Tekstil sektöründe ’eleğin üstünde kalma savaşı’ var

TÜRKİYE Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası’nın düzenlediği sektörün geleceğinin tartışıldığı toplantıdayız... TOBB Konfeksiyon ve Hazırgiyim Meclisi Başkanı Umut Oran panelistlere sordu: "10-15 yıl sonra Türk tekstilini nerede görüyorsunuz?"

Sabancı Holding Tekstil Grubu Başkanı Yakup Güngör’den "elek"li yanıt geldi: "Türk tekstil sektörü için son beş yıldır ’elek’ çalışıyor. ’Eleğin’ altına düşenler, üstünde kalanlar oluyor. Alta düşenler için üzülsek de, bu seleksiyonun yaşanmasını doğal karşılamak gerekiyor."

Yakup Güngör’e göre, önümüzdeki 5-10 yılda da aynı "elek" çalışmasını sürdürecek: "Dünyada büyüme-bütünleşme sürüyor. Alıcılarımız da büyüyor. O zaman karşılarında büyük üreticiler görmek istiyor. Bu durumda küçük üreticiler maalesef ’elek’ altında kalıyor."

Güngör’ün "elek" örneğiyle açıkladığı durum, doğal olarak küçük ölçekli şirketlerin çoğunu mutsuz ediyor. Bu mutsuzluk, sektörün tümünü etkisi altına alıyor.

Türk tekstil sektöründeki "asık suratlılık", toplantıya katılan yabancı kurumların başkanlarının dikkatini çekiyor, şaşırıyorlar: "Tekstilin ülkenizde ikinci plana itildiğinden, işlerin iyi gitmediğinden söz ediyorsunuz ama yatırımlarınız Çin’le yarışıyor. Madem sektörün geleceğinden tedirginsiniz, bu yatırımları neden yapıyorsunuz?"

Dünya tekstiline yön veren yabancı kurumların yöneticilerinin bu şaşkınlığı üzerine, Metro Cash&Carry’nin desteklediği Ericek Köyü’ne giderken Yenikapı-Yalova Feribotu’nda karşılaştığım Kipaş Grubu’nun patronları Hanefi Öksüz ve Ahmet Öksüz’le yaptığım sohbeti anımsadım.

Hanefi Öksüz, "İşleriniz nasıl?" soruma, "Çok şükür iyiyiz" yanıtı verince üstelemiştim: "Sektörünüzde çok kıvranan var."

Öksüz, sentezini yapmıştı: "Eskiden hep birlikte kazanıp, hep birlikte kaybediyorduk. Şimdi verimliliği sağlayan kazanıyor."

Bu saplamadan sonra Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası’nın toplantısına, toplantı arası konuşmalara döneyim. Aslında Sendika Başkanı Halit Narin ile Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Başer, sıkıntılara karşın sektörün geleceğine pek de olumsuz bakmıyor.

Narin, işçi ücretleri üzerindeki yüklerin hafifletilmesiyle sanayiciyi rahatlayacağını düşünüyor. Avrupa Birliği’nin önemli örgütü Euratex’te Başkan Yardımcısı olan Bülent Başer de, sektörün önündeki fırsata dikkat çekiyor: "Günümüzde ’pronto moda’, yani ’hızlı moda’ çok önem kazandı. Artık ünlü markalar sıkça koleksiyon yenilemek istiyor. Bunu da yakın coğrafyada ve kaliteli üretim yapabilen ülkelerle çözebilecekler. O üretim merkezi Türkiye’den başkası değil."

Bir yanda acımasız çalışan "elek"... Diğer yanda "hızlı moda" gibi fırsatlar...

Son 10 yılda 56 milyar dolarlık yatırım yapan Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün "ömrünü uzatma formülleri" bulmak için "ortak akıl" arasak nasıl olur?

Burberry’s için 25 milyon dolarlık alım yapıyorum

DEVLET Bakanı Kürşad Tüzmen’in tartışılan Mısır gezisinin uğrak noktalarından biri de Tureks İthalat, İhracat ve Ticaret A.Ş.’nin Kahire Ofisi’ydi...

Tureks’in patronu Ruşen Çetin, başta Burberry’s olmak üzere dünyanın ünlü konfeksiyon markalarına toplam 50 milyon dolarlık alım yapıyor. Bunun yarısına yakınını, Mısır’dan gerçekleştiriyor.

Merkezi İstanbul’da olan Tureks, Mısır’dan alımları yoğunlaşınca, Kahire’yi ikinci üs yapıyor. Rüşen Çetin, Türkiye-Mısır ayrımını anlatıyor: "Kaliteli ürünler için müşteri Türkiye’yi istiyor. Örneğin Burberry’s öyle. Bu markaya Türkiye’den 25 milyon dolarlık üretim yaptırıyorum. Bazı markalar da, fiyatı çok düşük tutmaya çalışıyor, o zaman yönü Mısır’a çeviriyorum."

Rüşen Çetin’in eşi Günsan Çetin, Türk tekstilcisinin "Günsan Abla"sı olarak tanınıyor. GAP’ın Bölge Başkanlığı’ndan emekli olan Günsan Çetin, görevdeyken "Mısır uyarısı" yaptığını hatırlatıyor...

Türkiye’nin "kalite üstünlüğü"nü Tureks örneğiyle hatırlatmak istedim...

Temizlik dersi verenlere bakın

SON günlerde medyada "temizlik dersi"ne soyunanların sayısı yine artmaya başladı. Bilgisayarın başına geçen, "Ben çok temizim, benim gazetem, televizyonum temiz, karşıdakiler pislik içinde" havası estiriyor...

Hiçbiri dönüp kendine, geçmişte ve bugün yaptıklarına, çalıştığı yere bakmıyor. Varsa yoksa karşı tarafa saldırı. Sanıyorlar ki okuyucu, izleyici bunu yutacak, gazetelerinin tirajı artacak, televizyonlarının izlenirliği yükselecek.

Karşınızdakilere "temizlik dersi" vermeden önce kendinize bakın. Siz, "kapınızın önünü" temiz tutun, gerisini okuyucuya, izleyiciye bırakın.

En doğru kararı onlar verir...
Yazarın Tüm Yazıları