Paylaş
Klişelerden hoşlanan biri değilim. Bunların başında da ‘romantik’ kelimesinin gereksiz kullanılması geliyor. O zaman aşırı ticarileşiyor ve bayağılaşıyor. Öte yandan insanın duygularıyla bulunduğu iç ve dış mekân arasında dolaysız bir ilişki var. Paris’i ele alın. Neden romantik bir kent olarak bilinir? Çünkü yayaların rahatça yürüyeceği, nehir kenarında yeşil alanları ve kamusal meydanları çok. Kent içinde sevgililerin el ele oturacağı yer de çok. Buna bir de kahve ve lokantaların bolluğu eklenince ortaya insanın kalbini hoplatan bir bütün çıkıyor.
Romantik lokanta kişiye göre değişen bir kavram. Ben ilan-ı-aşk edecek ya da evlilik teklifinde bulunacak olsam birçok unsurun bir arada bulunması lazım. Harika bir Boğaz manzarası olmasın ki âşık olduğum kıza odaklanabileyim. Masalar kesinlikle birbirine çok yakın durmasın. Kendimi kolektif paranoyanın norm haline geldiği ülkemin dışında, daha yumuşak ve nazik bir ortamda hissetmeliyim. Biraz sofistike bir ortam olsun ama fazla lüks ve abartılı da olmasın.
Mete Bey bir mimar ve Tarlabaşı’ndaki Levanten dokusunu bozan rant canavarına karşı Don Kişot misali savaşan cengâverlerden... Eşi Nadire Hanım, Kırım Tatarı. Zarif elleriyle piyano çalıp güzel sesiyle nostaljik Kırım ezgilerini seslendiriyor.
İdealizm yani romantik alev cayır cayır yanıyor
Bu özelliklerin hepsini The Galata House’da buldum. Hayır, sevgili eşimle değil, bir arkadaş grubuyla gittik. İçeri adım atar atmaz kendimi rahat ve huzurlu hissettim. Bunda elbette ki 1904-1919 yıllarında İngiliz Sivil Hapishanesi, 1919-1923 yıllarındaysa İngiliz Karakolu olarak kullanılmış, daha sonra ise şahsi konuta dönüştürülmüş mekânın gizemi rol oynadı. Ama bir o kadar önemli olan, şimdiki sahipleri Nadire ve Mete Göktuğ’un şahsiyetleri ve mekânla bütünleşmeleri. Mete Bey bir mimar ve Tarlabaşı’ndaki Levanten dokusunu bozan rant canavarına karşı Don Kişot misali savaşan cengâverlerden... Ortanın üstü yaşına rağmen içinden gelen idealizm, yani romantik alev cayır cayır yanıyor. Eşi Nadire Hanım Kırım Tatarı. Zarif elleriyle piyano çalıp güzel sesiyle nostaljik Kırım ezgilerini dile getirirken gözleri doluyor.
Çakapuli
Bu nezih çift “Burada nasıl bir mutfak geliştirelim” diye uzun uzun düşünmüşler. Bazı Gürcü arkadaşları Gürcü mutfağını önermiş ve onlara 1.5 yıl yardımcı olmuş. 1999’da bu işe başlamışlar. Daha sonra mutfağa, düzgün bir insan olan Ordulu Salih Usta gelmiş. Usta elinden geleni yapıyor. Ama burası daha çok havası, ruhu, ambiyansı için gelinecek bir yer. Gürcü mezelerinin çarpıcı lezzet yoğunluğunu, ‘ehlileştirilmiş’ yani kişnişi, safranı, cevizi az kullanılmış mezelerde bulmak zor.
Cevizli acılı peynir ezme
Borş çorbası çok hoşuma gitti
Ne gibi mezeler mi? Patlıcan, yeşil fasulye, zeytinyağlı barbunya, zeytinyağlı dolma gibi mezelerden bahsediyorum. Dolmayı beğendim. Pancarlı Rus salatası, normal. En beğendiğim meze; cevizli, domatesli ve paprikalı acılı peynir ezme oldu. Bir genelleme yaparsam tüm mezelerin hafif ama biraz yavan olduğunu söyleyebilirim. Öte yandan Rus borş çorbasının, Moskova ve St.Petersburg’da bunu epeyce tatmış biri olarak çok hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Nadire Hanım bu çorbaya ‘Yedigün çorbası’ dendiğini çünkü yapıldığı gün çok lezzetli olmadığını, zamanla, sebzeler ‘seviştikçe’ lezzetlendiğini söyledi. Aynı birbirini seven çiftler gibi... Etnik et yemekleri ve el yapımı mantıların da tadına baktık. Salih Usta yemekten sonra bize açtığı mantıların fotoğraflarını gösterdi. Allah’tan benim geleceğimi bilmiyordu ve böylece nesnel bir değerlendirme yapabiliyorum. Domates soslu etli mantı ‘hingali’nin eti iyi, hamuru biraz kalındı. ‘Pilmeni’ denen krema soslu ve patatesli mantıyı ben sevdim.
Hingali
Et yemeklerinden şarap soslu ve mantarlı ‘böfstroganof’ en zayıf yemekti çünkü şarap sosunun lezzeti ete geçmemişti ve etin dokusu çiklet gibiydi. ‘Ostri’ yani kişniş, domates, biber ve mantarlı dana gulaş, önüme geldiği zaman yiyeceğim ama özel olarak aramayacağım bir gulaştı. ‘Çakapuli’nin yani erik soslu ve tarhunlu kuzu haşlamanın eti iyi ama tarhunu eksikti. Denge olarak da fazla ekşi olduğundan sorunluydu. ‘Kuş Sütü’ denen üstü bezeli ve çikolata soslu Gürcü pastası tam bir ev tatlısıydı. Aramızdaki, birbirine âşık çift dahil, herkesten geçer not aldı.
Kuş sütü pasta
Peki ben ilan-ı aşk edecek olsam ne yapardım? Üst katta, Galata Kulesi’ni gören, izole, cumbadaki masayı rica ederdim. Çorba, dolma ve acılı peynir ezmeyle pilmeni ısmarlardım. Âşık olduğum hanım ‘Kuş Sütü’ tatlısından ilk lokmayı aldığında da kuşu kafeslemek için hamle yapardım!
(Vedat Milor'un değerlendirmesi 5 üzerinden 3 yıldız)
Galata Kulesi Sok. No: 15 (61) Beyoğlu-İstanbul (0212) 245 18 61
Paylaş