DEVLET Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’la dün Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte Toronto’ya (Kanada) uçuşundan birkaç saat önce buluştuk.
Babacan, doğal olarak söze bugun Toronto’da başlayan G-20 Liderler Zirvesi’nden girdi: - G-20 ülkeleri, dünya ekonomisinin yüzde 85’ini temsil ediyor. Ortak kararlar alınması için epey çaba harcanıyor. Ancak, masanın etrafına oturan her ülke, önce kendi milli çıkarını düşünüyor. O yüzden herkes, “kazan kazan” formülü arıyor. - Çin, para birimi yuanı esnetme kararını G-20 zirvesi öncesinde açıkladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Toronto’da baskı yaşayacaklarının farkındaydılar. Adımı önce atıp, bertaraf etme çabasına girdiler. Yuandaki esnemenin ne kadar olacağını görmek gerek. - Avrupa Birliği’yle (AB) müzakereye arayışında olduğumuz günlerde, “Türk Lirası’ne Euro’ya endeksleyelim” önerisi ortaya atanlar oldu. Şimdi Euro Bölgesi’nin yaşadığı sıkıntı ortada. - Euro Bölgesi ülkeleri, belirlenen kriterlere uygun hareket etmediler. Bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 12’ye dayanan ülkeler oldu. Bu durum bölge ülkeleri arasında, “Vatandaşımın refahı yerine bir başka ülkenin refahına kaynak aktarıyorum, yapmak istemem” tartışması başladı. - Bu tartışma en çok Almanya’da var değil mi? - Evet... Almanya, belki de ihtiyacından fazla kemer sıkmayı benimsedi. Bir yandan da Euro Bölgesi’nde sıkıntı yaşayan ülkelere kaynak ayırması söz konusu. - Euro’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz? - Euro Bölgesi’ndeki 16 ülke, benimsenen kriterler konusunda sağlam duruş sergileyip, toparlanırsa, Euro da toparlanır. - Aksi halde? - O zaman Euro’nun geleceği de riske girer. Babacan, bu noktada Avrupa Merkez Bankası’nan attığı adımlara dikkat çekti: - Avrupa Merkez Bankası, bazı ülkelerin bankalarına ciddi kaynak desteği veriyor. Devlet kağıtları alımı yapıyor. Üstelik bunları yaparken şeffaf davranmıyor. Riski nedir bilinmiyor. Yani, bağımsız merkez bankasının yapmaması gereken ne varsa hepsini yapıyor. - Euro Bölgesi’nde yaşanan sıkıntılara bakınca, bizde durum nedir? - Geçen yıl ABD ve Euro Bölgesi ülkeleri, “Harcamayı artıralım, büyümeyi tetikleyelim” iddiasını sürdürürken, biz bu akımdan erken, aslında tam zamanında döndük. - Nasıl bir dönüş? - Siyasetçi için en kolay iş, vatandaşa “harcama çeki” dağıtmak, vergi indirimleri yapmaktır. Biz de geçen yıl ÖTV ve KDV indirimleri yaptık. Ancak, kamu borç stokunun artış trendini izleyince, buna bir son vermek gerektiğini düşündük. Hemen harcamaları kısma kararı aldık. - Bu tutumunuz o sırada eleştirildi... - Öyle ama ipin ucunu kaçırmamak gerekiyordu. 3-5 milyar dolar dağıtıp, 0.2 puan büyüme yaratabilirsiniz ama borç stoğu büyürse, arkası iyi gelmez. Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İrlanda bunu yaşıyor. Babacan, bu bölümde sözü şöyle bağladı: - Herkesten önce doğru adımı attık ve ayrıştık. Orta vadeli programı ortaya koymamız da bizi farklı konuma taşıdı. Şimdi Euro Bölgesi ülkeleri ağır bir şekilde kemer sıkmaya çalışıyor. Zaten en kötü şey, apar topar önlem almak. Önemli olan testiyi kırmamak... Babacan’la G-20’ye gidişi öncesinde yaptığım görüşmeden çıkardığım sonuç şu oldu: ? Biz kemerleri erken sıktık, Avrupa’nın önüne geçtik...
Finans sektörünü vergi kıskacına almak parayı ‘cennet’lere götürür
ALİ Babacan, Toronto’daki G-20 toplantısının gündem maddelerinden birinin de finans sektörüne dönük vergi tartışmaları olduğunu vurguladı: - Aslında bu konu daha önce bakanlar düzeyinde gerçekleşen toplantıda konuşuldu. Ben finans sektörüne, bankalara dönük vergilere karşı çıktım. - Neden? - Çünkü, 5-10, hatta 20 ülkenin, “Biz bankalara yeni vergi koyduk” demesi, ortada bir sorun varsa onu çözeceğine, paranın “vergi cenneti” olarak bilinen ülkelere yönelmesine yol açar. - Siz ne önerdiniz? - Eğer tüm dünyayı böyle bir vergi sistemine geçirebiliyorsak, o zaman öyle bir adım atılabilir. Bu da mümkün değil. Ayrıca, alınacak bu tür bir önlem, faturayı yine topluma yansıtır. Çünkü, finansman maliyeti artar. - Almanya, ABD, Fransa ve İngiltere bankalara dönük vergi konusunda ısrarlı galiba... - Onlar bankalara krizde kamu yardımı yaptılar. Şimdi, o yüzden vergi önlemi düşünüyorlar.
G-20’nin ‘en kıdemli’ bakanı olabilirim
ALİ Babacan, Kore’de gerçekleşen G-20 bakanlar toplantısını anımsadı: - Çevreme bir baktım, sanırım artık G-20’deki bakanlar arasında en eskisi benim. - Ne anlamda? - Ben Kasım 2002’den beri G-20 bakanlar toplantısına katılıyorum. Benim gibi 8 yıldır istikrarlı şekilde katılan başka ülke bakanı yok. Hemen hepsinde değişiklikler oldu.
Çevreyi kirleten yakıtlara destek verilmemesi isteniyor
ALİ Babacan, G-20 Zirvesi’nde üzerinde durulacak maddelerden birinin de “küresel iklim değişikliği” olduğunu belirtti: - Çevreyi kirleten yakıtlara artık sübvansiyon sağlanmaması isteniyor. - Bizde zaten akaryakıt fiyatı rekor düzeyde. - Aslında biz işin çevre yönünden değil, bütçeye katkısı açısından bakıp vergileri yükseltmiştik ama öyle bir yönü de oldu. - Merkez Bankası Başkan Yardımcısı İbrahim Turhan da ABD’de katıldığı bir toplantıda böyle bir yorum yapmıştı. - Evet...
İspanya ve Portekiz riskte bizi geçti İtalya’yla eşitlendik
BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan, ülkelerin devlet kağıtlarının risk primini gösteren CDS’lerden örnek verdi: - Yunanistan’ı pek örnek vermek istemiyorum. Onların risk primi 25 Haziran itibariyle yüzde 9.92’ye çıkmış durumda. - Ya diğer ülkeler? - Portekiz’in risk primi yüzde 3.2, İrlanda’nın yüzde 2.7, İspanya’nın da yüzde 2.5 düzeyinde. - Türkiye’nin durumu nasıl? - Bizim risk primi İtalya ile başabaş noktaya gelmiş gibi... Babacan, önündeki dosyadan bana gösterdi, grafiğin tarihi 16 Haziran’dı. Türkiye, o grafikte İtalya’dan daha iyi görünüyordu. Danışmanından son verileri istedi. Onlar da bana dün saat 17.22 itibariyle bir grafik gönderdi: - İtalya’nın risk primi yüzde 1.85, Türkiye’nin ise yüzde 1.94.