Paylaş
Ama ben bu yıl bu köşede bunu yapmayacağım. Birçok sebeple...
*
Herşeyden önce, bir yılın başlangıç ve sonu tamamen izafi. Bizim kültürümüzde bir yıl 31 Aralık’ta bitiyor. Ve yeni yıl 1 Ocak’ta başlıyor. Ama mesela Çin’de yeni yılın başlangıç tarihi 28 Ocak. Ya da İran’da 21 Mart. Buradan bakınca, “yeni yıl” ve “eski yıl” kavramları anlamını yitiriyor. Çünkü herkes bir yılı farklı noktalarda başlatıp bitiriyor. O zaman da 2016’yı 2017’den ayıran çizgi yok oluyor.
Ama illa “eski”yle “yeni”yi karşılaştıracaksak; mesela 20 Ocak tarihini baz almak çok daha anlamlı. Çünkü o gün ABD’nin yeni başkanı göreve başlıyor. Ki bu da hem dünya, hem bölgemiz, hem de bizim için birçok değişkeni beraberinde getirecek. İlla birtakım tarihler üzerinden kıyaslama yapacaksak, bunun gibi değişimi tetikleyecek daha birçok tarih var.
Döngüsel Zaman
2.si; öncesi ve sonrası diye ayırıp kıyaslama yapmaya, kıyaslayarak düşünmeye çok alışkınız. Çünkü böyle kurgulandık. Böyle eğitildik, böyle yetiştirildik. Böyle baktık, böyle gördük. Oysaki değişim her an oluyor. O yüzden değişimi belli bir tarihe sabitleyerek düşünmek doğru değil.
Çünkü zaman kavramı aslında linear (çizgisel) değil. Bunu özellikle geçtiğimiz ay Güney Amerika’da eski Maya Uygarlığı’nı keşfederken daha iyi anladım. Ve zaten bu köşede de paylaştım: Tarihte birçok medeniyet, “zaman”a bizim gibi bakmıyordu. Mesela Mayalara göre zaman döngüseldi. Başlangıçlar ve sonlar yoktu. Sadece birbirini takip eden olaylar zinciri vardı. Ve her 52 yılda bir, yeni bir çağın başladığına inanıyorlardı. Çünkü her 52 yılda bir gezegenlerin aynı şekilde, aynı açıyla dizildiğini keşfetmişlerdi.
İşte zamana böyle bakınca, “eski-yeni” diye birşey kalmıyor. Sadece an’ların birbiri ardına dizildiği bir olgu olarak ortaya çıkıyor. Yani hiç birşey başlayıp bitmiyor. Herşey her an devam ediyor, sadece dönüşüyor... Dolayısıyla 2016 ve 2017 karşılaştırması da anlamını yitiriyor.
İYİ VE KÖTÜ
Tüm bunların ötesinde; kötülükler, savaşlar, yıkım, hastalıklar, felaketler... İnsanoğlu var olduğundan beri bu yerküreden hiç eksik olmadılar. Ama her seferinde bunları atlatmayı başardık. Yıkım sonrasında yaratım, savaş sonrası huzur, her “son”dan sonra yeni “başlangıç”lar olageldi. İşte tam da bu yüzden dar bir çerçeveden bakmadığımız sürece, bir olguya “kötü” diyebilmemiz çok zor.
New York Times’ta evvelsi gün çıkan 2016 değerlendirmesinde de bu hatırlatılıyordu. Mesela Milat’tan önce 63 yılında Roma’nın büyük devlet adamı Cicero, “Ne günlere kaldık, ne adetlere kaldık!” (O tempora! O mores!) diye serzenişte bulunmuş. Ve bu meşhur sözü bugüne kadar gelmiş. Gördüğünüz gibi 2 bin küsur yıl önce de insanoğlu aynı dertlerden muzdaripmiş. Peki bu zaman diliminde kötülüklerin üstünü güzelliklerin örtmediğini söyleyebilir misiniz?
*
Bununla birlikte, “iyi” ve “kötü” izafi kavramlar. Ve hangi tarafta olduğunuza bağlı olarak tamamen değişir. Mesela 2. Dünya Savaşı, ABD açısından gayet hayırlı bir vakaydı. Diğer yandan Almanya için tam bir yıkımdı... Yine; Berlin Duvarı’nın yıkılışı Sovyetler Birliği için büyük bir felaketken, Batı için büyük bir zaferdi.
Bugün de Suriye’de Halep’in Esad’ın eline geçmesi bir kesim için korkunç bir yenilgiyken, başka bir kesim bunu sokaklarda dans ederek kutlamıyor mu?
CEVAP RÜZGARDA
Tüm bunlar aklıma, bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü verilen müzisyen Bob Dylan’ın “Blowing in the Wind” (Cevabı Esen Rüzgarda) şarkısını getirdi. Bu şarkıyı Can Yücel çevirip, 1959’da “Her Boydan / Dünya Şiirlerinden Seçmeler” derlemesinde paylaşmıştı:
“Daha kaç köyden sürülsün insan, adam oluncaya dek? Daha kaç deniz dolaşsın martı, bulsam diye bir tünek? Daha kaç gülle atılsın, savaş tamamen kalkıncaya dek? Cevabı dostum, rüzgarda bunun. Cevabı esen rüzgarda...
Daha kaç yıl kök salsın ağaç, bahar açıncaya dek? Daha kaç yıl kök söksün bu halk, yerini bulsun diye hak? Daha kaç aydın ışığı görüp, görmezlikten gelecek? Cevabı dostum, rüzgarda bunun. Cevabı esen rüzgarda...
Daha kaç can canından geçecek, cana yetinceye dek? Daha kaç el boş açılsın göğe, göğermedikçe yürek? Daha kaç tel kopsun sazlardan, bu ses duyuluncaya dek? Cevabı dostum, rüzgarda bunun. Cevabı esen rüzgarda...”
*
Cevabını aradığımız soruların yanıtları nerededir, kimbilir... Ama şurası kesin ki, insan olabilmek için önce çok köyden sürülmek gerek. Savaşın bitmesi için de, önce çok topun atılması...
Hepimize güzellikler, iyilikler getirsin 2017.
Paylaş