Hemşireler devlete dönüyor Telekomcu Oger’de kalır mı

YAZICI ve Özilhan ailelerinin ortak olduğu Anadolu Grubu’nun kendi adını taşıyan vakfı aracılığıyla kurduğu ve Johns Hopkins damgasını da taşıyan Anadolu Sağlık Merkezi’ndeyiz (ASM).

Bugüne kadar 150 milyon dolar harcanan, ancak başta otel ve daha sonra da üniversite olmak üzere yatırımlarının sürmesi planlanan merkezde ilk ilgimi çeken ayrıntı, özellikle giriş çıkışlarda sedyeyle taşınan hasta görüntüsüne rastlamamak oluyor.

ASM’nin Kurumsal İletişim Direktörü Zafer Berkman, bu durumu "Merkezimiz özellikle böyle düzenlendi. Ziyaretçiler, ayakta muayeneye gelenler sedyeyle taşınan hastaları göremezler. Çünkü, o tür hastalar için ayrı giriş çıkış ve koridorlar kullanıyoruz" diye açıklıyor.

ASM’de hızlı bir turdan sonra, Genel Direktör Dr. Murat Dayanıklı ile yemek yiyoruz: "Anadolu Sağlık Merkezi’nin metrekaresi 900 dolara mal oldu. Burada ’Entegre Yönetim Sistemi’ uyguluyoruz. Efes Grubu’nun 3.5 yılda aldığı bu belgeyi, biz 2 ayda aldık. Bu hız, ABD’deki Johns Hopkins’le 5 yıldır bağlantıda olmamızdan kaynaklandı. Entegre Yönetim Sistemi belgesi olan başka hastane yok."

Dayanıklı, ASM’de hasta yatağı başına ortalama 8 personel düştüğünü belirtiyor, fiyatlarının benzerlerine oranla yüzde 10-15 daha düşük olduğunu vurguluyor. Konu "hasta memnuniyeti"ne gelince, şu yorumu yapıyor: "En zor iş hasta memnuniyeti. Kimse, ’Bu benim hastalık param’ diye kenara para ayırmaz. Hastaneye harcanan para hep göze batar. ’Hasta memnuniyeti’ araştırması yapmakla birlikte, bunu hastaneler arasında karşılaştırmada kullanmayı pek doğru bulmayız."

ASM’ye giden hastaların yüzde 30’unu SSK ve Bağ-Kur’lular oluşturuyor. Yüzde 35’inin özel sağlık sigortası bulunuyor. Yüzde 25’i de masraflarını cepten ödüyor. Anadolu Vakfı, ASM’yi kurarken söz verdiği gibi hastaların yüzde 10’unun da masraflarını kendisi karşılıyor. Elbette bu hastaları yoksullardan, kimsesizlerden, yani gerçekten ihtiyacı olanlardan seçiyor.

Dayanıklı ile konuşurken, zaman zaman dillendirilen "hemşire sıkıntısı"nı soruyorum. Verdiği bilgiler, sektörün bu konuda dertli olduğunu ortaya koyuyor: "Hemşirelerimize Tuzla’da kiraladığımız evlerden lojman tahsis ettik. Maaşları devletten 200-300 YTL daha yüksek. Buna rağmen hemşire bulmakta güçlük çekiyoruz. Fırsatı yakalayan soluğu devlette alıyor."

Daha fazla maaşı, "beş yıldızlı hastane"yi bırakıp devlet hastanelerine gitmenin altında ne yatıyor? Dayanıklı, yanıtlıyor: "Devlette iş garantisi olduğunu düşünüyorlar..."

Hemşireleri özel hastanelerden kaçıran "Devlete sırtını daya, işin garanti" mantığı, bugünlerde Türk Telekom’da da kendini çarpıcı şekilde gösteriyor...

Türk Telekom’un yüzde 55’ini 6 milyar 550 milyon dolara alan Oger Telecom, "İşten atacak olursam 5 yıl maaşın garanti" diyor, bu bile çalışanlara yeterli gelmiyor.

Bu yüzden hükümet, "Türk Telekom çalışanı isterse 5 yıl içinde devlete sığınabilsin" diye özel yasa çıkarıyor. Oger Telecom da, çalışanlara önerilerini bu yasa doğrultusunda yineliyor...

Devlet kapısında çalışanlar hep, "maaşlar çok düşük" diye yakınıyor... Yine de kimse "devletin yakasını" bırakmak istemiyor...

"Hem ağlarım, hem çalışırım" durumu var yani... Olacak iş mi?

Kurtlar Vadisi değil Silikon Vadisi olalım

GEÇEN akşam Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) çatısı altında toplanan bazı yabancı sermayeli ilaç üreticisi şirketlerin yöneticileriyle buluştuk.

Derneğin Genel Sekreteri Engin Güner, Türkiye’nin dünya ilaç üretiminde 14’üncü sırada olduğunu vurguladı: "Son iki yılda yabancı sermayeli ilaç şirketleri Türkiye’ye 300 milyon dolar daha yatırdı. Türkiye biraz daha yüklense, ilaça dünyadaki yeri daha üst sıralarda olur."

Pfizer Genel Müdür Yardımcısı Alp Sevindik, Türkiye’nin dünya ilaç devlerinin araştırmalarının bir bölümünü rahatlıkla çekebileceğini belirtti: "Maalesef bu yönde yeterli çaba gösterilmiyor."

Engin Güner, hastalar üzerinde yapılan ilaç araştırmalarına karşı olumsuz bakıştan yakındı: "Hemen, ’insanlar kobay olarak kullanılıyor’ damgası yapıştırılıyor. Yılda 50-60 milyar dolarlık ilaç araştırmasının yarısının ABD’de yapıldığına kimse bakmıyor."

Güner
, sözü son günlerin gündemde olan filminden yola çıkarak bağladı: "Türkiye Kurtlar Vadisi değil, Silikon Vadisi olsun..."

Gerçek anlamda teknoloji ve araştırma-geliştirme merkezi olacak "Silikon Vadisi" istenmez mi?
Yazarın Tüm Yazıları