Paylaş
Oysaki önce şunu sormalıyız: 1 Mart tezkeresi geçse, ne değişirdi? Çünkü ancak bunun cevabını bulabilirsek, bugünü ve yarını doğru okuyabiliriz.
ADRES KUZEY SURİYE
Malum Erdoğan bu tartışmanın fitilini Latin Amerika dönüşünde yaktı: “1 Mart tezkeresi kabul edilip Türkiye Irak’ta olsaydı, Irak’ın durumu böyle olmazdı... Türkiye masada olacaktı.”
Bu da “yeni bir tezkere mi kapıda?” diye herkesi bir anda ayaklandırdı.
Oysaki, elimizde zaten hali hazırda bir tezkere var. 2014’ün Ekim ayında Meclis’ten geçen tezkere, Ekim 2015’te bir yıllığına uzatıldı. Kapsamı da oldukça geniş. Türk askerine Irak ve Suriye’de operasyon yetkisi bile veriyor.
Dahası geçtiğimiz Temmuz’da İncirlik üssü de Amerikan askerine açıldı. Yani kısacası yeni bir tezkereye ihtiyaç yok.
*
Peki o zaman Erdoğan ne demek istedi? Bu sözlerinin devamında sarfettiği şu cümleler, mesajının adresini açıkça ortaya koyuyor: “Türkiye, Kuzey Irak gibi bir ‘Kuzey Suriye’ oluşturulmasına engel olmaya kararlı. Böyle bir gelişmeye seyirci kalmayacak.”
*
O zaman akla şu soru geliyor: Hakikaten 1 Mart tezkeresi geçseydi, Türkiye Kuzey Irak denklemini değiştirebilecek miydi? Ve Erdoğan’ın dediği gibi, Türkiye masaya oturabilecek miydi?
CEVAP 91 KÖRFEZ SAVAŞI’NDA
Bunun cevabını hem 1991 Körfez Savaşı’nda, hem de bugünde bulabiliriz.
Çok kısa hatırlayacak olursak: 1. Körfez Savaşı öncesinde, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın uzun süren ve ısrarlı çabalarıyla tezkere Meclis’ten 2. kez oylandıktan sonra geçmişti. Ne var ki tezkerenin geçmesine rağmen, Türkiye Kuzey Irak’a istediği kadar müdahil olamadı.
Ki Özal’ın tezkereyi geçirmek istemesinin asıl sebebi, oradaki Kürt oluşumunu kontrol etmekti.
*
Bu tezkereyle Ankara İncirlik’i Amerikan uçaklarına açmıştı. Bununla birlikte Irak’a yönelik uluslararası ambargoya katılmış, Irak sınırına da asker yığmıştı.
Ama tüm bunlara rağmen Türkiye’nin, ABD’nin 36. paralelin kuzeyinde oluşturduğu uçuşa yasaklı bölgeye hiçbir dahli olamadı. Sadece birkaç kez, 2-3 gün gibi kısa sürelerle Irak'ın kuzeyine 10 km kadar girip takip hakkını kullanabildi. O da çok kısıtlı olarak, sadece PKK kamplarına yönelik.
Dahası, savaştan sonra Irak’taki denklem Ankara’nın aleyhine gelişti. Kuzey Irak özerk bir yapıya kavuştu. PKK da Kandil’de 20 bin militandan oluşan bir güce sahip oldu.
O zamanın Washington Büyükelçisi olan Nüzhet Kandemir’le, Ekim 2014’te tezkere Meclis’ten geçtikten hemen sonra konuşmuştum. Kandemir, kuzey Irak’taki bu korumalı bölgenin PKK kamplarını nasıl beslediğini detaylarıyla anlatmıştı.
ABD TÜRKİYE’Yİ İSTEMEDİ
Bunların yanında ABD 91’den itibaren buradaki petrol ihracatını kontrol etme imkanına kavuştu.
Zaten ABD’nin Türkiye’yi Kuzey Irak’ın dışında tutmasının sebebi olarak da bu gösterilir. Yani Türkiye’nin petrolün akıbetini belirleyen ve bu bölgede etkili olan bir güç olmasını istememesi. Nüzhet Kandemir de, “ABD Türkiye'nin Irak'a girmesini o gün de, bugün de, hiçbir zaman istemedi” diyerek bunu açıkça söylemişti.
*
Bununla birlikte Turgut Özal aynen bugün olduğu gibi, Türkmenleri de korumak istiyordu. Hatta “askeri Irak’a sokup Türkmen bölgesini kontrol edeceğiz” dediği, ABD ile bu koşulla anlaştığı da sonradan basına yansıdı (Erol Manisalı, Cumhuriyet Gazetesi, 23 Mayıs 2011). Bir diğer deyişle, tezkerenin geçmesine rağmen Ankara bunu da yapamadı.
*
Bugün olan bitenler de “tezkere geçse bile birşey değişmezdi” savını güçlendiriyor. Bugün Türkiye’nin ısrarlı ve kuvvetli karşı çıkışlarına rağmen ABD, PYD ve onun askeri kanadı YPG’ye gitgide daha çok ve daha açıktan destek veriyor.
Yine Washington’ın Türkiye’nin Bağdat’la yaşadığı Başika krizi sırasındaki tavrı da, Kandemir’in tespitini büyük ölçüde doğruluyor. Zira ABD’nin Bağdat’tan yana gösterdiği tepkinin ana sebeplerinden biri de, Türkiye’nin Irak’ta etkin ve kalıcı olmasını engellemek.
Kısacası ABD’nin bölgeye yönelik planlamasında biz o tezkereyi geçirsek de geçirmesek de, asker göndersek de göndermesek de, maalesef pek birşey farketmiyor. “Süper güç” bildiğini okuyor.
*
NOT: İlgilenenler 1991 ve 2003 tezkereleriyle ilgili yazı dizimi 4-14 Ekim 2014 tarihleri arasında bulabilirler.
Paylaş