Paylaş
Bir yazımda bazı insanları ele geçirmiş olan korku ve nefret karşısında gastronomi yazarlığı yapmaktan bahsetmiştim. Bunun güzel bir örneğini geçenlerde tekrar yaşadım. Birkaç hafta içinde tüm yaşantımızı allak bullak eden COVID-19 salgınından çok önce çektiğim bir videoyu Instagram’a koyarken ‘nostalji’ olduğunu özellikle belirttim. Anında tepki yorumları gelmeye başladı. “Vedat Abi salgın var, ne işin var dışarıda?”, “Bu yaptığınız büyük bir sorumsuzluk’’, “Aman dikkat edin, bir süre ara verin yemeye içmeye...”
Yemek sektörüne ciddi bir darbe
Pek tabii çoğu iyi niyetli takipçiler, sağ olsunlar. Ama öyle bir yazıyorlar ki, sanki son birkaç aydır dağ başında inzivaya çekilmişim de dünyada olup bitenden haberim yok! Halbuki (@vedatmilor) Twitter hesabımı takip edenler bu konuda güvenilir bulduğum uzman görüşlerini olayın ciddi hale gelmesinden itibaren nasıl sıklıkla takipçilerimle paylaştığımı görmüş olmalılar.
Yorumlardaki endişeye de hak veriyorum. Bir süredir sizler gibi biz de ailece eve kapandık. Kısa bir yürüyüş dışında dışarı çıkmıyoruz. Bir sürü seyahati de çoktan iptal etmiştik. Hayatımız çok kısa bir zaman diliminde o kadar esaslı biçimde değişti ki, sanki kıyamet hakkındaki bir filmi yaşıyoruz. Denk geldiğimiz her haber salgın hakkında ve ciddi bir karamsarlık içerisindeyiz. Yaptığımız hiçbir işe konsantre olamıyoruz. Bu duruma bir restoran eleştirmeni olarak bakacak olursam, COVID-19’un hemen her alanda olduğu gibi yemek sektörüne de çok ciddi bir darbe vurduğunu görüyorum.
Bir defa, bazı hükümetlerin aldığı sıkı önlemler neticesinde faaliyetlerine geçici de olsa ara vermek zorunda olan sayısız restoran var. İtalya’nın durumu malum. Bundan en çok etkilenen ülke. Fransa’da hükümet önceki hafta sonundan itibaren tüm restoranların kapatılmasını emretti. ABD’nin New York, Kaliforniya, Michigan, Illinois ve Ohio gibi eyaletlerinde alınan kararlarla tüm restoranlar kapatıldı.
Peki restoranların resmi olarak kapatılmasına karar verilmeyen ülkelerde durum ne? Mesela Büyük Britanya’da hükümet böyle bir karar almasa da boş kalan birçok restoranın kapılarını kapatmak zorunda kaldığını görüyoruz. Geçici süreliğine ara veren restoranlar da var.
Türkiye’nin önde gelen restoranları sosyal medya hesaplarında duyuru yaparak virüsün yayılmasını engellemek adına belli bir süreliğine hizmete ara verdiklerini duyurdular. Tünelin sonunda ışık var dedik ama o tünelin uzunluğu ne olacak? Bu büyük bir soru işareti olsa da yemek sektörünü ciddi bir dönüşüme sokacağını söyleyebiliriz.
Lokantalar için de yeni fırsatlar var
Bir defa salgın boyunca başta şefler olmak üzere herkesin ev yemeklerine odaklanacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Elbette hep evde yemek yeme zorunluluğunun da olumlu tarafları var. Lokantalar açısından da bu zorunlu durum yeni fırsatlar yaratıyor, yaratacak.
Önümüzdeki iki hafta süresince bu konuya tekrar eğileceğiz. Zaten gündem kendini dayatıyor ve belli ki bir süre daha dayatacak.
Artıları ve eksileri
Her sosyal olgu gibi bu mecburi eve kapanışta da madalyonun iki yüzü var. Öncelikle insanlar niye üste para verip dışarıda başkasının pişirdiği yemekleri yer bir bakalım... Benim aklıma gelen ilk üç nedeni şöyle sıralayabilirim:
◊ Çünkü dışarıda arkadaşlarımızla buluşup sosyalleşmek hem zevk hem ihtiyaç.
◊ Çünkü lokantalar bize bilmediğimiz yeni lezzetler keşfetme olanağını yaratıyorlar ve ölçek ekonomilerinden dolayı evdekinden çok daha fazla seçenek sunuyorlar. Üstelik masada çok kişi olunca bilumum yemeği azar azar tatmamız da mümkün oluyor.
◊ Ayrıca yemek pişirme, özellikle bulaşık yıkama işi meşakkatli. Dışarıda yemeğe gidince bu külfetten de kurtuluyoruz.
Paylaş