Hani zevkler tartışılmazdı?

Hemen hepimiz “Damak zevki kişiye göre değişir” diyor ama bu değişikliğin sonuçlarına tepki gösteriyoruz. “Ne tuhaf, balığı çiğ yiyorlar” diyen birinin fikrine katılmam ama anlarım. Fakat “İğrenç bir şey çiğ balık, insan bunu nasıl yiyebilir?” denince ben irkiliyorum.

Haberin Devamı

Hani zevkler tartışılmazdı

Latince bir özdeyişten esinlenerek “Zevkler ve renkler tartışılmaz” der Fransızlar. Kim demiş, dememiş önemli değil aslında. Hemen her millette buna benzer deyişler var. Örneğin Amerikalılar da “Zevk olayının muhasebesi olmaz” (There is no accounting for taste) der. Yani zevklerin, tercihlerin için kimseye hesap vermek zorunda değilsin.
Güzel laflar bunlar. Yaşamda seçtiğiniz partner gibi düşünün. Sonunda onunla yaşayacak olan sizsiniz. Başkasını ilgilendirmez ya da ilgilendirmemeli.
Ama... Evet, ‘ama’sı var gerçekten. Başkasını ilgilendirmez deriz ama başkalarının partner seçimi ve damak tercihleri kadar da dedikodusu yapılan, eleştiri konusu olan ve bazen de ‘ti’ye alınan az şey vardır. Sadece bizde değil, tüm dünyada.
***
Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Farz edelim ki kahvesine tuz atan ya da ketçap döken birini gördünüz. En azından içinizden dalga geçmez misiniz? “Damak zevki sıfır” diye düşünmez misiniz? Yakınlarınıza “Kahvesine ketçap döken garip biriyle karşılaştım” diye anlatmaz mısınız?
Şaşılacak bir durum yok belki. Hemen hepimiz “Damak zevki kişiye göre değişir” diyor ama bu değişikliğin sonuçlarına tepki gösteriyoruz. İnsan çelişkilerle dolu bir canlı.
***
Bana göre esas kabul edilemez olan, aslında çok daha makul durumlarda gösterilen tepkinin boyutu. Özellikle de görünüşü hoşumuza gitmeyen bir yemeği ‘iğrenç’ diye nitelemek. Bu pek tabii çok güçlü bir tanımlama. Bu tanımlama, her din ve etik sistemin reddettiği davranış biçimleri için uygun. Örneğin pedofili ve ırza geçme. Alışık olmadığımız ya da sevmediğimiz yemekler için uygun değil.
Örneğin Japon işi suşi ve saşimi için biri “Ne tuhaf, balığı çiğ yiyorlar” dese, fikrine katılmam ama anlarım. Fakat “İğrenç bir şey çiğ balık, insan bunu nasıl yiyebilir?” denince ben irkiliyorum. Bu tip yargılar çok azınlıkta olsa sorun yok. Ama halk düzeyinde giderek geçer akçe olan gastronomi söyleminde ‘iğrenç’in ön plana çıktığını ve farklılıkların insanları aşırı derecede rahatsız etmeye başladığını görüyoruz. Acaba bu neden böyle?

Haberin Devamı

En kolay yol kendimizi ne olduğumuz ve yaptığımızla değil, olmadığımız ve yapmadığımızla tanımlama. “Sen bunu nasıl yiyorsun? Ben dünyada yemem!”, tipik bir örnek.

Peşinen söyleyeyim, kesin bir cevabım yok. Sadece bu süreçten kaygı duyuyor, üzerine düşünmek ve dikkat çekmek istiyorum. Aklıma gelen bazı nedenler:
1. Sosyal medya: Dünyanın her yerinde sosyal medyada güçlü ifadeler dikkati çekiyor. Aşırı olan daha çok prim yapıyor. İnternet şirketleri de bilerek ya da bilmeyerek, buna alet oluyor. Ne bileyim, ABD’de ‘silah kontrolü’ diye internete girin, bir süre sonra kendinizi Ku Klux Klan kalıntısı, ırkçı ve Afrika asıllı Amerikalıların dövülmesini sevap sayan aşırı sağ grupların propagandaları arasında buluyorsunuz. Farklı olana tolerans yerine kin duygusunu körüklemek, sosyal medyanın yaygın kullanımıyla daha da kolaylaştı.
2. Kimlik politikaları: Dünyanın hemen her ülkesinde bireyleri insanlığın ortak değerlerine göre değil, belli ‘aidiyet’lere göre tanımlayan ve mobilize eden politikalar prim yapmaya başladı. Değiştirilemeyen kimlik veya aidiyetler. Din, dil, ırk, etnik grup, cinsiyet gibi. Gastronomik tercihler de bu kimliklerin oluşması ve oluşturulmasında önemli rol oynuyor. Bu tercihlerin içselleştirilmesiyle farklı olanı en güçlü dille yadsıma, bir madalyonun iki yüzü.
3. İnsanın değersizleştirilmesi ve işsizlik: Bu da evrensel. Globalleşme, teknolojik gelişme ve neoliberal ekonomik politikalar iş yaşamında depremler yarattı. Uzun dönemli planlamaya olanak sağlayan iyi iş bulmak zorlaştığı gibi, iş bulsan da işini kaybetmek kolaylaştı. Profesyoneller dahil, herkes daha kolay ikame edilebilir hale geldi. Kontrol edemediği güçlerin insafına terk edilen birey giderek çaresizleşiyor. Çaresizlik bizleri giderek sertleşmeye yöneltiyor. En kolay yol da kendimizi ne olduğumuzla ve yaptığımızla değil, olmadığımızla ve yapmadığımızla tanımlama. Negatif tanımlama. “Sen böyle bir şeyi nasıl yiyorsun? İğrenç! Ben dünyada yemem!”, negatif tanımlamanın tipik bir örneği.
Şahsen kaygı duyuyorum bu süreçten. Ötekileştirmeyle bizden farklı olanı ‘kurban etme’ arasındaki çizgi sandığımızdan ince...

Yazarın Tüm Yazıları