğu”. Son on yıldaki Irak ve Afganistan deneyimleri çok yordu. Sadece Amerikalı politikacıları değil, halkı da. Pew araştırma şirketinin bu yılın başında yaptığı ankete göre, Amerikan halkında tecritçilik (isolationism) son 50 yılın en yüksek seviyesinde.
Pentagon, yani Amerikan ordusu ve Savunma Bakanlığı’nın tavrı ise daha da keskin. Şu anki yüksek rütbeli generallerin hepsi, Irak ve Afganistan’da bizzat bulunmuş askerler. Dolayısıyla “Ortadoğu” kelimesi tüylerini diken diken etmeye yetiyor.
Ortadoğu halkının algısı da bir diğer etken. Bölgeye müdahil olmanın anti-Amerikan hisleri daha da körüklediği, bunun da krizleri daha da tırmandırdığı artık herkesin kabulü.
*
SON faktör ise ABD’nin uzun zamandır müttefikleriyle arasında var olan ve gittikçe açılan farklılıklar. Kadim müttefikleri İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere tüm Körfez ülkeleri için baş tehdit, İran. Oysaki ABD, İran’la müttefik olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Yine, ABD aslında İslamcılığı bir tehdit olarak algılamıyor. Hamas ve Müslüman Kardeşler gibi İslamcı örgütleri muhatap olarak almasa da, radikal İslam’dan ayırıyor. Oysaki yukarıda saydığım müttefikleri, bu örgütleri düşman olarak görüyor. Keza bu farklılık, Gazze için ateşkes girişiminde ortaya çıktı. ABD, Mısır ve İsrail’e arkasını çevirdi. Türkiye ve Katar vesilesiyle Hamas’a kapı araladı. Bu da, ABD’nin yakın gelecekte bu örgütlere karşı stratejisini değiştirebileceğine delalet.
*
MÜTTEFİKLERİNİN kendi aralarındaki farklılıklar da önemli bir sorun. Dost-düşman tanımlarının farklı olması, ABD’nin farklı ihtilaflarda farklı ülkelerle işbirliği yapmasını gerektiriyor.
Özetle, müttefikleriyle ve müttefikleri arasındaki farklılıklar, ABD’yi çoğu zaman ikircikli durumda ve kararsız bırakıyor. Kuvvetli ittifaklar kurmasını engelliyor.
*
TÜM bunların sonucunda da, ABD gittikçe elini eteğini bölgeden çekiyor. Başkan Obama bu geri çekilmeyi, mayıs ayında ABD Harp Akademisi West Point’te yaptığı konuşmasında şu cümleyle özetlemişti: “En iyi çekicin bizde olması, gördüğümüz her şeyin çivi olduğunu göstermez.”
Ne var ki arkasından da, Ortadoğu’daki tüm problemleri sıralamak zorunda kalmıştı. Zira ABD ne kadar uzaklaşmaya çalışırsa çalışsın, bölge yakasını bırakmıyor. Dolayısıyla artık bölge sorunlarını, bölge ülkelerine havale ediyor. Ortadoğu’da oluşan bu boşluğu da, yine bölge güçlerinin doldurması gerekiyor. Önceki yazımda yazdığım gibi, Türkiye’ye bu konuda kritik ve başat bir rol düşüyor.
Yani iş başa düşüyor.
Paylaş