Aynı akşam Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) Akbank’ın 7 milyon YTL’lik sponsorluğunda gerçekleşen Salvador Dali sergisinin açılış davetine uğradım.
Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, başta bankasının yüzde 20 ortağı Citigroup’un tepe yönetimi olmak üzere, ABD’nin finans dünyasının önde gelen isimleriyle durum değerlendirmesi yapmıştı. ABD’de yaşanan, dünyayı etkileyen gelişmeleri iki başlık altında topladı:
En son Lehman Brothers’ın iflasını istemesi, Merill Lynch’in satışı ve sigorta devi AIG’nin devletleştirilmesiyle geçen hafta zirveye ulaşan finans krizi.
ABD’nin ekonomide yaşadığı önemli sıkıntılar.
Suzan Sabancı Dinçer’e göre, ABD yönetimi, finansal krizin önüne set çekebilmek açısından önemli adımlar attı, daha da atabileceğini dünyaya gösterdi. Nitekim, cuma günü İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) dahil, dünya borsalarında yaşanan "iyileşme" de bundan kaynaklandı.
Bu süreçte Dinçer’i en çok etkileyen, ABD yönetiminin hızlı karar alması oldu: "ABD Hazine Bakanı, Merkez Bankası (FED), SPK’sı (SEC) ve kimi zaman da önde gelen finans kurumları oturup ortak çaba gösteriyor. Normalde bu kurumlar kolay kolay bir araya gelmez. ABD yönetimi, attığı adımlarla tüm dünyaya bu tür durumlarda nasıl hızlı karar alabildiğini gösterdi."
Dinçer, Akbank’ın yüzde 20’sine sahip Citigroup’un yaşanan krizdeki davranışına ve gücüne de dikkat çekti: "Citibank, dünyanın 100 ülkesinde mevduat bankacılığı yapıyor. Mevduatının üçte ikisini ABD dışından topluyor. Ayrıca Almanya’daki bir operasyonunu çok zamanında elinden çıkarıp, önlemini aldı, gerektiği noktada sermaye artırıp, gücüne güç kattı."
Dünyanın hemen her noktasındaki banka ve finans kurumu yöneticileri tedirginlik yaşarken Dinçer’i rahatlamış gördüm: "ABD, bu krizin üstesinden gelebileceğini dünyaya göstermeye başladı. Zaten dünyadaki önemli ekonomik kurumlar da ABD’nin krizin üstesinden gelmesini ister, bu yönde çaba harcar. Unutmayalım ki ABD hálá dünyanın en büyük ekonomisi. Orada sıkıntılı durum sürerse, dünya da aynı şekilde etkilenir. Ama bence artık üstesinden gelinecek gibi."
Bu iyimser bakış üzerine son dönemlerin söylentisini hatırlattım: "Bazı yorumcular ABD’de kamulaştırılan Fannie Mae ve Freddie Mac adlı iki mortgage devinin kasım ayındaki başkanlık seçimi sonrasında batmasının gündeme gelebileceğini düşünüyor."
Suzan Sabancı Dinçer, aynı kanıda değil: "Hiç sanmıyorum. Fannie Mae ve Freddie Mac’in batışına izin verilmez diye düşünüyorum. Ayrıca ABD yönetimi, bir takım kuruluşları kurtarma derdinde değil. Yaşananlardan vatandaşlarının en az zararla çıkması için çaba gösteriyor."
Hafta içinde dünya piyasaları ABD’yle birlikte hop oturup, hop kalktı... ABD, yaşanan sorunun üstesinden gelmek için kapitalizmi tartışmaya açan adımlar attı, devletleştirmeler yaptı, trilyon dolarlık "kurtarma fonları" kurmaya soyundu...
Umalım atılan adımlar yeterli olsun, dünya rahat nefes alsın... Yoksa işimiz çok zor...
Türkiye için fırsat olabilir
AKBANK Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, ABD’nin dünyayı etkileyen finans krizinin Türkiye’ye yansımalarını değerlendirirken, önce işin "para artık eskisi kadar rahat dolaşmıyor" yanına dikkat çekti:
"Artık dünyada para eskisi kadar bol da değil, rahat da dolaşamayacak. Yatırımcı, çok titiz davranacak, gideceği ülke ve kurumlar konusunda seçici olacak."
Suzan Sabancı Dinçer, bu ortamın Türkiye için fırsat olabileceği kanısında: "Mali disiplini sağlar ve taviz vermezsek, dünya yatırımcılarında ’güvenli ortam’ duygusunu yaratırsak, seçici davranacak paranın bir bölümünü Türkiye’ye çekmeyi başarabiliriz. Türkiye’nin şimdi bunun üzerinde çalışması gerekiyor."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’daki Deniz Feneri davasını, "Doğan Grubu medyasıyla kan davası"na dönüştürüp, bir de "O grubun gazetelerini evinize sokmayın" noktasına gelmişken, bunları düşünmeye zaman ayırabilir mi?
Erdoğan, hükümetine ve bürokratlara, "Türkiye’yi seçici-titiz parayı çekecek merkez haline getirelim" konusunda beklenen orkestra şefliğini yapabilir mi?
Mecit Bahçıvan’ın kitabı 10 bini aştı
İŞADAMI Kadir Eriş’in geçenlerde düzenlediği iftarda İstanbul Eminönü’ndeki eski "peynir iskelesi" döneminin önde gelen isimlerinden Bahçıvan Gıda’nın kurucusu Mecit Bahçıvan’la karşılaştım.
İşlerini oğlu Erdal Bahçıvan’a bıraktıktan sonra anılarını bir kitapta toplayan Mecit Bahçıvan’a sordum:
Æ Kitap nasıl gidiyor?
- Çok ilgi gördü. İsteyenler çok oluyor. 10 bin adedi aşmış durumdayız.
Erdal Bahçıvan da bana, bir Ankara dönüşü kitabı inceleyen kimi okulların babasını konferanslara davet ettiğini, onun da severek deneyimlerini gençlere aktarmaya çalıştığını söylemişti.
Kitabı okuyan dostları, Mecit Bahçıvan’a izlenimlerini mektupla, küçük notlarla iletmiş. Aldığı mektupların sayısı 600’ü bulmuş. Şimdi de onları bir kitapta toplamayı düşünüyormuş.