GEÇEN haftayı canlanma mesajları arasında geçirdik...
Uluslararası Para Fonu (IMF) İcra Kurulu 1.1 milyar dolarlık kredi dilimini onayladıktan sonra ardarda açıklamalar geldi:
IMF Başkanı Horst Kohler: Ortadoğu ve petrol riski var, ama Türkiye yüzde 3 büyümeyi tutturabilir.
IMF Avrupa Direktörü Michael Deppler: Yüzde 3 büyümeye ulaşılabilir.
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç: Canlanma değil, bazı sektörlerde kıpırdanma var.
Boyner Holding Murahhas Azası Cem Boyner: Üç ayda çok olumlu gelişmeler görebiliriz. Gaza gelip, hata yapmamak gerekiyor.
Tofaş'ın CEO'su Antonio Bene: Yaşanan ekonomik krizin haziran ayından itibaren aşılacağını düşünüyorum.
Devlet Bakanı Kemal Derviş: 2002'de büyümenin hızlanmasını bekliyoruz. Mayıs ayında bunun ilk işaretlerini görebiliriz.
Bu mesajlar ve büyüme umutları arasında şofben, kombi ve elektrikli ısıtıcı üretiminin öncülerinden Alman Vaillant'ın Türkiye Genel Müdürü Christoph Grosser ile Vaillant Doğu Avrupa ve İhracat Ülkeleri Pazarlama Müdürü Dieter Müller ile sohbet ediyoruz.
BEN YABANCI DEĞİLİM
Christoph Grosser, 20 yıldır Türkiye'de. Son 10 yıldır Vaillant Türkiye'nin Genel Müdürü. Güzel Türkçe konuşuyor... Türkiye'den ‘‘Biz’’ diye söz ediyor. Masadaki gazetecilerden biri, ‘‘Yabancılar ne düşünüyor?’’ diyecek oluyor, Grosser uyarıyor: ‘‘Ben yabancı değilim!’’
Grosser, son ekonomik durumla ilgili yorum istiyor. Hemen hepimizden çıkan yanıt aynı oluyor: ‘‘Bir kıpırdanma var, ama...’’
Grosser, geleceğe dönük yorum isteyince yine ortak bir yanıt çıkıyor:
‘‘Türkiye'de yerli ya da yabancı, yatırım yapacak, işini büyütecek herkesin sadece iç pazarı düşünmemesi, dış pazara da yönelmesi gerekiyor.’’
Yorumları günübirlik ve olumsuz bulan Grosser, heyecanla konuşuyor:
‘‘Uzun vadeli düşünmeliyiz. Bugünü kurtardık, yarın Allah kerimle iş yürümez. ‘Öldük, bittik' diyerek yaşanmaz. Vaillant çok güzel bir örnek. 1992'de Türkiye'ye geldi. 3 kişiyle 300 cihaz satıyorduk. Bugün 300 bin cihaza çıktık. Ciro 60 milyon marka ulaştı (2001 sonu.) Vaillant, Türkiye pazarına uzun vadeli baktı, kazandı. Krizleri de yaşadık, sonuçta büyüdü.’’
Grosser, Vaillant öncesi 10 yılında yatırım danışmanlığı yapmış. Alman Metro Grubu’nun Türkiye'ye gelmesinde etkili olmuş...
Türkiye'yi, gelebilecek yabancı yatırımcının bakışını iyi biliyor...
Grosser, öncelikle başında bulunduğu şirketin başarısına odaklanıyor.
Ama, Grosser'ların çabaları Türkiye'ye de yarıyor.
Haluk Soysal da gitti
HALUK Soysal'ı meslekteki ilk günlerimden beri tanırdım. 1981-1984 döneminde Tercüman'ın Bekir Aydın yönetimindeki İstihbarat Servisi'ndeydim. Haluk Soysal da oradaydı... Önde gelen foto muhabiriydi. Benden yaşça da, mesleki tecrübe anlamında da büyüktü. Ama, birlikte habere çıktığımızda hiçbir zaman kimileri gibi büyük burunlu davranmadı. Hep destek oldu.
Son gördüğümde, ‘‘Sektördeki krizden yoruldum. Artık emekliyim. Üç-beş kuruş kira gelirim ve emekli maaşım var. Köşeme çekildim’’ dedi.
Trafik canavarı onu köşede uzun tutmadı. İçine girip, alıp götürdü.
Allah rahmet eylesin.
Ben neden ikinci sınıf vatandaşım?
VAILLANT Türkiye Genel Müdürü Christoph Grosser, ‘‘ikinci sınıf vatandaş’’ muamelesi görmekten yakınıyor. Bunu da yaşadığı şu olaya bağlıyor: ‘‘Geçenlerde bahçe sulamada kullanmak üzere basınçlı bir araç almaya gittim. Bana, ‘Kampanya var, taksitli verelim. Avantajınız olur' dediler. 500-600 milyon liralık araç için imza atıp çıktım. Bir-iki gün sonra, ‘Siz yabancısınız Türkiye'de oturma ve çalışma belgelerinizin örneğini gönderin' dediler. Gönderdim. Bu kez, ‘Oturma müsadeniz ağustosta bitiyormuş, uzayacak mı?' sorusu geldi. Şirketteki tazminatıma tedbir koyabileceklerini söyledim. Bu, ikinci sınıf vatandaş muamelesi değil mi?’’