Paylaş
Ailece Yeşilköy’den Kabataş’a elimizde 11 parça valizle geldiğimizde deniz otobüsleri için yaz tarifesini soruyoruz. Yok. Neden? Cevap şaka gibi. Kabataş iskelesi yıkılacakmış. Belki füniküler hattı da kapanacak Kabataş’la Taksim arasında. ‘Aktarma merkezi’ adı altında, denizin doldurularak Dolmabahçe Camii’nden, Fındıklı Molla Çelebi Camii’ne kadar olan alanda, kanat açmış martı şeklinde bir proje hayata geçirilecekmiş. Peki Fındıklı Parkı ne olacak? Beyoğlu sahil şeridindeki birkaç parktan biri olan Fındıklı Parkı’na yazık değil mi? Daha da vahimi Boğaz’ın dünyada tek olan, efsanevi ama iyice yara almış silueti geri dönüşü olmaz şekilde iyice bozulmayacak mı?
* * *
Bu sorularla maksadımız yapıcı eleştiri. Hepimiz aynı amaçta birleşiyoruz. İstanbul’un tarihi yapısı ve kültürel mirası korunmalı. Hatırlıyorum; yakın tarihte Büyükşehir güzel bir iş yaptı ve filoya katılacak şehir hatları vapurları için göze hoş gelecek ve var olanlarla uyumlu bir seçenek için konsensus oluşturmaya çalıştı. Ama sonradan ne olduysa oldu ve düdüklü tencere benzeri garip vapurlar alındı ve bu tercihin ergonomik nedenlere bağlı olduğu söylendi. Umarız bir sabah uyandığımızda ‘martı projesi’ falan denilerek iskelelerin yıkılıp tarihi parkların yerle bir edildiğini ve hem tramvay hattının son iki durağı olan Kabataş ve Fındıklı’nın hem de Taksim-Kabataş füniküler hattının tarih olduğunu görmeyiz. Martı projesi midemi bulandırdı ama ada martılarının seslerini ve sabah o seslerle uyanmayı çok seviyorum. Burgazada’nın en güzel sahilinin ve Atatürk heykelinin bitişiği; çöp toplama mevkii olsa, çöp ve umumi tuvalet kokuları birbirine karışarak adaya özgü bir sentez yaratsa da tamamen bastırılamayan denizin kokusunu çok seviyorum. Bir de Fincan Café’de Canan Hanım’ın mutfağından gelen kokuları ve lezzetleri...
* * *
Soğuk mezeler arasında kötüsü yok ama iki tanesi özellikle muhteşem. Tarama ve Canan Hanım’ın sırrını kocası Rasim Bey’e bile vermediği otlu peynir. Ara sıcaklardan paçanga eşimin, peynir kroket kızım Ceylan Handan’ın favorisi. Kullanılan malzemeler iyi ve yukarıda bahsettiklerim dışında üç tane başyapıt daha var.
Bir tanesi kanımca dünyanın en leziz deniz ürünlerinden mavi yengeç. Tazesi bulununca eti sulu ıstakoz kadar hatta daha lezzetli. İstanbul’da daha önce iki kez karşıma çıktı ama bu kadar tazesini bulmamıştım. İkinci olarak ızgara ve bol kekikli ahtapot çok iyi. Ne çok yumuşak ne de sert. Bu işin sırrını bilen de Rasim. Tereyağlı güveçte de ahtapot yapıyorlar. Kuzu ciğer yahni de harika. Kokusuz ve yumuşak. Bol biber, domates ve soğanlı.
Tekir de var ama yer kalmıyor. Öte yandan buraya özgü rokoko pastasına her zaman yer var. Fincan’ın takdir ettiğim bir tarafı da sahil boyundaki sıra sıra lokantalar arasında Belediye’nin bizlerin yürümesi için çektiği sarı çizginin dışına çıkmayıp sahili işgal etmemesi (Antagoni’ye de teşekkürler).Özellikle üç lokanta masalarını deniz kıyısına dayayıp ancak bir kişinin asker gibi yürüyeceği yer bırakıyorlar. Tekerlekli sandalye geçmiyor. Belediyenin koyduğu 182 TL ceza umurlarında değil, çünkü bunun 1000 katını çıkarıyor lokantacılar müşteriden. Kendilerini uyaran adalıları ise bir dövmedikleri kalıyor.
Paylaş