Paylaş
- İhracat yaptığımız pazarlarda daralma var. Yani, ihracata dayalı büyüme söz konusu değil. Türkiye ilk 6 ayda iki haneli büyümeyi nasıl yakaladı?
- İçerdeki yatırım ve tüketim sayesinde büyüyoruz. Dış ticaretin büyümeye etkisi negatif seyrediyor.
- Büyümede öncülüğü kim yapıyor?
- Özel sektörün yılın ikinci çeyreğindeki yatırımları tutarı 41 milyar lira düzeyinde. Kamunun yıllık yatırım miktarının 20 milyar lira olduğunu dikkate alırsanız, özel sektörün yatırımlarının önemi ve büyüklüğü daha iyi ortaya çıkar.
Babacan, Türkiye’de kişi başına düşen gelirdeki artışı şu örneklerle ortaya koydu:
- 2002 yılında günlük geliri 4.3 doların altında olanların toplam nüfusa oranı yüzde 30.3 düzeyindeydi. Bu oran 2008’de yüzde 6.8’e indi. Bir başka deyişle, hane başına geliri 1000 liranın altında olan 4 kişilik aile oranı yüzde 6.8 düzeyinde bulunuyor.
- Günde 1 doların altında gelirle yaşamaya çalışanların durumu nedir?
- Türkiye’de çok şükür günlük geliri 1 doların altında kimse kalmadı. Bu oran binde 2 dolayındaydı, sıfırladık. 2 doların altındakilerin oranı da binde 5’e düştü.
- 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefimiz tutarsa, kişi başına gelir hangi düzeye çıkar?
- Türkiye’nin o günlerde 2 trilyon dolarlık bir ekonomi olmasını bekliyoruz. Nüfusun da artacağını dikkate alırsak, 22-23 bin dolar olur.
Babacan, gelir dağılımındaki “iyileşmeyi” anlatırken, Uluslararası Para Fonu’na (IMF) dönük çabalarını da sorduk:
- IMF yönetiminde Türkiye’nin söz sahibi konumuna yükselmesi için girişimleriniz var.
- Bu konuyu İstanbul’da gerçekleşen IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları sırasında gündeme getirdik.
- Nedir istediğiniz?
- Şu anda Belçika’nın sözcülüğünü yaptığı 10 ülkelik gruptayız. Yani, Belçika’nın arkasında oturuyoruz. Amerika zaten IMF yönetiminden 2 Avrupa ülkesinin çıkarılıp, yerine gelişmekte olan ülkelerin girmesi gerektiğini söylüyor.
- Hazır ABD’deyken, bu konuda girişimleriniz oldu mu?
- IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’la dün görüştüm. O da bu konuya sıcak bakıyor. Ayrıca, ABD Hazine Bakanı’yla da konuyu görüştüm. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi isek, G-20’de yerimiz varsa, IMF’de de öne çıkmalıyız.
AK Parti Hükümeti, bir yandan günde 1 doların altında gelirle yaşayan kesimi sıfırladığına seviniyor, diğer taraftan geçmişte sıkça avuç açtığımız IMF’nin yönetiminde söz sahibi olmak için bastırıyor...
Bu adımlar insana “Nereden nereye” dedirtiyor...
Ekonominiz sağlamsa paranız da güçlü olur
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’a ihracatçıların döviz kuru konusundaki yakınmalarını anımsattık:
- Ekonomisi sağlam olan ülkelerin para birimleri de değerli olur. Türkiye şu anda bunu yaşıyor.
- Merkez Bankası rezervlerini yeterli buluyor musunuz?
- Düşük buluyoruz. Rezerv konusunda üç kritere bakılır. Yıllık ithalatı karşılama gücü, cari açık karşısındaki düzeyi ve borç ödeme kabiliyeti.
Ardından ekledi:
- Ben bunlar arasında borç ödeme kabiliyetini dikkate alırım. Rezervin, kamu-özel toplam bir yıllık borcu kapatabilecek rezerv bulundurmakta yarar var.
- Yani ne kadar?
- 100 milyar dolar dolayında olmalı...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da rezerv için 100 milyar doları işaret ettiğine göre, Merkez Bankası bu düzeyi tutturmak için döviz alımına yüklenir mi?
Dünya harcamaya yüklendi, biz mali disipline sarıldık
ALİ Babacan, başta Yunanistan olmak üzere bugün ciddi sıkıntı yaşayan Avrupa ülkelerinin kamu açıklarını tedirgin edici şekilde büyüttüklerine dikkat çekti:
- Biz 2009 Haziran ayından itibaren mali disipline dikkat ettik. Piyasa canlansın diye ÖTV indirimlerimiz vardı, baktık borçlar sinyal veriyor, hemen kademeli olarak bundan vazgeçtik.
Babacan, piyasalarda güvenin önemine vurgu yaptı:
- Güven yoksa, özel sektör parası varken yatırım yapmaz, tüketici parası olmasına rağmen harcamaz. Hükümetlerin en önemli görevlerinden biri bu güveni sağlamasıdır.
Bu noktada Orta Vadeli Programı (OVP) anımsattı:
- Biz OVP’yi çıkarınca, dünyada birçok ülkenin kredi notu düşerken, bizimki arttı...
Büyük ekonomilerin zayıf hükümetleri var, Türkiye güçlü yönetime sahip
ALİ Babacan, dünyada borç riskinin nabzını tutan CDS’lerin düzeyini ortaya koydu:
- Şu sıralar Yunanistan’ın riski 860, İrlanda’nın 423, Portekiz’in 357, İspanya’nın 234, İtalya’nınki 191’ken bizimki 162 düzeyinde... Yani, hepsinden iyi durumdayız.
Bir de iddiasının altını çizdi:
- Dünyaya şöyle bir bakın. Büyük ekonomilerin hemen hepsinde zayıf hükümetler, yönetimler var. Türkiye’de ise güçlü yönetim söz konusu.
Bu noktada referandum sonucunun etkisine dikkat çekti:
- Referandumdan yüzde 58 “evet” çıkması, geleceğe dönük siyasi istikrarın süreceğine dönük dünyaya güven verdi. Nitekim bu yüzden hem dolar, hem de Euro bazında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) dünyada fark yaratacak şekilde yükseldiğini gördük.
Faizleri hesapsız düşürmek olmaz dengeler bozulur
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’a, “Faiz düzeyini hâlâ yüksek bulanlar var” sorusu yöneltildi, yanıt şöyle oldu:
- Faizler tarihin en düşük düzeyinde seyrediyor. Hazine yüzde 8’le borçlanma yapıyor. Merkez Bankası faizleri de enflasyonla bağlantılı şekilde mümkün olan en düşük düzeyde yürüyor.
- Negatif faiz önerenler var...
- Faiz indiriminde dikkatli davranmak gerekiyor. Eğer faizler hesapsız şekilde, sırf düşürmüş olmak için indirilirse, faturası ağır olur.
Türkiye büyümeye başladı memura refah payı verdik
ALİ Babacan, memura toplu görüşmeler sonrası 2011 için yüzde 4+4 zam ve 80 lira ek ödeme kararını değerlendirdi:
- Türkiye, ilk altı ayda çift haneli büyüme yakaladı. Memura bu büyümeyi verdiğimiz zamla, “refahı paylaşmak” şeklinde yansıtıyoruz.
- Genelde zammı enflasyon düzeyinde tutar, sonra enflasyon farkı verirdiniz. Bu kez referandum öncesine denk gelince, hedeflenen enflasyonun üzerinde zam yapmayı göze aldınız...
- Referandumla ilgisi yok. Görüşmeleri yürüten Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’yla 4’üncü turun gerçekleştiği gece hep telefon bağlantısı kurduk. Verilen zam, bizim hesaplarımız çerçevesinde.
Amerika, İngiltere tersine lobi yaptı ama ilaçta yıllık 2.5 milyar doları kurtardık
ALİ Babacan, vatandaşların ilaca erişiminin kolaylaşması sonrasında yaşadıkları sıkıntı ve sonrasındaki pazarlıklarını aktardı:
- 2009’da devletin ilaç faturası 16 milyar lirayı buldu. Bu yıl da 18 milyar liraya yükselmesi söz konusuydu. Buna önlem almamız gerekiyordu.
- İlaç şirketleriyle sıkı pazarlık yaptınız...
- Amerika’nın, İngiltere’nin büyükelçileri devreye girdi. Yabancı ilaç şirketleri için lobi yapmak istedi. Kendilerine, “Bu diplomatik bir sorun değil. Biz müşteriyiz, onlarla pazarlık yapıyoruz. Ticaretin kuralı da budur” dedik.
- Türkiye, Avrupa’daki 5 ülkenin en ucuzunu baz alıyordu.
- Pazarlık sırasında, “Gerekirse Çin ve Hindistan’ı da baz alabileceğimizi” söyledik. Bir ara ilaç şirketleri eczaneleri boykota yönlendirdiler. Sonunda fiyat indirimi sağladık. Yıllık tasarrufumuz 2.5 milyar doları buldu.
Paylaş