GEÇEN hafta 4 gün Bozcaada’da tatil yapma fırsatı yakaladım. Kalacak yer için internette gezinirken Adabachus adlı bir kır evi buldum. 4 günü bu şirin kır evinde geçirdim.
İlk akşam yemek yerken aynı zamanda Çanakkale’deki Truva Otel’i işleten evin sahibi Ahmet Şekip Günay, bir-iki şarap fabrikası gezmeyi önerdi.
Ertesi gün önce Bozcaada’nın önde gelen şarap fabrikası olan Talay’ı gezdik. Sonra hemen yanıbaşında bulunan ve ‘Bozcaada’nın ilk müslüman şarapçısı’ diye bilinen Yunatçılar’a uğradık.
80 yıl önce Bozcaada’da ilk müslüman şarap üreticisi olmayı göze alan büyük dedesinin adını taşıyan Haşim Yunatçı’yla sohbete daldık. Talay, 1.7 milyon litre şarap üretme kapasitesine sahipken, tüm şaraplarını Çamlıbağ markasıyla pazarlayan Yunatçılar 300 ton üzüm işleyebiliyor.
Haşim Yunatçı, tümüyle kendi bağlarında elde ettikleri üzümleri işlemekle yetinme yolunu seçtiklerini belirtiyor: ‘İyi şarabın temelinde iyi üzüm yatar...’
Bozcaada’da vasilaki, karasakız (kuntra), karalahna gibi üzümler yetişiyor. Haşim Yunatçı, beş yıl önce 32 dönümlük cabarnet bağından da iyi verim aldıklarını vurgulayıp, bunun öyküsünü şöyle aktarıyor:
‘Avusturalyalılar bundan 6-7 yıl kadar önce Çanakkale için bir ‘barış şarabı’ projesi geliştirmeye karar verdiler. Bu amaçla Bozcaada da dahil, tüm Çanakkale’yi karış karış taradılar. Tüm bilgileri bir CD’de topladılar. Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası, o CD’yi bize izlettirdi. Oradan anladım ki, Bozcaada’da cabernet, merlot ve chardonnay üzümü elde etmek mümkün. 5 yıl önce 32 dönüme cabernet diktim. 2 yıldır çok güzel ürün alıyoruz ve şarap üretiminde kullanıyoruz.’
Haşim Yunatçı, 80 yıllık şarap geçmişi olan ailenin temsilcisi olarak, bazı saptamalar yapıyor:
Adamızın büyüklüğü 42 kilometrekare. Büyütmek mümkün değil. 2400 metrekareye 80 metrekare diye diye adamız giderek imara açılıyor. Bu beni üzüyor. Oysa Bozcaada doğal klimasıyla bağcılığa çok elverişli.
Geçmişte evlerde şarap üretimine izin vardı. Son bir yıldır yasaklandı. Kontrollü olarak buna izin verilmeli.
1980’li yılların başlarında Çanakkale’nin vergi rekortmenleri Bozcaada’dan çıkardı. Şimdi şarap üreticiler olarak dolaylı vergi rekorları kırıyoruz, belimiz bükülüyor.
Yunatçı, üzüm ve şaraba sokaktaki vatandaşın da sahip çıkması gerektiğine dikkat çekiyor ve şu ilginç örneği veriyor: ‘Geçen gün bir arkadaşımız bizim şarap markasını taşıyan şapkayla camiye girmiş, hoca ‘Bir daha bu şapkayla camiye gelme’ demiş. Bizim arkadaş da, ‘Üzerinde Johny Walker yazsa sesin çıkmazdı değil mi’ yanıtı vermiş.’
Yunatçı’dan bu örneği duyunca Hatay Müftüsü Mustafa Varlı ile içki sofrasında ‘medeniyetler buluşması’ sohbeti yaptığımızı hatırladım.
Sahi üzerinde şarap markası bulunan şapkayla camiye girmek günah mıdır?
TRT’de Harbiye direnişi
İSTANBUL’dan Bozcaada’ya giderken yolda TRT FM dinliyorum. Kentlerin tarihi varlıklarının irdelendiği bir programa denk geliyorum. Konuk, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) bir profesör. Spiker soruyor:
‘Hocam, Haydarpaşa Garı gibi Harbiye’deki İstanbul Radyosu binasını da yıkıp yerine gökdelen yapmayı planlıyorlar. Bize biraz bu binanın tarihi önemini anlatır mısınız?’
Profesör yanıtlıyor: ‘Hazırlıksız geldim, tam tarihini hatırlayamıyorum ama bu bina cumhuriyet dönemi mimarisinin ilk önemli örneklerinden. Bunları da korumak gerekir.’
Spiker söyleşiyi bitirirken, ‘Bu katliama birilerinin karşı çıkması gerekiyor değil mi hocam?’ diyor. Profesör de onaylıyor: ‘Elbette...’
Yani, hükümet İstanbul Radyosu binasının yerine turizm projesi düşünüyor, TRT de ‘Harbiye direnişi özgürlüğü’nü kullanıyor... İlginç değil mi?