Paylaş
Adaylardan biri, sohbetin orta yerinde kafasındaki hedefi ortaya koydu:
- Biz iktidara gelince verilmiş hidroelektrik santral (HES) lisanslarını iptal edeceğiz.
İşadamı duraksadı, renk vermemeye çalıştı, zihnini yokladı:
- CHP’nin programında, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinde, “HES lisansları iptal edilecek” gibi birşey anımsamıyorum.
Aday kararlıydı:
- Hepsini iptal edeceğiz.
Söz konusu işadamıyla seçimden önce karşılaştığımızda bu sohbeti aktarınca şaşırdım:
- Sizin bir hidroelektrik santralınız devreye girdi diye anımsıyorum.
- Evet...
- Elinizde kaç lisans var?
- 10 lisansımız daha var.
- Peki, belki de bazı masraflarını karşıladığınız o CHP milletvekili adayına bu durumu aktarmadınız mı? İtiraz etmediniz mi?
- “Hepsini iptal ederiz” mantığıyla hareket ederse, ne anlatabilirim ki? Hiç sesimi çıkarmadım.
- O adayın, kendisini destekleyen işadamının neler yaptığını bilmesi gerekmez mi?
- Bilemiyorum, kendi sorunu...
İşadamı, 12 Haziran pazar sabahı oyunu kullanmak üzere seçmen kağıdında gösterilen okula gitti, bir süre bahçede oyalandı. Çünkü, kararsızdı:
- Aslında AK Parti iktidarının devamını istiyorum. Ama oyumu veremem.
Ardından MHP’yi düşündü:
- Baraj altında kalma riskinden söz ediyorlardı. Acaba MHP’ye mi versem? Yok, ona da elim gitmez.
Sıra CHP’ye geldi:
- Kemal Kılıçdaroğlu dürüst adam ama CHP’deki kadroları yetersiz buluyorum...
Kararını veremeden, oy kullanacağı sandığın bulunduğu sınıfa girdi, kimliğini ibraz edip, oy pusulası ve zarfı aldı. Kılıçdaroğlu’nun hatırına “Evet”i CHP’ye bastı. O anda kendi kendine gülmeye başladı. Zarfı sandığa atarken güldüğünü gören sandık görevlisi hanım merak etti:
- Beyefendi birşey mi oldu? Neden gülüyorsunuz?
- Yanlış anlamayın efendim, kendi kendime gülüyorum...
İşadamına, seçim sonucuyla ilgili yorumunu sordum:
- Milletvekili sayıları açısından bakılınca ideal bir sonuç çıktı...
Oy vermese de, AK Parti’nin iktidarda kalması işadamının “Siyasi istikrar sürsün, işler rayında gitsin” beklentisini karşılayan tabloyu ortaya koymuştu.
CHP’nin programında olmasa da desteklediği milletvekili adayının (artık milletvekili) aklından geçen “Bütün HES lisanslarını iptal ederiz” riski ortadan kalkmıştı...
İşadamı seçimden sonra aynı hızla işlerine odaklandı. Bir yandan yurtdışı ve içinde inşaat projelerine yüklenirken, diğer taraftan lisansını aldığı HES’leri bitirme yolunda adımlarını hızlandırdı...
İşadamına sordum:
- Ya desteklediğiniz CHP milletvekilleri?
- Onları hemşehri kontenjanından destekledim...
Şike operasyonuyla şoke oldum hasta yakınlarına yaptırdığımız ‘konuk evi’ açılışına gidemedim
GEÇEN akşam APS Giyim’in patronu Osman Benzeş aradı, kısa bir sohbet sonrası yanındaki işadamına verdi. Telefonu alan Kiğılı Giyim’in patronu Abdullah Kiğılı’ydı:
- Aslında 8 Temmuz sabahı Malatyalı İşadamları Derneği’nin (MİAD) organizasyonuyla Malatya’ya gidecektim, olmadı.
- Daha çok Fenerbahçe’ye odaklanan şike operasyonu yüzünden değil mi?
- Evet... Operasyon hepimizi şoke etti. Biliyorsun Turgut Özal Tıp Merkezi’nin yanıbaşında hasta yakınları için bir konuk evi yapıldı. Katkıda bulunan işadamları arasında ben de varım. Açılışını görmeyi çok istemiştim ama olmadı.
- Şike operasyonu sizlere nasıl yansıdı?
- Bu iş Ergenekon davası gibi uzun süreceğe benziyor.
Şike operasyonu belki şu günlerde futbol endüstrisini fena sarsıyor ama sonunda gerçek anlamda “temizlik” sağlanırsa, kazanan Türkiye olur...
Size Meclis’e girin AK Parti tek kalmasın diye oy verdik
‘CHP’ye oy verdim ama AK Parti iktidarı sürsün” ikilemi yaşayan işadamını bir-iki gün önce aradım:
- CHP’nin Mustafa Balbay ve Prof. Mehmet Haberal için başlattığı “yemin boykotu”na ne diyorsunuz?
- AK Parti’nin elini güçlen-dirmekten başka işe yaramıyor.
- Bu durumu seçimde yardımcı olduğunuz CHP milletvekillerine sormadınız mı?
- Onlara, “Biz sizi ‘Meclis’e gidin, AK Parti ilk sivil anayasayı tek başına yapmasın’ diye seçtik. Siz boykot yapıyorsunuz. Bunun ne anlamı var?” dedim.
- Ne yanıt verdiler?
- Parti kararı öyleymiş...
Düğünlerde ‘dayanma sınırını zorlayan müzik sesi’ doğru mu
APS Giyim’in patronu Osman Benzeş, son birkaç hafta sonu art arda katıldığı düğünler sonrası bana dert yandı:
- Organi-zasyonları yapan şirketler hangi akla hizmettir bilmem ama müziğin sesini o kadar yüksek tutuyor ki, düğünlerden çıkarken dayak yemiş gibi hissediyorum.
Benzeş’in kafasına takılan sadece düğünlerdeki müziğin seviyesi değildi:
- Düğünler genellikle hafta sonları yapılıyor. Bu durumda hafta sonu Güney’e, tekneye gidip dinlenmek yerine, İstanbul’da “düğün nöbeti” tutuyoruz. Sevdiğimiz insanların sevinçli günlerine katılmadan da olmuyor.
- Aklınıza gelen bir çözüm yolu var mı?
- Düğünler hafta içi yapılsın...
Müzikte ses düzeyi konusunda Benzeş’e hak veriyorum. Ancak, düğünleri hep hafta içine kaydırmak mümkün mü?
Paylaş