Paylaş
Kirli atletiyle yemek salonunda birden beliren dağınık saçlı, orta yaşlı ve göbekli adam, garsonlardan birine ana avrat sövmeye başlıyor.
Salon birden sessizliğe gömülüyor. Hiç kimsede tıs yok. Hiç kimse bu aşırı öfkenin nedenini bilmiyor. Tek anladığımız, lokantanın sahibinin aynı zamanda mutfağın başındaki öfkeli şahıs olduğu. Detaylar aklımda kalmamış çünkü olay 30 sene öncesine ait. Ege’de bir sahil kasabasında. Ama bir şeyi iyi hatırlıyorum: Hepimizin iştahı kaçıyor. Müşteriler alelacele yemeklerini bitirip, hatta bitirmeden, hesabı istiyor.
***
Buzdağının ucu tabii bizim gördüğümüz. Ya görmediklerimiz? Restoran çalışanları acaba nasıl yaşıyor, ne gibi muameleye tabi tutuluyorlar? Hak ve sorumlulukları neler?
Hürriyet Pazar’ın bu konuda hazırladığı dosya, kanımca yeme-içme sektörü için can alıcı önemde. Şimdi “Bana ne yahu, lokanta çalışanı değilim ve olmayacağım” diyebilirsiniz. Ya da “Hamama giren terler kardeşim, sen çalışma şartlarını bilmiyor muydun aşçı yamağı ya da komi olmadan” diye de düşünebilirsiniz.
Ama öyle düşünmeyin, öyle düşünmeyelim.
Üç nedenle: Çünkü insanız. Çünkü çalışanız. Çünkü müşteriyiz. İzninizle açayım bu noktaları biraz...
Dosyamızda lokanta çalışanları yaşadıkları hukuksuzlukları, mobbing’i anlatıyorlar. Bu anlatılanların dışında ulaşılamayan kişilerin anlatamadıklarını bir düşünün. Bunları okuyunca akla ırk ayrımına karşı çıktığı için ABD derin devleti tarafından öldürülmüş Martin Luther King’in nutkunun şu bölümü geliyor: “Herhangi bir yerde adaletsizlik, adalete her yerde tehdit oluşturur.”
Toplum için de tarihin öğrettiği şu: Bir toplumda belli bir meslek çalışanları ciddi adaletsizliklere maruz kalıyor ve buna çözüm bulunmuyorsa bu durum başka meslek mensup ve çalışanlarına da sirayet ediyor. Kısacası “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye bir lüks yok. Başı ezilmedikçe yılan giderek serpilip tüm toplumun huzurunu tehdit ediyor.
***“Bir yerlerden başlamazsak sonunda fatura giderek büyüyecek ve insanların dışarıda yemek konusunda fikirleri değişecek gibi geliyor bana.”***
Fatura bize çıkıyor
Bizler aynı zamanda lokanta müşterisiyiz. Belki farkında değiliz ama garson ya da mutfak çalışanı mutlu olmayınca fatura bize çıkıyor. Dosyayı okuyunca inanılmaz şeyler öğreniyorsunuz. 10 gün çalış, tek gün dinlen. 80 saat çalış, 45 saatlik ödeme al....
Liste çok uzun ve daha da uzayacak. Bunların sonunda fatura bize hem hijyen, hem servis hem de yemek kalitesi olarak çıkıyor. Aşırı çalıştırılan insanların somurtması, en basit hijyen kurallarını ihlal etmesi normal. Hiç dışarıda yemek yiyemeyen, zanaatini geliştiremeyen aşçıların da severek, isteyerek yemek pişirmemesi normal.
***
Peki neler yapılabilir? En basiti tüm lokanta çalışanları kayıt altına alınıp çalışma saatleri düzenlenebilir. Mesai saati ötesinde çalışma karşılıklı rızayla ve bedeli çalışana verilerek olur. İzin günleri önceden belirlenir ve haftada bir zorunlu kılınır. Hijyen konusunda zorunlu seminerler düzenlenir ve tüm lokanta sahip ve çalışanlarının katılması sağlanır. İhlallerin ciddi şekilde üzerine gidilir.
Tabii ki bütün bunlar başlangıç. Ama bir yerlerden başlamazsak sonunda fatura giderek büyüyecek ve insanların dışarıda yemek konusunda fikirleri değişecek gibi geliyor.
Paylaş