Bir şef gibi...

Genç yaşından itibaren, üstelik parası olmamasına rağmen Fransa’nın önde gelen lokantalarında yemek yemeye başlamış. Mutfak denen olayın ne kadar haz verebileceğinin farkına varmış, bir anlamda uykudan uyanmış. Benoît Peeters işte tüm bunları da bir çizgi romanda anlatmış. Bir solukta okudum... Mutfak konusundaki tutkusunu edebiyatla ve toplumsal gözlemlerle harmanlayan yazarın yenilikçi mutfak hakkındaki görüşlerine pek katılmıyorum ama onunla bunları tartışmayı isterdim.

Haberin Devamı

Aynı yaşta olmamız dışında, benimle uzaktan ya da yakından hiç ama hiç alakası olmayan biri Benoît Peeters. Öyle ya... Felsefe okumuş. Toplumbilim, edebiyat ve sinema meraklısı, eleştirel zekâ Roland Barthes’in doktora öğrencisi... Yapısalcı ve postmodern düşünürler konusunda uzman... Fransız yönetmen ve senarist Alain Robbe-Grillet’yle Fransız filozof Jacques Derrida üzerine kitapları var... Benoît Peeters’la benim aramda ne gibi bir benzerlik olabilir?

Ha belki bir-iki küçük nokta... Ben öğrenciyken ‘Tenten’ okur ve severdim. O daha ileri gitmiş, bu konuda doktora tezi yazmış. 27 yaşındayken Tenten’in yaratıcısı Hergé üzerine bir kitap yayımlamış. Bir de belki yemek tutkusu... Genç yaştan itibaren ve parası olmamasına rağmen Fransa’nın önde gelen lokantalarında yemek yemeye başlamış ve bu olağanüstü ziyafetlerin hayali bile devamlı kitap okuyup tez yazarak geçen dört duvar arası yaşamına anlam katmış.

Haberin Devamı

Bir şef gibi...

Küçük bir ortak nokta daha var. Dünyanın önde gelen lokantalarında tek başına yemek ve bu güzel yemeği bir aşk gecesiyle noktalamamak talihsiz bir durum olur. Ama aklı başında ve partnerinin maddi durumu konusunda bilgili bir sevgilinin, bozulan külüstür arabasını tamir ettirecek parası olmayan Benoît’nın bırakın tamir parasını, kullanılmış yani 2’nci el araba parasını bir gecede lokantada harcamasını anlaması mümkün değil. Bana ve Benoît’ya göre ‘elzem’ olan bu deney, mantıklı bir genç hanıma göre ‘delilik’. Belki bizi sevdikleri için müsamaha ediyorlar ama içten içten ‘Bu ilişkinin sonu nereye varır’ diye düşünüyorlar.

Benoît Peeters işin özünü kavramış. Onunki, benimki, bizimki mantıkla açıklanamaz. Olayın gerisinde İngilizcede ‘rapture’ (mest olma) denen adeta bir vecit hali, yani vurgun yiyerek kendinden geçme ve yaşam stilini kökten değiştirme hali yatıyor. Benoît kitabında bu dönüşümü Notre Dame’da dine dönen Claudel’in aydınlanmasına benzetiyor.

Haberin Devamı

Adeta bir hezeyan... Büyük bir sevincin de ötesinde bir trans hali. Beklenmedik bir şey aynı anda hem beynine hem tüm duyumlarına hem de kalbine dokunuyor. Mutfak denen olayın ne kadar haz verebileceğinin ve içerdiği potansiyelin farkına varıyorsun. Yani bir anlamda uykudan uyanıyorsun...

Bir şef gibi...

Bu durum Benoît’nın başına 20’lerinin başındayken, zamanın en önemli lokantalarından Troisgros’ta gelmiş. Benim ‘rapture’ ise benzer yaşta şarap üreticisi Henri Jayer’den bir klasiğin aromasını alıp, damakta o kadifemsi dokuyu hissedip o tarifi zor lezzeti deneyimlediğim an oldu.

Benoît Peeters bütün bunları ‘Bir Şef Gibi’ adlı çizgi romanda anlatmış. Arkadaşı Aurelia Aurita benim beğendiğim desenleriyle kitabı zenginleştirmiş. Kitap Desen Yayınları’ndan yeni çıkmış. Ben bir solukta okudum. Birkaç açıdan çok hoşuma gitti. İlk olarak, kitabın arka kapağında da yazıldığı gibi, yazar mutfak konusundaki tutkusunu edebiyat ve toplumsal gözlemlerle iyi harmanlamış. Bir anlamda otobiyografik olan bu çalışma yazarın gençlik yıllarından orta yaş ve üzerine tırmanışını anlatırken toplumsal dönüşüm konusunda da ipuçları içeriyor. Yazar bir ara Belçika’da sevgilisi Marie-Françoise’la yaşar ve lokanta açma hayali kurarken diğer yandan varlıklı insanların evinde özel ziyafetlere yemek hazırlar. Bu vesileyle yaptığı gözlemler ve yaşam dersleri önemli.

Haberin Devamı

SENTETİK MUTFAK, ANALİTİK MUTFAK...

İkinci olarak, yaşamında özel yeri olan dört farklı lokanta ve özel yemeklerini anlatma ve desenlerle gözler önüne serme çabası başarılı. Sırasıyla Troisgros, Vivarois, Belçika Apicius ve El Bulli. Troisgros da şimdi torun aşçı ve bana göre eski başarısından uzak. Vivarois çoktan kapandı ama mutfak baş şefi Bernard Pacaud Paris’teki L’Ambroisie’nin şefi. Üçüncüsü, 42 yaşında vefat eden Polonya asıllı şef Willy Slawinski’nin Gent şehrindeki Apicius lokantası, yani dördü arasında gitmediğim tek lokanta. Son olarak da Ferran Adrià’nın artık olmayan efsanevi lokantası El Bulli. El Bulli’nin kapanmadan önceki son akşam yemeğini detaylarıyla görüp kavramak için bile bu kitap önerilir.

Haberin Devamı

Bir şef gibi...

Son olarak yazarın yenilikçi mutfak hakkındaki fikirleri ve sentetik mutfakla analitik mutfak ayrımı tartışmaya değer. Bu görüş ve tezlerin çoğuna katılmıyorum ama Benoît’yla bunları tartışmayı çok isterdim.

Vedat Milor’un çocukken yaşadığı bayramlar, geniş aile özlemi ve bayram sofrasında görmek istedikleri yarın Hürriyet Pazar’daki söyleşisinde.

Yazarın Tüm Yazıları