Frambuaz işini hiç açmayın, çayınızı içip kalkın gidin
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BUNDAN 8-9 yıl önce İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) önde gelen isimlerinden Ahmet Kuşçulu (eski başkanlardan rahmetli Nuh Kuşçulu’nun kardeşi), Bursa’nın bir köyünde sözü geçenlerle buluştu.
Kuşçulu ve yanındaki oğluna köy meydanındaki kahvede çay ısmarlandı, sohbet başladı: "Dondurulmuş frambuaz işine girmek istiyoruz. Köyünüzde frambuaz üretimi yaygınmış. Acaba ürettiğiniz frambuazları bize satar mısınız?"
"Franbuaz" denince, kahvedeki köylülerin suratı asıldı: "Bu konuyu hiç açmayın. Güzelce çayınızı içip, buradan gidin."
Ahmet Kuşçulu, daha önce alım yapan şirketin, frambuaz parasını ödemediğini öğrenmişti: "Frambuaz parasını kantarın başında peşin ödersem, bizimle çalışır mısınız?"
Peşin para köylüleri yumuşattı: "Deneyelim."
Ağabeyi Nuh Kuşçulu’yla birlikte otocam ve benzeri işlerle uğraşan Ahmet Kuşçulu’nun "Namsal Gıda"sı aktardığım "frambuaz pazarlığı"yla birlikte yola koyuldu.
Ahmet Kuşçulu’nun çocukları büyüyüp, iş düşünmeye başlayınca bastırdı: "Sadece soğuk hava deposu işletmek bizi sıkar. Üretim yapmalıyız."
İkinci kuşaktan gelen "üretim" ısrarı, Ahmet Kuşçulu’yu arayışa itmiş, "dondurulmuş sebze-meyve" işine girmeyi uygun görmüştü.
Ahmet Kuşçulu’yla Hannover Fuarı’nda, Phoenix Contact standında karşılaştım. Phoenix Contact Elektronik Ltd. Genel Müdürü Sırrı Kardeş, davet etmiş, Ahmet Kuşçulu da ziyarete gelmişti.
Ahmet Kuşçulu’yla kısa sohbet sırasında, Namsal Gıda Sanayi ve Ticaret’in öyküsünü öğrendim. Namsal Gıda, frambuazla yetinmemiş, dağlardan böğürtlen toplatmış, sonra soğan ve biber derken dondurulmuş sebze-meyve işini geliştirmiş.
Mehmet Rado ve Mehmet Kocatopçu’nun ortak olduğu Merk Gıda’ya ait Bursa Orhangazi’deki dondurulmuş sebze-meyve fabrikasını devralmış.
Namsal Gıda’nın "Frosty" markasıyla yürüttüğü dondurulmuş sebze-meyve işinin cirosu 8 milyon Euro’yu bulmuş, 8-10 Avrupa ülkesine ihracat yapar hale gelmiş.
Hep ikinci, üçüncü kuşağa doğru şirketlerin zayıfladığı, el değiştirdiği bilinir... Namsal Gıda, ikinci kuşağın zorlamasıyla ortaya çıkan başarı öyküsü örneği sergiliyor...
Türkiye’de şirketlerin büyümesi, yeni iş kapısı açabilmesi, refaha katkıda bulunması, iyi eğitimli yeni kuşakların başarısına bağlı bulunuyor...
Malatya kayısısına kan mı bulaştı
MALATYA’da katliamın yaşandığı gün yazarımız Tufan Türenç aradı: "Malatya’ya ne oluyor?"
Tufan Türenç’le Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’na iki kez konuk olmuştuk...
Cinayetin şokuyla sorusunu yanıtlamakta zorlandım, Tufan Abi sürdürdü: "Kayısıyı, işadamlarınızın eğitime katkısını yazıyorsun, kenti tanıtıyorsun. Katliam hepsini silip süpürdü."
Tufan Abi’yle konuştuktan sonra Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mücahit Fındıklı’yı aradım. Cinayetle ilgili benzetmesi ilginçti: "Malatya’ya meteor düştü."
Fındıklı, "Malatya’nın yumuşak karnı" Alevi-Sünni gerginliklerine karşı ortaya koydukları projeyi özetledi: "2005’ten beri alevi hemşerilerimizin önderleri ve müftülüğümüz kanalıyla çok çaba harcadık. Kutlu Doğum Haftası’nı da Cem Evi’nde başlatıp, bu çabaları pekiştirdik."
Ama... Cinayetin nedeni gösterilen "misyonerlik" faaliyetlerini, ona karşı tepkinin işaretlerini hiç almamışlar... Fındıklı, onun için cinayete "meteor gibi" diyordu...
Sonra Malatya Eğitim Vakfı (MEV) Başkanı Şaban Taçyıldız’ı aradım. Onun şahsında Malatya’daki çocukların, gençlerin eğitimine okul ve burs bağışlarıyla katkıda bulunan işadamlarını düşündüm...
Bir de Malatya’ya yılda 200 milyon dolar dolayında gelir bırakan dünyaca ünlü kayısıyı... "Şimdi Malatya kayısısına da mı kan bulaşmış oldu?" diye sordum kendi kendime...
Bu cinayet Malatya’nın güzel insanlarının adını lekeleyemez, kayısıyı kana bulayamazdı.
Dün Trabzon, Bugün Malatya... Kan sadece iki kente değil, Türkiye’nin üzerine sıçradı... Kentler bazında tartışmayı bırakalım, sorunun kaynağına odaklanalım...